YAZARLAR

Mbappé çağı başlıyor

Geçmişte de bir kulübün tarihini ve talihini değiştiren transferler gördük. Ama bütün bir kıta futbolunun seyrini belirleyen örnekler çok sık yaşanmıyor…

Her harika çocuk harika yetişkin olmuyor. Paris Saint-Germain’in “hâlâ genç” yıldızı Kylian Mbappé epeydir futbolun zirvesine yakın. Ama salı akşamı Şampiyonlar Ligi son 16 turunda Real Madrid’e attığı gol, Mbappé Çağı’nın bilfiil başladığını müjdeliyor olabilir. Gerek kendi olgunlaşma süreci gerekse kıta futbolundaki mevcut konjonktür, yeni bir dönem için ideal koşulların oluştuğuna işaret ediyor…

ŞİİR GİBİ OYNAMAK

Büyük şair Cemal Süreya yıllar önce bir röportajında şöyle diyordu: “Şairler şiir yazarlar, o arada bir şiirleriyle de uçmaya başlarlar. İşte o zaman şair olunur. Sözgelimi Orhan Veli Kapalıçarşı şiiriyle, Edip Cansever Masa da Masaymış ha şiiriyle uçmuştur.”

Büyük şairler gibi büyük futbolcuların da uçtukları anlar var. Giuseppe Meazza’daki Henry, Bernabeu’daki Ronaldinho, Brezilya karşısındaki Zidane gibi sayısız örnek sıralanabilir. Kylian Mbappé de Salı akşamı 90+4. dakikada sol taraftan topla ceza sahasına girip Lucás Vazquez ve Éder Milităo’nun arasından geçmeye karar verdiği anda birden havalandı. Küçük bir bilek hareketi ve patlayıcı bir hızla iki savunmacıyı yarıp topu kaleci Courtois’nın bacaklarının arasından ağlara yolladıktan sonra yere indi. Hepsi topu topu üç saniye sürmüş sürmemişti; ama havada durdu, şahitleri var.

Dünya Kylian Mbappé’nin potansiyelini fark ettiğinde henüz altı yaşındaydı. Paris banliyösü Bondy’de geçen çocukluk günlerinde kendini göstermiş, profesyonel hentbolcu annesi ve mahalli futbolcu babasından aldığı yüksek koordinasyon genleriyle herkesin gözüne batmıştı. Hep bu baskıyla yaşayacağını çok erken yaşta öğrenmek zorunda kaldı.

Yıllar geçtikçe potansiyelinin içini doldurmaya başladı. Fransızların meşhur Clairefontaine Akademisi’nde gösterdiği performansla devlerin ilgisini çekti. 11 yaşında Real Madrid’in davetlisi olarak İspanya’ya gitti, tesisleri gezdi, U12 idmanlarına çıktı. 14 yaşında Chelsea’nin genç takımıyla Charlton’a karşı oynadı. Neticede Monaco’yla sözleşme imzalamaya karar verdiğinde daha 16 yaşındaydı.

Monaco’da birçok kulüp rekoru kırdı. En genç forma giyen, en genç gol atan futbolcu gibi unvanları, küçüklüğünden beri çok benzetildiği Thierry Henry’nin elinden aldı. 2016-17 Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Monaco formasıyla Juventus’a karşı gösterdiği performans, hakkında – eğer varsa – bütün şüpheleri götürdü. İkinci maçın 69. dakikasında mağlup ettiği Gianluigi Buffon, 1995 yılında Parma ile ilk kez A takımda maçlara çıkmaya başlamıştı. Mbappé ise 20 Aralık 1998 doğumluydu.

Beklentilere aynı kararlılıkla karşılık vermeyi sürdürdü. 19 yaşında Dünya Kupası finalinde gol attı (Pelé’den sonra bunu yapan ilk “teenager” oldu) ve kupayı kaldırdı; 20 yaşında bir sezonda 39 gol kaydetti; 21 yaşında PSG ile ligi, kupayı ve lig kupasını kazandı; 22 yaşında Şampiyonlar Ligi’nde Camp Nou’da hat-trick yaptı. Hepsi de Mbappé Çağı için milat sayılabilirdi. Ama yeni dönemin şimdi başlamasının kendisi dışında, zamanın ruhundan kaynaklanan sebepleri de var.

ZAMANIN DOĞRU TARAFI

Futbolda son 15 yıl tarihin gördüğü kesinlikle en verimli, muhtemelen en büyük iki ismin hakimiyetiyle geçti. Lionel Messi ve Cristiano Ronaldo sinir bozucu istikrarlarıyla kimseyi yanlarına sokmadı. Ama artık biri 34, diğeri 37 yaşında; yani vadeleri dolmak üzere. Lewandowski, Robben, Ribéry, Benzema, hatta belki Neymar gibi hücumcular ne zaman zirveyi zorlasalar ya bu iki deve toslayıp geri düşmüşler, ya da onların korkusundan yamaçta bir yerde kalakalmışlardı. Ama Mbappé’nin önü açık.

Üstelik kariyer tercihleri de isabetli. Dört sezon önce PSG’ye imza atması tepki çekmiş, daha büyük bir lige ve takıma gitmediği, parayı tercih ettiği yönünde eleştirilere yol açmıştı. Para elbette etkendi; ancak tek motivasyon kaynağı olamazdı, ne de olsa Manchester City veya Real Madrid’i tercih etse de aç kalmayacaktı. Muhtemelen esas sebep doğma büyüme Parisli olması ve henüz 18 yaşında yurtdışına gitmeden önce kendisini bir kez daha test etme isteğiydi. Doğduğu şehre döner dönmez Eiffel Kulesi’ne ve Parc des Princes’e çok yakın bir yere yerleşti ve şehrin merkezinde oldu. Bu arada üç lig şampiyonluğu, üç Fransa Kupası, iki Lig Kupası zaferi ve bir Şampiyonlar Ligi finali gördü.

Ama sonunda beklenen oldu ve hem Fransa ligine hem de PSG projesine sığmaz hale geldi. Geçen yaz kulübüyle sözleşme yenilemedi. Katarlı yönetim bir yıl sonra yıldızını bedavaya kaybetmek pahasına da olsa, gelen teklifleri reddetti. O günden beri devler peşinde, ama rotası belli olmuş gibi. Son anda büyük bir değişiklik yaşanmazsa – ki transferde her zaman yaşanabilir – önümüzdeki sezon Real Madrid forması giyecek.

Salı günkü eşleşme ve attığı gol bu açıdan da önemli. Bütün gözlerin üzerinde olduğu bir ortamda, mevcut takımıyla muhtemel yeni kulübüne karşı yaptıkları, küçüklükten beri baskıya ne kadar dayanıklı hale geldiğinin kanıtıydı. Madrid’e transfer olacağı, hatta olduğu konuşulurken sahada ayakları birbirine dolaşmadı, gereksiz hareketlere dalmadı, yanlış kararlar vermedi ve yalnızca en büyüklere has bir gövde gösterisi sundu. Tur ortada; ama eğer gerçekten transferi bittiyse, Real her halükârda kazanmış olacak.

KITAYI DEĞİŞTİREN TRANSFER

Mbappé’nin Madrid’e – veya başka bir büyük kulübe – gidişinin görmezden gelinemeyecek bir boyutu daha var. Geçmişte de bir kulübün tarihini ve talihini değiştiren transferler gördük. Elbette akla hemen Maradona-Napoli, Henry-Arsenal gibi örnekler geliyor. Ama bir ligin, hatta bütün kıta futbolunun kaderini değiştiren örnekler çok sık yaşanmıyor. Bu yaz Mbappé’nin Real’e gitmesi Avrupa futbol haritasında ciddi bir güncellemeye sebep olabilir.

Premier Lig futbolun NBA’i olma yolunda hızla ilerlerken, diğer liglerle arasındaki güç asimetrisi giderek belirginleşiyor. Bundesliga, teknik direktörleri ve dinamizmiyle, Serie A ise yeniden bulduğu rekabet ortamı ve taktik ustalığıyla bir şekilde ayakta kalmaya çalışırken, her zaman en büyük yıldızların evi olmakla meşhur La Liga cazibe anlamında çöküşte. Mbappé bu gidişatı değiştirebilir. Real Madrid Cristiano Ronaldo sonrası süperstar yetmezliği yaşıyor ve bu, açık söylemek gerekirse, alışkın oldukları ve hoşlandıkları bir durum değil. Real’in tarihi tek bir oyuncu tarafından değiştirilemeyecek kadar büyük, ama Mbappé yeni bir dönem başlatabilir. Eğer Madrid transferi yatar ve Ada’ya dümen kırarsa, Premier Lig’in tekel statüsü tescillenmiş olur.

Öte yandan tıpkı Messi’nin Ronaldo’su gibi, Mbappé’nin de Haaland’ı var. Büyük sakatlıklardan ve çok yanlış kararlardan uzak kaldıkları takdirde belli ki önümüzdeki 10 yılın başrolünde bu ikili olacak. Fransız olması ve oyun stili nedeniyle Mbappé’nin futbol dünyasında daha büyük bir özgül ağırlığa sahip olması muhtemel, ama 1.94’lük Haaland’ın küçük görülecek tarafı yok. Dahası, onun da bu yaz transfer yapması bekleniyor. Norveçli golcü Mbappé ile birlikte Real’e giderse, üçüncü Los Galacticos dönemi resmen başlamış olacak. Yok Barcelona’yı tercih ederse, o zaman bireysel düello kulüp düzeyine taşınıp La Liga için heyecanlı – ve kârlı – bir macera başlayacak.

Futbolseverler haklı olarak Mbappé’yi daha yakından takip ettikleri bir ligde görmek istiyor ve belli ki bu olacak. Hikâyenin bir sonucu daha var. Avrupa futbolunda sonradan görmeler ve “kulüp-devletler” (PSG, Manchester City, Newcastle, Chelsea) ne kadar zengin olursa olsun, bir numara olmayı hedefleyen bir oyuncu hâlâ köklü olanları tercih ediyor; çünkü bir kulübün hayal edilecek bir yere dönüşmesi için yıllar geçmesi, bir sürü yıldızın uçuş anlarının hatırası gerekiyor. Mbappé’nin tercihinde elbette oynadığı ligin etkisi var; Manchester City’de olsa Real için bu iştahı göstermeyebilirdi, yine de yeni yıldızların hâlâ parıldamak için gözünü Real, Barça, Bayern, Juve, Milan, United, Liverpool gibi “organik devlere” çevirmesi olumlu. Açıkçası bir Barcelona taraftarı olarak ne Real Madrid’e ne de Florentino Perez’e sempatim var; ama üç günde oluşmuş tek adam rejimlerindense iyi kötü işleyen demokrasiler iyidir.

Gerçek bir futbolsever için belki de en doğrusu tüm bu kulüp, lig, kariyer hesaplarını bir kenara bırakıp plaselerin, çalımların, gollerin, asistlerin tadına varmak. Bir futbolcunun uçtuğu anı görmek her gün rastlayacağınız türden bir olay değil. Ama insan yine de merak ediyor. Acaba Paris’e Şampiyonlar Ligi Kupası ile mi veda edecek? Takımın havası ve oyunu çok öyle demiyor, ama belli olmaz; hem arkasında Messi var, hem de adam uçuyor…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.