McDonaldlaştırılan toplumun demir kafesi: Sosyolojiye giriş
George Ritzer’ın halk sosyolojisine ağırlık verdiği kitabı “Sosyolojiye Giriş”, Taylan Banguoğlu’nun çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlandı.
Sosyolog George Ritzer’ın klasik teorileri genişleterek halk sosyolojisi sahasına ağırlık verdiği hacimli kitabı “Sosyolojiye Giriş”, Taylan Banguoğlu’nun çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlandı. Öğrenciler için ders kitabı niteliğinde olan eser sosyolojinin farklı odaklarını on sekiz başlıkta ele alırken internet ve sosyal medyanın etkisini de McDonaldlaştırılma tezi bağlamında irdeliyor.
1940 yılında New York’ta doğan George Ritzer, New York Şehir Üniversitesinde psikoloji öğretimi aldıktan sonra Michigan Üniversitesinde işletme yönetimi yüksek lisansı yaptı. Ardından Ford firmasında çalışan yazar Cornell Üniversitesinde örgütsel davranış üzerine doktorasını tamamladı. Bilhassa, kitlesel üretimi ve tüketimi destekleyen Fordizm kuramının hız kazandığı bir dönemde Ford’daki tecrübesinden sonra ilgisi mütemadiyen sosyoloji alanına kayan ve bu alanda yan dal yapan yazar uzun yıllar boyunca yine bu alanda üretimde bulundu. Böylece farklı kurumlardan onursal profesör, fahri doktora gibi unvanlar ve çeşitli ödüller alan Ritzer, Amerikan Sosyoloji Derneğinin “Teorik Sosyoloji, Örgütler ve Meslekler, Küresel ve Ulusaşırı Sosyoloji ve Sosyoloji Tarihi” olmak üzere dört bölümünü yönetmiş olup şu an Maryland Üniversitesinde profesör olarak çalışmaktadır. “Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, Küresel Dünya, Çağdaş Sosyoloji Kuramları” gibi eserlerin sahibi olan sosyolog, en büyük başarısını 1993 yılında yayımlanan “Toplumun McDonaldlaştırılması” kitabıyla kazanmıştır. Bu kitapta Max Weber’in rasyonellik üzerine klasik kuramlarını genişleterek bir fast-food zincirinin toplumu çeşitli alanlarda nasıl etkilediğine değinerek kapitalizm eleştirisini güncellemiştir. Başka bir deyişle küreselleşmenin nasılını rasyonelleşme üzerinden irdelemiştir zira McDonald’s bir endüstri kolu olmakla birlikte kapitalist ilkeleri görsel, işitsel ve duyusal olarak aktararak endüstri sınırını aşar. Böylece kısa bir süreci değil, aslında bir paradigmayı ifade eder. Nitekim McDonald’s sadece savaş sonrası Amerikasının değil Sovyet Rusya dahil olmak üzere bütün dünyanın yeme-içme alışkanlığını değiştirerek küreselleşmiştir. Bu kavramın dört ayağı vardır: Verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim. Bu sebeple yaşam tarzından ideolojiye kadar birçok toplumsal kodu içeren McDonald’s, aslında toplumun aynîleşmesine hizmet eder. Başka bir deyişle küreselleşmiş ve rasyonelleşmiş bir olgu insancıl olmayan irrasyonel bir işlev yüklenir. Öte yandan McDonald’s bununla sınırlı kalmayıp bir model oluşturur ki bu modelin gelişmiş hali özellikle internet ve sosyal medyayı şekillendirmiş olur. Nitekim kitapta “genellikle tüketimin yapıldığı yerler” olan, rasyonelleşen ve küreselleşen Facebook, Twitter, Pinterest gibi paylaşım sitelerine de değinilmiştir. İşte bu teziyle birlikte esasen çalışma ve örgüt sosyolojisi üzerin çalışan Ritzer halk sosyolojisine eğilmiş olup kitabında da bunu ön plana çıkarmıştır çünkü fast-food zincirleri, kumarhaneler, tema parkları gibi tüketicileri ayartan, aşırı harcamaya ve çok fazla borçlanmaya yönlendiren “tüketim katedralleri” üzerine araştırmalar yapmış ve bu “katedralleri” küreselleşme bağlamında incelemiştir. Öte yandan bu mekânlar McDonaldlaşmanın kafeslerini anlamak için de önem taşır çünkü Ritzer’a göre McDonaldlaşma karşısında insanlar kendilerini farklı kafesler içerisinde bulur. Kimileri bu paradigmaya körü körüne bağlıyken kimileri huzursuz olsa da onu yeterine esnek bulur. Ancak, üçüncü grup ise sosyoloğun Weber’den aldığı “demir kafes” kavramının içine hapsolan insan grubudur. Demir kafesteki insan için bir kaçış yolu yoktur, üstelik ister istemez paradigma içinde kaybolacağını bilmektedir. Nitekim Ritzer, “Bu yüzden kitap, öğrencilerin bu süreci daha iyi anlayacağı ve giderek küreselleşen dünyamızdaki rollerini daha iyi takdir edeceği umuduyla, küreselleşmeye yönelik güçlü bir vurguyu barındırmaktadır.” diye not düşer önsözde. Böylece hem kendi sosyoloji izleğini konu edindiği hem bir ders kitabı olarak tasarladığı ansiklopedi hacminde bir ürün ortaya koymuş olur.
Ders kitabı olarak tasarlanan on sekiz başlıklı bu kitabın üçüncü edisyonunda her bölümün girişinde öğrenme hedefleri bulunur. İlaveten, bölüm sonlarında “bölüm özeti, anahtar kelimeler, değerlendirme soruları ile sosyolojik tahayyülün kullanımı” kısımları vardır. Böylelikle okur her bölüm sonunda kazanımlarını kontrol etme fırsatı bulurken bölümle ilgili konuların güncele nasıl yansıdığını düşünmek için de “sosyolojik tahayyülün kullanımı” kısmında yazarın fikirlerinden hareket etme şansı yakalar. Görsellerle, istatistiklerle, okuma ve biyografi parçalarıyla desteklenen bölümlerde genellikle güncele dair “kendinize sorun” başlıklı düşünsel alıştırmalar da mevcut. Teknik özellikleri böyle olan kitap kültür, din, eğitim gibi konuların yanında toplumsal cinsiyet, çevre, kolektif eylem gibi güncel konulara da değinerek yakın geleceği halk sosyolojisine emanet etmiş olur. Bu nokta önemlidir zira halk sosyolojisi geniş insan kitlelerini odağa alır. Başka bir deyişle, popüler olanı, popülerleşeni inceleyerek kapitalizmin toplumsal kodları nasıl değiştiğini ve popüler eliyle bireysel, kültürel farklılıkları silerek tek tip toplumu nasıl tasarladığını irdeler. Böylece verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim stratejileriyle McDonaldlaştırılan halk kitlelerinin bu demir kafesi tanımalarını sağlar Ritzer.