Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü…
EŞİK- eşitlik için Kadın Platformu tüm milletvekillerine 13’üncü maddenin ret edilmesi çağrısında bulunuyor. Tüm toplumu kısıtlayacak ‘etki ajanlığı’ maddesinin reddedilmesi için tüm milletvekillerine sakıncaları içeren detaylı bir bilgi notu gönderdi. EŞİK ayrıca muhalefet partilerini, iktidar bloğunun blok halinde oy kullanma olasılığının yüksek olduğunu dikkate alarak yeni ve etkili yöntemler geliştirmeye çağırıyor.
Yargı deformasyonu için oluşturulduğu anlaşılan uzun soluklu stratejinin 9’uncu adımı olan Kanun Taslağı, Meclis Adalet Komisyonu'nda, her zamanki gibi muhalefetin eleştiri ve önerileri dikkate alınmadan kabul edildi. TBMM Adalet Komisyonu, yasama yetkisinin düzenleyicisi olması itibariyle Meclis işleyişinin anayasası sayılan İç Tüzükten aldığı, kanun taslağı üzerinde çalışarak kanun teklifine dönüştürme görevini, bir kere daha, yerine getirmeyerek, bu yöndeki yetkisini genel kurula devretmiş oldu. Tam anlamıyla usulsüzlük kusuru olmasına rağmen komisyonların çalıştırılmayışı, özcesi yasama erkinin güdükleştirilmesine hizmet eden bir usul oldu. Yasa taslağı ile ilgili alanda uzman oldukları varsayılan milletvekillerinin bulunduğu komisyonlarda tartışmaya, farklı görüşlerle değişiklik yapılmasına kapatılan bir çalışma yöntemi bu. Genel Kurul görüşmeleri aşamasında uzmanlık ve çalışma alanlarının farklı olduğu bilinen milletvekillerinin derinlikli tartışmalar yapılamadan, oy verme işlemine geçilip kabul edilmesi, çoğulcu yasa yapma zorunluluğunu ortadan kaldırdı. Tıpkı seçmenin yargı, yasama, yürütme erklerinin karar ve uygulamalarına katılma hakkı tanınmadan sadece seçim sandığında oy kullanmasından ibaret, güdük demokrasi anlayışı gibi…
Sözü ve yazıyı uzatmak pahasına yukarıdaki üstelik herkesin bildiği tespitleri sık tekrar ediyorum çünkü kanıksanmasının önüne geçmek gerektiğini düşünüyorum. Konuya dönersek teklifin önümüzdeki günlerde Genel Kurul'da görüşülmesi bekleniyor. Kamuoyunda “etki ajanlığı yasası” olarak bilinen düzenleme, teklifin 22’nci maddesinde yer alıyor. İktidarın 9. Yargı Reformu Strateji Belgesi olarak isimlendirdiği, benim yargı deformasyonunun 9’uncusu dediğim torba kanun teklifinin 13’üncü maddesinde ise kabaca ‘boşanmaların hızlandırılması’ şeklinde adlandırılan ve Medeni Kanun’da değişiklik yapan bir düzenleme var. Niyetim bu iki maddeye dair görüşlere değinmek, değişikliğin oluşturacağı sakıncalara dikkat çekmek. Fakat bu konuya geçmeden önce teklifte olmayana dikkat çekeyim. Hatırlanacağı üzere bu paket geçen yasama yılının sonlarında Komisyonda görüşülmüş ama geri çekilmişti. Taslakta yer alan kadının soyadı maddesi en çok tepki çeken konulardan birisi olmuştu ve taslağın şimdiki halinde yer almadığına göre bu madde nedeniyle paket geri çekilmişti diyebiliriz.
Anayasa Mahkemesi, Medeni Kanun’daki “evli kadın kendi soyadını, erkeğin soyadından önce yazılmak kaydıyla kullanabilir” hükmünü ipta etti. İptal gerekçesi Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olmasıydı. Kadınların yıllardır yürüttüğü soyadı mücadelesine uyumluydu AYM'nin iptal kararı ve gerekçesi. Bu nedenle büyük bir coşku yaratmıştı kadınlar arasında. Fakat yerel seçim sonrası komisyona gelen 9'uncu yargı paketinde kadının soyadı konusunda AYM'nin iptal ettiği hükmün aynen tekrarlandığını görmüştük. İktidar bir kere daha AYM kararını yok saymıştı. Kadın hareketinin güçlü itirazı ve Mecliste etkin muhalefetin ortak başarısıyla bu paket yasalaşmadı. İktidar kanadı paketi, Meclis tatile girmeden önce, Ekim ayında tekrar görüşülmek üzere geri çekti. Geçen hafta Adalet Komisyonu'nda kabul edilip Genel Kurul'a sevk edilen teklif, geri çekilen paketin, yeniden düzenlenmiş haliydi. Ancak içinde kadının soyadı maddesi yoktu. AYM’nin iptal gerekçesi olan eşitlik ilkesine uyumlu bir madde yok. Pakette kadının soyadı yok.
Kadınlar, hiçbir değişikliğe gerek kalmaksızın kendi soyadını, medeni halindeki değişiklikler ne olursa olsun hiç değiştirmeden kullanabilmek yönünden arafta bırakılmış haldeler. Çok basit bir yönetmelik değişikliği ya da genelge ile çözülebilecek bir sorun bu. Ama yasa maddesi olarak eşitlikçi bir hüküm yazmayanlar, talimatla bile eşitlikçi bir yöntem uygulanmasına yönelmezler gibi geliyor.
Boşanmaların hızlandırılmasıyla ilgili maddeye gelince, üç yıl bekleme kuralı pakette bir yıla indirilmiş olarak yer alıyor. Üç yıl bekleme kuralı, açılan boşanma davasının hakim tarafından reddedilmesinden sonra yeniden boşanma davası açılabilmesi için üç yıl beklemeyi gerektiriyordu. Üç yıl sonra dava açtıklarında ise aradan geçen bu süre zarfında hiçbir koşulda evlilik birliğinin sağlanamadığını ispat ettikten sonra hakim, evlilik birliğinin temelden sarsıldığına hükmederek boşama kararı veriyordu. Yeni teklif yasalaşırsa reddedilen boşanma davalarından sonra sadece bir yıl beklenecek. Eşlerden birisi mahkemeye başvurup evlilik birliğinin tekrar kurulamadığını belirttiğinde boşanma kararı verilecek. Bu hızlı ya da kolay boşanma usulü, kadınlar ve kadın hakları açısından bazı riskler barındırıyor. Risklere geçmeden önce boşanmaların hızlandırılması gerçek bir toplumsal sorun mu, sorusuna cevap verelim. TÜİK, 2023 yılında boşanmaların sayı ve süre yönünden ele alındığı bir araştırma yayınladı. 2022 yılı verilerine gör yapılan kamuoyu araştırması, ülke genelinde boşanmaların yarıdan fazlasının 3-6 ay arasında anlaşmalı olarak tamamlandığını ortaya koymuştu. 3 yıldan uzun süren boşanmaların ülke genelinde yüzde 3, az sayıdaki bazı illerde ise yüzde 5-6 oranında olduğu görülüyordu. Boşanmaların hızlandırılması gerçekten çok büyük bir toplumsal soruna çözüm üretmek gibi bir gerekçeye dayandırılamaz, bu araştırmaya göre. TÜİK, boşanma davasını uzatan tarafın erkek eş mi kadın eş mi olduğu yönünde bir detay vermiyor. Kadın hakları açısından çok önemli olan bu detay dikkate alınmamış. Ve iktidar bu taslağı hazırlarken kamuoyu desteği almak için “boşanma davalarının uzun sürmesi kadına şiddetin artmasına sebep oluyor” iddiasını ortaya attı. Fakat bu argümanı destekleyecek hiçbir somut bilgi sunmadı. Sunamazdı da. Çünkü ileri sürdüğü gerekçe gerçekçi değil.
Kadınların boşanma hakkını kullanmak istemesiyle kadına yönelik erkek şiddeti arasında doğrudan bir ilişki var. Ancak boşanma davalarının süresiyle kadına şiddetin artması arasında doğrudan bir ilişki kurulamıyor. Boşandıktan yıllar sonra öldürülen kadınlar olduğu gibi boşanma isteğini dillendirdiği zaman öldürülenler de var. Herkesin bildiği üzere kadın cinayetlerinin tek nedeni de boşanma konusu değil zaten. İktidarın çok uzun yıllardır boşanmaları hızlandırmak gerektiği yönünde bir ön kabulü olduğu herkesin malumu. Bahane arıyorlardı, şiddeti ileri sürdüler. Oysa bu argümanın tersine, boşanmak istemeyen taraf erkek ise o takdirde hızlı boşanmanın erkek şiddetini teşvik edeceği deneyimlere dayanarak ileri sürülebilir. Ki hızlı boşanmanın kadınlar için yarattığı risklerden birisi bu olabilir. Üç yıldan uzun süren boşanmaların milli gelirden aldığı pay düşük olan illerde yüzde 5-6 oranına yükseldiğini dikkate alır ve üstüne ülkede kadın yoksulluğunun derinliği gerçeğini eklersek çıkarsama yoluyla, boşanma süresini uzatan tarafın çoğunlukla kadınlar olacağını tahmin edebiliriz. Nedenlerine gelince eğitim, çalışma, kendi hayatına dair karar alma yönünden kısıtlanmış kadınlar boşanma halinde çaresiz kalıyor. Meslek ve maddi imkanlara sahip kadınlar için boşanmaların uzaması sorun olarak görülse de hukuk, zayıfın yanında yer almalı ve her dosyanın özgün gerçekliğine göre hüküm kurmanın yolunu açmalı. Çünkü mevcut yasa, evlilik birliği sürerken kullanılan evi, aile konutu olarak kabul edip boşanma kesinleşene kadar kadınların, çocuklarıyla birlikte kullanmasını mümkün kılıyor. Süre bir yıla indiğinde aile konutunu kullanma hakkı da bir yılda sona erecek. İktidar bir yandan aile korumacı politikalar geliştirirken bir yandan da kadınları ve çocukları kısa sürede aile konutundan kapı dışarı atacak düzenleme yapıyor. Eşit yurttaşlık hakları ellerinden alındığı için muhtaç konuma düşürülmüş kadınlar bir kere daha haklarından mahrum edilecek teklifin 13’üncü maddesi yasalaşırsa.
EŞİK- eşitlik için Kadın Platformu bu nedenle tüm milletvekillerine 13’üncü maddenin ret edilmesi çağrısında bulunuyor. Benzer şekilde kadın hareketi bileşenleri olan sivil toplum örgütlerini, farklı alanlarda çalışan sivil toplum örgütlerini, medyayı ve aslında daha yerinde isimlendirme ile tüm toplumu kısıtlayacak ‘etki ajanlığı’ maddesinin reddedilmesi için tüm milletvekillerine sakıncaları içeren detaylı bir bilgi notu gönderdi. EŞİK ayrıca muhalefet partilerini, iktidar bloğunun blok halinde oy kullanma olasılığının yüksek olduğunu dikkate alarak yeni ve etkili yöntemler geliştirmeye çağırıyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü, gösteri ve yürüyüş özgürlüğü bu madde yasalaştığı takdirde kolaylıkla soruşturma ve kovuşturma konusu yapılabilecek. Gerekçe devlet sırrı. Ama yasalarımızda devlet sırrı kavramı tanımlanmıyor. İnsan hakları ve temel özgürlükler, özellikle örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere Adalet Bakanı'nın izniyle, bakanlığın değil doğrudan Bakanın sözüyle kovuşturma konusu olabilecek. Çünkü teklif yabancı devlet veya devlet olmayan örgüt, örgüt olmayan organizasyon, yapı, yapılanma gibi açıkça tanımlanmamış ifadelere sahip. Çerçeve çok geniş çizilmiş bu yasa teklifinde, kavramların sınırları da muğlak bırakılmış.
TCK m. 339’a (A) bendi eklenerek hazırlanan Diğer Hükümler başlıklı madde teklifi içerik olarak Rusya’da uygulanan ‘yabancı casuslar’ kanunu ile büyük benzerliklere sahip. Bizde Adalet Komisyonu bu teklifi görüşür ve kabul ederken aynı saatlerde AİHM Rusya aleyhine bu yabancı casusluk kanunu ile ilgili başvuruları karara bağladı. Bilindiği üzere 2022’de Rusya, Avrupa Konseyinden çıkmış kabul ediliyor. Yabancı casusluk kanunu ile ilgili başvurular ve Rus yönetiminin gerçekleştirdiği hak ihlalleri, daha önceki yıllara ait olduğu için AİHM, başvuruları işleme almıştı. Demokratik toplum düzenine aykırı, insan haklarına dayalı yönetim sistemi kuralını çiğneyen, temel özgürlükleri güvence altına almak yerine her an ortadan kaldırılabilecek şekilde kırılgan bir yapıya dönüştüren bu yasanın benzeri Gürcistan’da halk hareketleriyle geri çektirilmişti.
Türkiye parlamentosunda, umalım ki milletvekilleri tehlikeyi görerek etki ajanlığı yasasını olması gerektiği gibi özgür iradeleriyle oylayıp reddetsinler. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi karşıtlığı gibi etki ajanlığı teklifi de Türkiye’yi Rusya’nın hinterlandında oluşturmak istediği otoriter sistemlerden birisi olma halimizi kemikleştirecek bir özelliğe sahip. Teklifin reddedilmesi bu çemberden çıkabilme şansımızı arttırır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte hemen demokratik toplum düzeni kurulamadı. Hayli zaman aldı. Hatta 101 yıl boyunca her zaman bir demokrasi sayılamayacak kadar eksik, gedik oldu. Ancak şunu kimse inkar edemez ki Cumhuriyetin hedefi daima demokrasiydi. Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmanın yolunu açacak olan rejim demokrasi çünkü. Sadece yönetimin değil halkın da hedefi kim ne derse desin genel yaklaşım olarak demokrasiden yana. Umalım ki Cumhuriyeti kuran Meclis, bugünkü üyeleri eliyle Cumhuriyetin tabutuna çivi çakan meclis olmasın.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İpotekli vekil iradesi ve cinskırım politikası 11 Ekim 2024
Ülkü Ocakları MHP’nin Demir Kubbesi mi? 04 Ekim 2024
Soyadı eşitliği yerine yeni ayrımcılık katmanı getiremezsiniz 27 Eylül 2024
Narin’i saygıyla uğurlayamadık bari hakkını layıkıyla arayalım 20 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI