Meclis’in yasama karnesi ve muhalefetin anayasa ehliyeti!
Muhalefetin yapması gereken ilk iş eğer canları gösteri yapmak istiyorsa, bunun sahnesinin Meclis olduğunu idrak etmek. Çünkü bütün bu olup bitenlerde taşıdıkları sorumluluk Emine Hanım’ın kocasınınkinden az değil. Yasamaya sahip çıkmayan, yasama sürecini halka açmayan devamsız muhalif alışkanlıkları.
Aslında bu hafta İzmir’de yaşanan aşırı iklim olaylarını yazmak için hazırlanmıştım. Daha büyük bir felaket ile karşılaştığımızı görünce planlar altüst oldu. Emine Hanım’ın kocası ve aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı kendisi için bir anayasa buyurdu. Muhalefet partileri, biraz da toplumdan gelen tepkiler ile Erdoğan’ın zaten anayasaya uymadığını beyan ederek sorunu savuşturmak istediler. Ama meselenin burada kalmayacağını geçmiş deneyimlerimizden hepimiz biliyorduk.
Bisiklet binenler bilir, eğer önünüzde bir çukur varsa ve ona bakmaya devam ederseniz, çukura girersiniz. Bunu motosiklet kullanmayı öğrenirken tekrar hatırlatırlar. Bu örnek bugün muhalefete o kadar denk düşüyor ki: (i) Biden’a 'Türkiye’de demokrasi var' diyen AK Parti bildirgesine muhalefetin 17 imza vermesi, (ii) Boğaziçi’nde Faik Öztrak’ın ve en son Engin Altay’ın yaptığı çıkışı vb. ile o çukurların tek bir tanesini bile ıskalamaması ve (iii) bir önceki anayasa sürecinde gösterdikleri performans bizleri yalnız düşündürmüyor, derin kaygılara boğuyor. Muhalefetin de anayasa tartışmasını ısıttığı çok açık. Ayrıca aynı muhalefet, iktidara verdiği her kötü cevapla yine iktidarın ekmeğine yağ sürdüğünü bilmediğimizi düşünüyor. Muhalefetin görünen yüzleri “Erdoğan’ın bir yasama ehliyeti var mı?” diye tartışıyorlar ve bunda haklılar. Peki, muhalefetin böyle bir ehliyeti var mı?
Şöyle bir bakalım: Karşımızda “Anayasa bizim gündemimiz değil” diyerek onu tekrar gündem yapma konusunda mahir bir muhalefet var. Durum bu olmasa “n’apalım anayasa geldi, tartışmayalım mı?” oyunu geldiğinde kendimizi aldatılmış hissederdik.
Sırayla gidelim: Anayasa, malum, en kapsamlı toplumsal sözleşme, yani öyle olması beklenir. Öte yandan, deneyimlerimiz gösteriyor ki, mevcut halde yasama tekniği ne ise anayasa tekniği de üç aşağı beş yukarı öyle olacak. Anayasayı iktidar yaptığında toplumsal sözleşme olmayacak, anayasa değil de onayasa diyeceğiz belki. Peki muhalefet yaparsa olacak mı?
İkinci soru şu: Muhalefet mevcut anayasadan ne kadar şikâyetçi? Eski demokratik sisteme dönmek konusunda bir gündemi olan siyasetçi sayısı 1 (Meral Akşener); Erdoğan’ın anayasaya aykırı işlem ve davranışları konusunda çalışma yapan parti sayısı sıfır. Mevcut idarenin anayasaya aykırılıklarını inceleyen ve topluma anlatan siyasi aktör sayısı da sıfır.
Üçüncü soru ise Meclis’in güncel yasama karnesi ile ilgili. İktidarın ve muhalefetin, yasama tekniği ve yaklaşımı açısından ne durumda olduğunu anlarsak, anayasa yapma ehliyetleri olup olmadığı konusunda da bir fikir edinmiş oluruz.
Adil bir değerlendirme yapmalıyız. Bu da anayasanın izdüşümü olan yasaların şekillenmesi konusunda Meclis’in nasıl bir rol üstlendiğini incelemekle mümkün.
Yasama açısından kendinize şunları sorun;
1- Partiniz Meclis’e gelen yasa teklifleri hakkında sizi ve kamuoyunu bilgilendiriyor mu?
2- Bir yasa teklifi geldiğinde içeriğe dair bir bilgi notu ya da politika notu gördünüz mü?
3- Teklif görüşmelerine “iki STK katma” dışında bir müdahaleye şahit oldunuz mu?
4- Kanun tekliflerinin içeriğine ve partinizin tavrına dair bir düşünceniz, iddianız var mı?
5- Partinizin toplumsal muhalefetin tepkisini Meclis kürsüsünden seslendirmek dışında bir itiraz mekanizması geliştirdiğini düşünüyor musunuz?
6- Meclis müzakerelerini (komisyon, kürsü arkası ve Meclis kürsüsü) takip etmenizi sağlayan, sizi buna teşvik eden bir uygulamaya, çağrıya denk geldiniz mi?
7- Partiniz oylamalara katılıyor mu, yoksa devamsız mı?
Bu yedi soruyu oy verdiğiniz partinin yanı sıra diğer muhalefet partileri için de sorun. Bu yedi sorunun ilk altısı için bütün partilerin sıfır çektiğini rahatlıkla iddia edebilirim. Kasım ayında geçen Elektik Piyasası Kanunu ve aralık ayında geçen Türkiye Çevre Ajansı Kanunu üstünden bolca örneğim var.
Meclis’in bu yasama yılı karnesine bakalım.
İTİRAZ ETMEYEN, DEVAMSIZ MUHALEFET!
Yasama bir süreçtir ve oylama bunun en son noktasıdır. Kanun tekliflerinin oylanması bize çok şey anlatıyor. 1 Ekim’de başlayan bu yasama yılında şimdiye kadar 46 birleşim olmuş. 27 oylamanın yapıldığı toplam 11 günde 9 kanun, 18 uluslararası anlaşma geçmiş. Yani milletvekili olsanız, ekimden bu yana Meclis’e yalnızca 11 gün gelerek, 27 defa oy kullanacaktınız.
Hesap karışmasın diye 9 kanun ve 584 vekillik Meclis bağlamında sadece kanun tekliflerini inceleyelim.
1- Meclis’te şu an 584 vekil var. AK Parti ve MHP 337 vekil, muhalefet ise 247 vekile sahip.
2- Oylamalara katılıma gelince: AK Parti sınıf birincisi. Muhalefet ise komple devamsızlıktan kalmış. Yapılan oylamaların yarısına katılmış tek bir muhalefet partisi yok. Meclis’in karnesini tek bir tabloda özetleyince karşımıza şu manzara çıkıyor:
Şu karne bize Meclis’in bağımsız vekilleri ve grubu olmayan partilerinin bu yasama dönemindeki devamsızlıklarını, sırası ile HDP ve İYİ Parti’nin de devamsızlıkta yarıştıklarını gösteriyor. CHP'nin ise, her 100 oy hakkından yalnızca 41’ini kullandığını, yani yüzde 59 oranında devamsız olduğunu görüyoruz.
1- Meclis’te 584 vekil var ama iş katılıma gelince bu sayı 341’e düşüyor. İktidar blokunun katılım ortalaması 252 vekil iken, muhalefetin ortalaması sadece 92. Yani muhalefetin toplamı bir CHP bile etmiyor.
2- İş bir de kabul-red diye ortaya konduğunda KABUL diyen vekillerinin ortalamasının 257, RED diyenlerin ortalamasının ise 84 olduğunu görüyoruz. Yani AK Parti’nin önlerine koyduğu teklifleri reddeden vekillerin sayısı yalnızca 84 iken, reddetme zahmetine bile katlanmayan vekillerin sayısı 163.
3- Meclis’teki tek bir oylamaya bile katılmayan, devamsızdan sınıfta kalacak vekillerimiz var. Halkın yüzde 80-90 katılımla seçtiği milletvekilleri arasında, Meclis’teki tek bir oylamaya bile katılmayan vekiller var. Sadece bu dokuz yasa teklifine bir tane bile oy kullanmayan 8 İYİ Parti, 9 CHP ve 11 HDP vekili var. Diğerleri dediğimiz küçük partiler ve bağımsızlardan da 9 vekil eklenince Devamsızlar Partisi Meclis’te grup bile kurabiliyor.
DEVAMSIZ GENEL BAŞKAN VAR!
Meclis’in yasama faaliyetleri karnesi, aslında demokrasinin karnesidir. O karnedeki her detay, her motif anlamlıdır. O karnenin şekillenmesinde en belirleyici olanlar ise vekiller değil, grup başkanvekilleri ve parti başkanlarıdır. Eğer bu kişiler görevlerini yerine getirmezlerse, muhalefet ettikleri iktidarın ekmeğine yağ sürerler. O yüzden Engin Altay, ana muhalefet partisinin grup başkanvekili olarak bir çıkış yaptığında, yalnız kendisini değil, hatta partisini de değil, bütün muhalefet adına bir çıkış yapmış olur. O nedenle, böylesi önemli mevkilerde bulunan vekillerin yasama sürecine ilgisizlikleri, Meclis’in işlevini ve değerini kaybetmesinde iktidarın manipülasyonlarından daha belirleyici bir rol oynar. Engin Altay bu dokuz kanun teklifinin sadece üçünde red oyu kullanmış. HDP grup başkanvekilleri, eş başkanları, İYİ Parti grup başkanvekilleri de iki ya da üç defa oy kullanmışlar. Hepsi o kadar! Peki her hafta Meclis’e gelip grup konuşması yapan Kemal Kılıçdaroğlu kaç defa kullanmış? Sadece 11 gün gelip dokuz kanun teklifi ve 18 uluslararası sözleşmeye katılabilecek iken, ülkenin yasama faaliyetlerine ne kadar ilgi göstermiş? SIFIR, sadece sıfır. Kemal Kılıçdaroğlu hiçbir kanunla ilgilenmediği gibi AKP’nin teklif ettiği kanunlara bir kez “hayır” dememiş. Buna herkesi heyecanlandıran o konuşmayı yaptığı bütçe görüşmeleri sonrasında yapılan oylama da dahil!
ONASAYA MI, ANAYASA MI?
Ortada Emine Hanım’ın kocasının kendisine uygun hale getirdiği bir onayasa zaten var. Elde bir de, bu onayasaya karşı yapılan “hayır” kampanyasından sonra ortaya tek bir mücadele planı ya da izleme raporu hazırlamamış muhalefet var. Şimdi AK Parti başkanı eski onayasayı beğenmedi ve yenisini istiyor. Bizim muhalefetimiz ise her zamanki gibi “karşı çıkıyormuş” gibi davranarak bizi kendi tekerinin önündeki o çukura sürüklüyor. Bunu diyecek kadar iddialıyım. Çünkü bir yasama yılında gerçekleştirilmiş 46 birleşime ucundan katılan, hiçbir kanunu okumayan, sorgulamayan, araştırmayan ve yasama sürecini toplumu dahil etmek yerine neoliberal STK’cılık ile idare eden, bu yıl gerçekleştirilen oturumlarda geçiriverilen dokuz kanunda oy bile kullanmayan bir muhalefetin, bırakın anayasa yapmayı, anayasa tartışması yapma ehliyeti var mı? Vekilleri geçtim, işin gösteri kısmına katılıp oylamalarda sürekli sıfır çeken ana muhalefet partisi başkanı ile nasıl olacak?
Muhalefetin yapması gereken ilk iş eğer canları gösteri yapmak istiyorsa, bunun sahnesinin Meclis olduğunu idrak etmek. Çünkü bütün bu olup bitenlerde taşıdıkları sorumluluk Emine Hanım’ın kocasınınkinden az değil. Yasamaya sahip çıkmayan, yasama sürecini halka açmayan devamsız muhalif alışkanlıkları.
Şimdi siz söyleyin: Yasama sürecine katılmaktan aciz bu muhalefetin, anayasa ya da anayasa tartışması yapma ehliyeti var mı?