YAZARLAR

Meclis'te tokalaşma seremonisi, sahada abluka

Tokalaşmayı "mekanın sahibini hatırlatmak" şeklinde yorumlamanın güven duygusunu perçinlemekten ziyade zedelediği bilinmeli. Meclis'te tokalaşma seremonisi, sahada ablukayı Kürt halkının kabul edeceğini düşünmek, en hafif tabirle, safdillik olur.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, DEM Parti Eş Genel Başkanı ile Meclis'te tokalaşması, teamüllere uygun olsa da Bahçeli'nin siyasi fıtratına uygun değildi. Söz konusu tokalaşmanın Türkiye sathında kendi çapında bir sarsıntıya neden olması da fıtrat meselesiyle ilgiliydi.
Bahçeli daha sonra tokalaşmanın vadettiklerinin arkasında durdu ve bu beklenmedik tokalaşmanın alelade bir tutum alış olmadığını gösterdi. Cümlelerinin arasına, muhtemelen partisinin içinden yükselebilecek itirazların önünü almaya yönelik klasik Bahçeli argümanlarını eklemeyi ihmal etmeden...
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Bahçeli'yi destekledi ve "MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin yaptığı açıklamaları 85 milyonun kardeşliği adına çok anlamlı buluyorum" dedi.
Siyasetçi Leyla Zana, kendisi ile yaptığımız söyleşide, "Erdoğan artık süreci dondurucudan çıkarmalı" demişti. Erdoğan, Bahçeli'yi de yanına alarak, çözüm sürecini dondurucudan çıkardı mı? Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?
Yaklaşık iki haftadır siyaset kulislerinde ve sokaktaki hakim soru bu ve bu soruya cevaplar aranıyor?

*

Hükümetin Meclis'teki muhatabı DEM Parti cenahında ilk açıklama, DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar'dan geldi. Çandar, Ceren Bayar'la yaptığı söyleşide, "Bir şeyler pişiyor" demekle yetindi.
Bahçeli ile Erdoğan'ın hamlesine esas cevap, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'dan geldi. Bakırhan, partisinin grup toplantısında ılımlı bir konuşma yaparak, "Sayın Bahçeli, biz de senin gibi Öcalan'ın ne diyeceğini merak ediyoruz" diyerek, İmralı ada hapishanesinin kapılarının açılmasını istedi.
DEM Parti Milletvekili ve Meclis Başkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder, Erdoğan ve Bahçeli'ye teşekkür etti. Bir önceki sürece katkı sunmaya çalıştığı için bedel ödediğini de hatırlatarak...

*

Son iki haftanın gelişmelerine bakarak, "Meclis'teki iki taraf, adını koymasınlar da, yeni bir çözüm sürecinin başladığını duyurdular" demek mümkün. Ancak bu yeni süreç nasıl işleyecek? Bu konuda doğrudan bir bilgi paylaşılmadı. Satır aralarından anlam çıkaracak olursak, yeni süreç de Abdullah Öcalan üzerinden yürüyecek gibi görünüyor. Aylardır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeyen Öcalan, yakın zamanda kamuoyunun karşısına bir mesajla çıkarsa, başta Bahçeli olmak üzere, kimse için şaşırtıcı olmayacaktır.
Sürecin bir kez daha akamete uğramaması için uyarılar da DEM Parti'den geldi. Sırrı Süreyya Önder, meselenin ciddiyetine dikkat çekerek, "Bunu kahvehane literatürüyle tartışamayız. Bunu kendi oluşmuş sabit düşüncelerimizle de tartışamayız. Bunda en etkili dil gönül dilidir, akıl dilidir. Umuyorum ki bundan sonra bu çaba bu minval üzere yürür ve gelişir” ifadelerini kullandı.
Grup toplantısında konuşan Tuncer Bakırhan ise siyasi partilere, feministlere, ekolojistlere, işçilere, emekçilere, emek ve meslek örgütlerine, STK’lere, işçi sınıfına seslenerek, barışı, demokrasiyi ve adaleti muktedirlerin insafına bırakmayalım çağrısında bulundu.
Hem Önder'in hem de Bakırhan'ın çağrısı, sürecin toplumsallaşması için önemli. Ciddiyetle ele alınmış ve toplumsallaşmış bir süreç, bir kişinin inisiyatifine bırakılmamış olacak, "Süreci dondurucuya kaldırdık" demek kolay olmayacak.

*

Aslında Türkiye, barış ya da çözüm süreçlerine yabancı değil. Hatırlanacaktır, 1990'lı yıllarda ilan edilen ateşkesler, infiale neden olan eylemler yüzünden yeniden ve daha şiddetli çatışmalar gerçekleşmişti. Oslo'daki görüşmeler dışarıya sızınca son bulmuştu. En son 2013 yılında kamuya açık şekilde çözüm süreci başlatıldı ve muhtelif nedenlerle süreç rafa kaldırıldı ya da dondurucuya konuldu. Süreç bitince Türkiye sathında yaşanan katliamlar hafızalardadır. Yine hatırlanacaktır, 2013'te başlayan süreçte bir taraftan görüşmeler yürütülürken bir yandan da memleketin kırsalında kalekollar inşa ediliyordu ve Liceli Medeni Yıldırım, kalekol yapımını protesto ederken vurulmuştu. Yine daha sonra basına yansıyan haberlerde, Eylül 2014’te Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nca hazırlanarak Genelkurmay Başkanlığı’na sunulan ve “Genelkurmay Strateji Plan Dairesi, Strateji Şube Müdürlüğü”nün “Çöktürme” planı adını verdiği “gizli” ibareli eylem planı hazırlandığı iddia edilmişti.
Bu özet, Türkiye'nin de Kürt cenahının da olası bir sürece bu deneyimlerle yola çıkacağını anlatmaya çalışıyor. Meselenin ciddiyetle yürütülmesi gerektiğini söyleyen Önder, meseleye diğer siyasi partiler ile sivil kurumların dahil edilmesini isteyen Bakırhan, sürecin benzer yol kazalarına uğramamasını talep ediyor. Belirtmek gerekiyor, iki siyasetçinin de tutumu ılımlı ve temkinli. Hükümetin attığı adıma ayak uydurmak için bazı somut verilere ihtiyaçları olduğu aşikar.

*

Kürtlerin Meclis'e gönderdiği siyasetçiler, içinde bulunulan durumu, şimdilik, böyle tarif ediyor ve beklentilerini bu şekilde dile getiriyorlar. Yakın zamanda ifadelerinde ne gibi değişiklikler olacak, birlikte izleyeceğiz.
Peki, son günlerdeki gelişmelerle ilgili Kürt halkı ne düşünüyor?
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Erdoğan'ın yeni bir barış sürecinden muradı Kürtleri bir kez daha aldatmak mı? Yeni bir anayasa hazırlayıncaya kadar Kürtleri oyalamak mı istiyor? Kürtleri de yanına alarak, bölge ülkelerde devam eden savaştan az hasarla çıkmayı mı hedefliyor? Kürtler bu soruları soruyor ve unutulmamalı, bu sorulara etraflıca cevaplar verecek kadar politik bir halk. Dolayısıyla bu ve benzeri soruları Kürt halkına hatırlatmanın hiç manası yok.
Esas mesele şu: Ne yazık ki Kürtler, siyasetçilerden farklı olarak, muhtemel yeni süreçten pek umutlu değiller ve hükümet kanadına güvenlerini yitirmiş durumdalar. Çünkü 2015'ten sonra şehirlerde yaşanan çatışmaların travması henüz taze. Meclis'teki tokalaşma seremonisinin ardından Diyarbakır'da yapılan mitingin yasaklanması, Şırnak'ta Barış Anneleri'nin eylemine müdahale, kadın katliamına karşı eylem yapan üniversite öğrencilerine "Jin, Jiyan, Azadî" sloganı nedeniyle yapılan faşist saldırı, DEM Parti İnegöl ilçe binasına yönelik tek kişilik gibi görünen eylem... Bütün bunlar son birkaç gün içinde meydana gelen umut kırıcı, güven sarsıcı eylemler. Daha trajik sonuçlara neden olacak eylemlerin olmayacağına dair henüz bir işaret yok ortada. Bu ve benzer olayların müsebbibi olarak görülen hükümetin, süreç içindeki samimiyeti dikkatle izleniyor.
Öte yandan hem Erdoğan'ın hem de Bahçeli'nin daha düne kadar DEM Parti için söyledikleri unutulur cinsten değil.
Bahçeli'nin "terörü bitirsin" dediği Öcalan'dan 43 aydır haber alınamıyor. Selahattin Demirtaş, AİHM kararına rağmen, serbest bırakılmıyor.
Kandil ile Öcalan arasında bir telefon görüşmesinin yapıldığı iddia edilse de Kandil'den süreçle ilgili aydınlatıcı, doyurucu bir açıklama henüz yapılmadı.
Kuzey ve Doğu Suriye ile Irak Kürt Bölgesi'nde Türkiye askerlerinin konumlarını muhafaza ettiği de unutmamalı.
Diyarbakır'da yeni süreçle ilgili kimin fikrini sorsanız, yukarıda değindiğimiz başlıkları gündeme getirecektir. Mesela, "Amedspor'un adına tahammül edemeyen Bahçeli mi barış istiyor?" şeklinde bir soruyla karşılaşırsanız şaşırmayın.
Bu nedenle Kürt halkının sürece desteğini arzuluyorlarsa hem Erdoğan'ın hem de Bahçeli'nin güven verici adımlar atması gerekiyor. Tokalaşmayı "mekanın sahibini hatırlatmak" şeklinde yorumlamanın güven duygusunu perçinlemekten ziyade zedelediği bilinmeli. Meclis'te tokalaşma seremonisi, sahada ablukayı Kürt halkının kabul edeceğini düşünmek, en hafif tabirle, safdillik olur.

*

Daha ortada deklare edilmiş bir süreç yok elbette ama mesele çoktan gelip üsluba dayandı. Üstelik sadece siyasetçilerin değil, bu yolculuk sırasında konu üzerine kafa yoran ve "en kötü barış savaştan iyidir" diyenlerin üslubuna dikkat etmesi gerekiyor. Barışa dair bir müzakere yürütülüyorsa buna katkı sunmak gerekiyor ve bu da öncelikle samimi bir üslup kullanmaktan geçiyor. Burada medyanın üzerine çok görev düştüğünü belirtmek gerekir mi bilmiyorum. Medya barış süreci için bir müzakere platformu olmalı.
Adil, eşitlikçi, onurlu bir barışa herkesin destek olması gerekiyor. Birçok sorunla kışa giriyoruz fakat memleketin herkesin içini ısıtacak bir kardeşlik baharı iklimine ihtiyacı var.


Vecdi Erbay Kimdir?

Mardin, Şenyurt doğumlu. Üniversite eğitimini tamamlayamadı. Çeşitli dergilerde yazıları, şiirleri, öyküleri yayımlandı. On yıla yakın bir süre Özgür Gündem gazetesinin kültür sanat editörlüğünü üstlendi. Çeşitli yayınevlerinde çalıştı. Yayımlanmış iki şiir kitabı var: Kuşkular Zamanı (Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 1997), Yaz Sayıklamaları (Piya Kitaplığı, 2003). Öykü kitabı Masalın Ölümü, 2006 yılında Agora Kitaplığı'ndan çıktı. İnatçı Bir Bahar-Kürtçe ve Kürtçe Edebiyat derleme kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan 2012’de çıktı. Şiir: Görülmüştür, Türkiye Barışını Arıyor, General Electric -Halil İncesu karikatür albümü yayıma hazırladığı kitaplardan birkaçı. Diyarbakır'da yaşıyor ve Gazete Duvar bölge temsilcisi olarak çalışıyor.