Medya Politik... Aranan ‘alet çantası’ bulundu
Hükümet basını, göçmenler tartışmasında bir ‘pozisyon’ almak için gerekli olan politik alet çantasını bulmuş görünüyor. Çantayı terkip eden Süleyman Soylu da Beştepe’de övgüye mazhar anılıyor olmalı.
Medyapolitik, 21 Nisan tarihli nüshasında, iktidar basını yazarlarının göçmenlerle ilgili tartışmalardan imtina etmesi üzerinde duruyor, birkaç isim dışında konuya dair yazan olmadığına dikkat çekiyordu. Ve şu soruyla bitiyordu: Enflasyon konusunda baharı, yazı, öteki yılı işaret ederek girişilen zaman kazanma ve sabır eksenli politika, […] sığınmacılar konusunda da denenecek ve ‘göndermeyeceğiz’ söyleminden kalıcı olarak vazgeçilecek –mi acaba?
Hayat bazen beklenenden hızlı akıyor.
15 Mart günü, “Ana muhalefet, ‘Biz seçimi kazandığımızda mültecileri ülkelerine göndereceğiz’ diyor. Biz göndermeyeceğiz. Ensarın ne olduğunu biliyoruz” diyen Erdoğan, nisan ayında ‘onurlu ve gönüllü geri dönüş’ kavramını ilk kez dile getirdikten sonra 3 Mayıs’ta biraz daha ileri gitti ve şöyle dedi:
“Ülkemizde misafir ettiğimiz 1 milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak yeni bir projenin hazırlıkları içindeyiz.”
Sonraki günlerde bu projenin coşkusu yaşandı bazı gazetelerde. Sekiz aşamalı planlar anlatıldı.
Ama iktidar için, söylemdeki bu rötuşun yeterli olmayacağı da açıktı. Zira konu sadece göçmenlerin ne yapılacağı ya da göçmenlerle ne yapılacağı konusu değildi. Politik hamle üretme konusundaki bu bocalamanın bir geri adım gibi görülmemesi [ve daha fazla geri adım atmanın gerekmemesi] için bir politik gösteriye, bir fiziki üstünlük ve devlet kası göstermeye de ihtiyaç vardı. Galiba aranan kanı Süleyman Soylu buldu: 5 Mayıs Perşembe günü, yaralanmayı da göze alarak, herkesin kaçtığı meselede sahneye çıktı ve meselenin en popüler aktörünü doğrudan hedef aldı, tekfir etti… Cazip bir Twitter mesajıyla ("Dezenformasyonları Operasyon çocuklarını Her şeyi konuşacağız...” ) izleyici çağırdığı program için baştan itibaren stratejisi buydu belli ki… Ercan Gürses’in sorularına karşı, çoğunlukla başlamasına bile izin vermeyecek kadar kayıtsızdı. Söylemek için geldiği sözleri söyledi.
Ümit Özdağ’ın yanıtını, devlette, partide ve propaganda araçlarındaki dikkat çekici temkinlilik izledi. Ama ertesi günden itibaren tablo değişmeye başladı. Yeni Şafak, cuma günü doğrudan Ümit Özdağ’ı manşet yaptı. Fuat Oktay ve Nureddin Nebati, makamında Soylu’yu ziyaret etti. Bahçeli ve Çakıcı yüksek tonlu açıklamalar yaptı. Sosyal medyadan destek caiz oldu.
Medyapolitik’in cuma günkü sorusu şuydu: Göçmenler üzerinden yükselen gerilim, bir yandan ‘geri dönüş projeleri’ ile teskin edilmeye çalışılırken, bir yandan da etkin figürlerle doğrudan karşılaşmayı gerektiriyor olabilir mi?
Bu soruya, akabindeki günlerden yanıtlar arayalım o halde.
Cuma günü Star’da Yakup Köse, “Ümit Özdağ'ın kimliği” başlığıyla yazıyor: “Devletin lideri Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu toplumda sığınmacılar üzerinden oluşan hassasiyetin farkındalar ve gerekli adımları atıyorlar. Halk olarak sükunetle devletin bu mevzudaki çalışmalarına destek verirsek fonlu filmlerde figüran olmaktan kurtuluruz.”
Aynı gazetede cumartesi günü Ersoy Dede, “Ümit Özdağ'la aynı merkezden beslenen medya!” başlığı atıyor. Yazı aslında ‘içerik’ olarak bu başlıktan ibaret. O gün Star’daki Sevil Nuriyeva İsmayılov yazısının başlığı da şöyle: “Irkçılık ve neonazi zihniyeti üzerinden, nasıl bir gelecek hedefi var?”
Cumartesi Yeni Şafak çok daha kalabalık.
Serdar Tuncer,“Mülteciler ve biz”; İsmail Kılıçarslan,“Bir kez daha: Mülteciler vardır!”; Mehmet Acet, “Havada büyük tuzak kokusu var”; Ersin Çelik,“Ne kadar ırkçılık o kadar etkileşim” başlığında yazıyor. Bu yazıların tamamı açıkça ya da ima yoluyla Soylu-Özdağ konusundan hareket ediyor.
Sabah’ta Salih Tuna, Okan Müderrisoğlu, Burhanettin Duran ve Mahmut Övür, bir tür as takım olarak aynı konuyu yazıyor yine cumartesi günü. Bir gün önce Hilal Kaplan da yazmıştı.
Hükümet basını, mezkûr hususta yazmak için gerekli olan politik alet çantasını, şimdilik, bulmuş görünüyor. Bu çantayı terkip eden Süleyman Soylu da Beştepe’de övgüye mazhar anılıyor olmalı.