Medya Politik: ‘Askıda seçmen’ Gelecek ile DEVA’yı birleştirebilir mi?

AKP’den kopan seçmenler, Milli Görüş orijinli partileri, seçimde birleştirmek için fırsat kabul ediliyor. Ama görülüyor ki DEVA’nın liberal-muhafazakâr bir kimlik kaygısı homurdanmalara da yol açıyor.

Google Haberlere Abone ol

Dünkü Medyapolitik’te ‘askıda seçmen’ tabirinin, AKP’den kopan oyları tarif etmek için, neredeyse konsensüs halinde kullanılır hale geldiğine ve iktidar tarafının bu ifadede bir ‘geri dönüşüm’ umudu gördüğüne değinilmişti. Ama hangi teselli tınısı aranırsa aransın, son noktada aleni bir oy hareketi ifade ediyor bu söz ve muhalefet de gözlerini oraya dikmiş durumda. Özellikle de muhalefetin ‘bir kesimi’…

Örneğin İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, cuma akşamı Halk TV’de katıldığı söyleşide şöyle söyledi: 

“AKP seçmeni katman katman. Bize geleni var, Saadet Partisi'ne, DEVA'ya, Gelecek Partisi'ne ve Demokrat Parti’ye gideni var. Dindar Kürt seçmen AKP’den kopmuş durumda, ancak şu an duruyor.”

Bu kısacak cümleyi elemanlarına ayırırsak şunları çıkartabiliriz: AKP’deki kopuş, Millet İttifakı’nda CHP dışındaki tüm partilere doğru yavaş da olsa akıyor. AKP’den vazgeçen Kürt seçmen ise (ḥâşa-ilâhi!) HDP’ye gitmiyor, ‘şu an duruyor’…

'KATMAN KATMAN' AKP SEÇMENİ...

Dindar Kürt seçmen diye kodlanan yurttaşlar ‘durmaya’ devam mı eder, hareket ederse hangi partiye yönelir, bunu ayrı tartışmak gerek; ama Akşener’in dikkat çektiği ‘katman katman AKP seçmeni’ çeşitli siyasi arayışlara da konu oluyor epeydir. Bunlardan biri de malum: 6'lı masada yer alan Saadet, DEVA ve Gelecek’in ayrı bir ittifak kurması. Bu müstakbel ittifaka Yeniden Refah’ı, hatta Hüda-Par’ı da ekleyenler var. Gerekçe basit: Dindar AKP seçmeni, lokomotifi CHP olan bir siyasal terkibe oy vermez; dindar Kürt seçmen de milliyetçi İYİP’in olduğu bir terkibe… Bu yüzden İslamcı ve muhafazakâr partiler ayrı bir ittifak oluşturmalı ki, böylelikle ‘askıdaki seçmen’ mandallarını sökmek için güçlü bir seçeneğe sahip olsun…

Buradaki varsayımlar nesnel mi, yoksa bazı klişelere mi yaslanıyor, bu soruyu da geçip, medyada bu yöndeki telkin ve tartışmalara bakalım biz. Zira özellikle Gelecek ve DEVA’yı bir arada görmek isteyen ve her biri bizzat kendi de ‘eski AKP seçmeni’ olan bazı yazarlar –kimi tutkuyla, kimi endişeyle– bu seçeneği benimsiyor, öneriyor ve böylelikle ortaya ilginç tartışmalar çıkıyor.

Temsil gücü yüksek iki örnekle devam edelim.

SEÇENEĞİN MUCİDİ

Karar’da Hakan Albayrak, uzun zamandır gündemde tutuyor konuyu. Pek çok yazı yazdı bununla ilgili ve bu ittifak seçeneğinin mucitlerinden bile sayılabilir. 16 Mayıs’ta şöyle yazmıştı:

Gelecek Partisi ve DEVA Partisi, anketlerde yüzde 1 ilâ 3 civarında görünüyor. Halbuki bu partilerin -genellikle AK Parti tabanına mensup olan- potansiyel seçmenleri, siyasette fırtına gibi esmelerine el verecek kadar çok.

Geniş potansiyeli tarif ediyor önce, sonra bu iki partinin ayrı doğmasına sitem ediyor:

AK Parti’deki yozlaşmayı hazmedemeyen ve AK Parti’nin kuruluş ilkelerini ihya edecek yeni bir siyasi hareketin başlatılmasını umutla bekleyen geniş bir kitle, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın iki ayrı parti kuracağını anlayınca hayal kırıklığına uğramıştı; o gün bugündür onlara sitem ediyorlar (…) bu ayrışma yüzünden seçim barajına takılabilecekleri ve onlara verilen oyların boşa gidebileceği endişesiyle “Bari partileriniz mevcut ittifaklardan ayrı bir ittifak kursun” da diyorlar o gün bugündür.

Albayrak’a göre bu partilerin oy potansiyelleri ancak “üçüncü ittifak”la harekete geçirilebilir. Davutoğlu’nun, İsmail Saymaz’a konuşurken, Saadet’i de katarak, “Üç partinin AK Parti'ye oy verenlere güven verecek ortak tutum içine gelmesi çok faydalı olur” dediğini de hatırlatıyor ve geçen temmuzda, AKP’nin ‘Biz gidersek dindarların kazanımları da gider’ söylemine karşı üçlü bir deklarasyon önerdiğini ama “uzattığı elin havada bırakıldığını” söylüyor.

Saadet hakkında pek yorum yapmamaya dikkat ediyor ama DEVA’dan sözünü sakınmıyor. DEVA yöneticisi İdris Şahin’in Halk TV’deki sözlerini tanık olarak çağırıyor:

[DEVA, Gelecek, Saadet ittifakı düşüncesi] altılı masaya oturmadan önce de DEVA Partisi’ne iletilmişti. Ancak biz altılı masada yarınların Türkiye’sini inşa etmenin daha kolay olabileceğini düşünerek altılı masayı tercih ettik. Bu masaya oturduktan sonra tek başımıza DEVA Partisi değiliz. DEVA Partisi’nin organları da tek başına buna karar veremez.

Bu argümanları ‘çok zayıf’ diye eleştiriyor Albayrak ve orada bir güç birliğinin Babacan/Deva nedeniyle gerçekleşmediğini söylüyor: “İki partinin beraber hareket etmesi de -Babacan’ın mesafeyi koruması yüzünden- şimdiye kadar gerçekleşemedi…”

Kızgınlığını ise en sona saklıyor:

“Babacan’ın Davutoğlu ile beraberliğe tevessül edebilmesi için Kılıçdaroğlu’nun liderliği veya koordinatörlüğü şart mı? Gerçekten anlaşılır şey değil.”

TAŞGETİREN DE KATILDI

Bu arayışlar için Hakan Albayrak’ın sözleri önemli tabi, ilgili taraflar dikkatle okuyordur. Fakat tartışma genişliyor. ‘Akil büyükler’ arasında sayılabilecek Ahmet Taşgetiren de katılıyor. 20 Mayıs tarihli yazısında, Albayrak’ın yazılarını da referans göstererek DEVA’nın tavrını yadırgatıcı bulduğunu ima ediyor ve şöyle diyor:

Benim kanaatim, DEVA yönetim kadrosu, en çok Davutoğlu ile farklılığı vurgulayan bir siyaset çizgisini benimsemiş gözüküyor. Ne denir, Davutoğlu “çok köşeli” mi bulunuyor, “çok ideolojik” mi, “İslamcı” mı? Bunlardan yola çıkıp “ortak zemin üretmenin zorluğu” mu düşünülüyor?

Taşgetiren, Davutoğlu ile farklılaşma ön yargısı olarak adlandırdığı bu tutumun DEVA için de “kaygan zemin niteliği oluşturacağı” uyarısında bulunuyor.

AKP’den kopan seçmenler, ‘askıda’ oldukları genel kabulüyle bu tartışmalara ilham veriyor, başta DEVA ve Gelecek olmak üzere Milli Görüş orijinli partileri, hiç değilse seçimde birleştirmek için bir fırsat kabul ediliyor. Ama görülüyor ki DEVA’nın liberal-muhafazakâr bir kimlikte tutunma kaygısı, bazı isimlerde yavaştan homurdanmalara da yol açıyor.