Mehmet Kanar: Yunus Emre’ye ait kaç şiirin bulunduğunu bilemiyoruz
Çevirmen Mehmet Kanar ile çeviriyi, İran edebiyatını ve Yunus Emre'yi konuştuk. Kanar, "Manzum metinlerin manzum olarak çevrilmesi kanaatindeyim. Çünkü Türk edebiyatı da şiir üzerine kurulmuştur" dedi.
DUVAR - İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Şarkiyat ve Türkoloji öğrenimi gören Mehmet Kanar, “Çağdaş İran Edebiyatının Doğuşu ve Gelişmesi” başlıklı doktora tezinde modern edebiyat çalışır. Doçentlik ve Profesörlük tezlerinde Türkiye topraklarında yazılmış Farsça eserlere yönelen Kanar, Şem’ü Pervane mesnevileri ile Evhadüddin Kirmanî’nin rubaileri üzerine çalışır. Kanar, İstanbul Üniversitesi’nden 2007 yılında emekliye ayrılır. O yıldan beri Yeditepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ders veriyor.
“Doktoramı verdikten sonra bir tercih yapmam gerekiyordu. Ya sadece istediğim alanda çalışacaktım ya da ülkenin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak çalışmalarımı yönlendirecektim” deyip, ikinci yolu tercih eden Kanar, uzun yıllarını Farsça-Türkçe, Türkçe-Farsça sözlük, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü gibi sözlükler, dil öğrenim setleri, klasik ve modern Fars edebiyatından çeviri, öyküleştirme, Servet-i Fünun dönemi edebiyatının klasiklerinin hem parantez içi açıklamalı hem sadeleştirilmiş metinleri, Fuzûlî, Bâki, Yunus Emre, Süleyman Çelebi vb. şairlerin eserlerinin diliçi çevirileri gibi çalışmalara verir.
Kanar ile bir araya geldik ve çeviri meselesini, İran edebiyatını ve Yunus Emre’yi konuştuk.
Çeviri hususu her daim tartışılagelir. Bir kısım insan Türkçeleştirmek derken, bir kısım insan da adaptasyon olarak yorumluyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çeviri konusu eskiden akademik çevrelerce değersiz bir çalışma olarak görülürdü. Son zamanlarda bu işin kıymeti anlaşılmaya başlandı. Bence çeviri başka bir dilde yazılmış metne bir başka dilin gömleğini giydirmek demektir. Teknik bilgi yanında tecrübe de gereklidir. Tercüme zaman içinde ve sürekli yapıldığı zaman daha da gelişir. Benim otuz yıl önce yaptığım çevirilerle şimdikiler arasında çok fark var. Çünkü kendimi sürekli olarak geliştirdim. Bu gelişim hâlâ devam ediyor.
'MANZUM METİNLERİN MANZUM OLARAK ÇEVRİLMESİ KANAATİNDEYİM'
Mevlânâ ve Sadi-i Şirazi gibi şairlerin yanında, Sadık Hidayet ve Samed Behrengi gibi nesir yazarlarını da çeviriyorsunuz. Düz yazı ve şiir çevirmek arasında ne türlü farklar var? Ne düşünüyorsunuz?
İster manzum ister mensur metin olsun, çevirinin kendine göre güçlükleri var. Bir tasavvuf metni ile roman çevirmek çok farklı çalışmalardır. Bu işlerde asıl dikkat edilmesi gereken şey, çevrilecek metni dili zorlamadan aktarmak, metnin anlaşılırlığını ve akıcılığını sağlamaktır. Çevirmenin çok kitap okuması, yeni yeni ifade şekillerini tanıması, bunları yeri geldiğinde kullanması şarttır. Manzum metinlerin manzum olarak çevrilmesi kanaatindeyim. Çünkü Türk edebiyatı da şiir üzerine kurulmuştur. Bizim zengin bir halk edebiyatımız var. Buradaki ifade rahatlıklarını öğrenen çevirmen, aynı doğrultuda başarılı çeviriler yapabilir. Bu konuda bir hayli çeviri çalışması yaptım. Bunu çeviri çalışması yapacaklara da ispatlamaya çalıştım.
Türkiye ve İran iki komşu olduğu ve kültür alışverişinde bulunduğu için sık sık karşılaştırılır. Siz, klasik Türkçe edebiyatla klasik İran edebiyatını karşılaştırdığınızda ne tür farklar ya da benzerlikler buluyorsunuz?
Klasik Türkçe Edebiyatın ilk modeli Fars edebiyatıydı. Daha sonra Türk edebiyatı kendi çizgisini buldu, hatta Fars edebiyatı ile yarışır hale geldi. Mesela Fuzûlî, Nef’î, Bâkî gibi şairler birçok İran şairiyle yarışacak düzeydedir. Klasik Türk şiirinde toplumsal hayat şiire daha çok girer. Bu yönüyle Fars şiirinden ayrılır.
Aynı durum çağdaş edebiyat için de söz konusu. Özellikle İran Devrimi’nden sonra sinema canlanırken, İran edebiyatının düşüşe geçtiğine dair görüşler var. Siz nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?
İran edebiyatı İran Devrimi’nden sonra düşüşe geçmedi. İran dışında bir göç edebiyatı oluşturdular. Şimdi İran’da da zengin bir edebiyatın olduğu tartışılmaz.
Son olarak çevirdiğiniz Yunus Emre 'Divan'ı için “Diliçi Manzum Çeviri” diyorsunuz. Günümüz Türkçesine bir adaptasyon söz konusu sanıyoruz?
Ben Ahmet Vefik Paşa gibi adaptasyon çalışması yapmadım. Yunus Emre’nin dilinin daha iyi anlaşılmasını amaçlarken, Türk halk edebiyatının geniş sofrasından yararlanarak, mümkünse kafiye tutturarak ama sanat kaygısı gütmeden yeniden ifade etme yöntemine başvurdum. Bu bir anlamda dil içi çeviri demektir.
'YUNUS EMRE'YE AİT KAÇ ŞİİRİN BULUNDUĞUNU BİLEMİYORUZ'
Yunus Emre şiirlerinin net sayısı ile ilgili çeşitli spekülasyonlar her daim söylenegelir. Siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Yunus Emre yanında Âşık Yunus adlı bir şair var. Anlaşılan başka Yunuslar da var. Bazı şiirleri birbirinden ayırmak mümkün olsa da, elimize Yunus hayattayken yazılmış bir 'Divan' ulaşmadığı için Yunus Emre’ye ait kaç şiirin bulunduğunu bilemiyoruz. Öte yandan Yunus Emre’nin hayatını da ayrıntılı olarak bilmiyoruz. Görünüşe bakılırsa, bundan sonra da bilemeyeceğiz. Ancak mevcut eski yazmalara bakarsak, Yunus Emre’nin çok fazla şiir bıraktığını iddia edemeyiz.
Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?
Klasik Fars edebiyatı şairlerinden Ferideddin Attar’ın 'Esrarname' ve 'İlahiname' adlı eserlerini çevirmiştim. Bunlar Ayrıntı Yayınları’nca basıldı. İlgi de gördü. Yine Attar’ın 'Musibetname' ve 'Mantıkuttayr' adlı manzum eserlerini çevirmiştim. Bunların ilki Ayrıntı Yayınları’nca yayın tezgâhına alındı. Fars edebiyatından daha çevrilecek çok eser var. Önce hazırladığım çalışmalarının basılmasını bekleyeceğim. Türk edebiyatı alanındaki çalışmalarım devam ediyor. Bugünlerde Hüseyin Rahmi’nin 'Dirilen İskelet' adlı romanı üzerinde çalışıyorum. Bu tür eserleri parantez içi açıklamalı orijinal metin ve sadeleştirilmiş metin olarak hazırlıyorum.
Pandemi şartlarında derslerimi online olarak veriyor, sınavlarımı online olarak yapıyorum.