Mem û Zîn ve kadim dillerimizden Kürtçe
Kürtlerin gurur kaynağı Mem û Zin'de felsefî görüşler, siyasî öğütler, tavsiye, tenkit, serzenişlere de yer verilmekte. Ahmed-i Hani halkına doğru yolu, erdemi, tefekkürü, sabrı öğütlemekte.
Mezopotamya, Anadolu'nun çokkültürlü bir bölgesi, birkaç dilin konuşulduğu bölge edebiyat alanında eşsiz şiir ve ezgileriyle dikkatleri çekiyor. Destanları, şiirleri, ezgileri, halk dansları ve gelenekleriyle çok kültürlülüğün en güzel örneğini oluşturuyor. Tarih boyunca Türkçe'nin yanı sıra konuşulan Arapça, Farsça, Kürtçe, Aramice dilleri birbirinin etkisi altında kalarak sözcük geçişleri ile birbirlerini daha da zenginleştirmiş. Bugüne kadar ulaşan gerek sözlü ya da yazılı bütün eserleriyle ortak bir edebi, sanatsal ve tarihi özellikler ile kültürel mirası oluşturmakta.
Uzun yıllar Kürtçe bazı siyasi iktidarlar tarafında yok sayılmış, yasaklanmış, öğrenimi engellenmiş ve hak ettiği değeri, saygınlığı ne yazık ki bulamamıştır. Yazılı bir Kürt edebiyatının olmadığı bile iddia edilmiştir. Bugün yaşayan dillerden biri olması halklar için büyük bir şanstır. Kürtçe müzikalitesi yüksek, Arapça ve Farsça ile etkileştikçe daha da zenginleşmiş bir dildir.
Son yıllarda değeri anlaşılmış ve 2010 yılında ilk kez Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Kürtlerin övünç kaynağı olan eserlerden biri olan Mem û Zîn Kürtçe harflerle Türkçe çevirisi ile birlikte yayınlanmıştır. Gördüğü ilgi üzerine 2022 yılında 2. baskısı yapılmıştır.
Kürtçe en şiirsel dillerden biridir. Yazıya dökülmüş en eski şiir olarak iddia edilen "Le Hevre" Kürtçedir. 1950 yılında İngiliz arkeologlar İran'ın Hewraman kentinde bir mezar taşında bu şiire rastlarlar. Şiiri yazan Borazboz adlı Süryani bir papazdır, şiiri eşi için yazmış olabileceği düşünülmektedir. Şiirin yazılı olduğu mezar taşı bugün hala Londra Müzesi’nde sergilenmektedir. Milattan önce 330 yılında yazıldığı söylenen şiir bugün bile okuyanları cezbetmektedir.
Şiiri çok beğendiğim için paylaşmadan geçmiyorum.
BİRLİKTE
Birlikte geçen günleri özlüyorum
Hele sabah çıkıp gidişimizi
Seninle dağlara çıkar dolaşırdık
Birlikte söylerdik şarkılarımızı
Ben o dağların ruhundan öğrenmiştim
Ta yürekten candan söylemeyi
Hem dağlarda hem kırlarda hem sahralarda
Ey aman, medet aşkın elinden yani
İkimiz tek bir gönül olmuşken
Sonbahar gelip böyle ayırdı bizi
Ancak birlikte olunca küflenmez aşk
Ya bağır bir ses ver ya da uyu hadi.
Borazboz
Mem û Zîn adlı manzum eser günümüze kadar olan süreç içerisinde yüzlerce şair yetiştiren Kürtlerin gurur kaynağıdır. Mem û Zîn klasik Kürt şiirinin en bilinen isimlerinden biri olan Ahmed-i Hani tarafından 1694 yılında yazılmıştır. Mesnevi şeklinde yazılan bu eser hemen hemen 20 dile çevrilmiş ve Türkçeye de 10 ayrı kişi tarafından tercüme edilerek farklı yayınevlerinden kitap olarak yayınlanmıştır. Ezgilere konu olmuş, filmi yapılmış, tiyatro oyunu ve opera olarak sahnelenmiş ve her zaman çok beğenilmiştir. Aruz vezniyle yazılmış eserin 10 ve 11 hecelik dizilerle yazılmış tercümeleri arasında beyit sayısı farklılıklar göstermektedir. Döneminin Kurmançi lehçesi ile yazıldığı için de Türkçeye çevrilmesi oldukça zordur.
Eserin son tercümesini yapan Mardin Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mustafa Öztürk tercüme konusunda oldukça başarılı. Arada Farsça ve Arapça sözcükler olmasına rağmen rahatlıkla okunuyor. Zorlanmalarda sayfa sonlarındaki dipnotlar imdada yetişiyor.
Eserde Mem ve Zîn'in aşkı ile beraber toplumsal meselelerle ilgili beyitler de göze çarpıyor. Felsefî görüşler, siyasî öğütler, tavsiye, tenkit, serzenişlere de yer verilmekte. Ahmed-i Hani halkına doğru yolu, erdemi, tefekkürü, sabrı öğütlemekte.
Hem nûru var hem karanlıktır insân
Hem yakın sana hem uzaktır insân
Ahmed-i Hani
Eser sanki 1700'lü yıllarda dünya edebiyatında trend olan epylliayı da anımsatıyor. Vezin ile yazılması, 10 heceli cümleleri ve kulağa hoş gelen ritmik süslemeleriyle birçok dilde rastlanan epylliaya, stanzalara benzerliği ile anılıyor. Örnek olarak ilk aklıma gelen Shakespeare'in Venüs ile Adonis’i, Gılgamış Destanı, Homeros'un eserleri, Arapların meşhur Leyla ile Mecnun’u ve daha birçok eser sayılabilir. Tabii ki Mem ile Zîn'in özgün tarafı imkansız aşkı değil, felsefî, ilmî ve tarihi bilgileri kapsaması. Örneğin şair kitabı neden yazdığını şu beyitlerle ne kadar güzel anlatıyor;
Ta ki âlem demesin, Kürt milleti,
Asılsız, köksüz; bilmez marifeti
Çeşitli milletler, kitâp sâhibi
Ama bir tek Kürtlerin yok nasîbi
Hem demesin ki ehl-i nazar yine
Kürt, amaçlamadı aşkı kendine
Kürt edebiyatının en önemli eseri olan Mem û Zin'in konusu büyük bir aşk hikâyesi, aslında iyi ve kötü karakterleri üzerinden hayatı anlatıyor. Birbirlerine âşık olup da engellenen, bir türlü kavuşamayan ölümlerinden sonra başka bir dünyada bir araya gelen Mem ile Zîn'in aşkını bakın nasıl anlatıyor:
Aşk, âteştir; ten ise Tûr Dağı’dır
Gönül, o nâr ve nûrun ağacıdır
Göğüs, bir kandîl; kor âteş, çırâdır
Cân, onun yağı, fitili cefâdır
Gönül şîşedir, o çırâ da özünde
Sır, parçadır, yayılmıştır bütünde
Bütünüyle, baştan ayağa kadar
Kalp huzûru o âteşle yandılar
Bu eserle ilgili ilginç bulduğum iki nokta şu; bu aşk olayı 1451 yılında yaşandığı halde Ahmed-i Hani’nin eserini 250 yıl sonra Cizre'ye geldiğinde kaleme alması. O güne kadar Dengbejler tarafından sözlü olarak nesilden nesle taşınmış efsane haline gelmiş aşk hikâyesi nihayet yazıya dökülüyor. Diğer ilginç olan nokta aradan 572 yıl geçmesine rağmen bugün hala Cizre'de birbirine kavuşamayan Mem ile Zîn için yas tutulması ve mezar ziyaretlerinin yapılmasıdır. Siyah çarşaflar giyen Cizreli kadınlar Mem ile Zin için böyle giyindiklerini söylerler. Siyahlara bürünmekle halâ yasta olduklarını ifade etmeye çalışmaktadırlar. Sevgi, saygı insandan insana geçen, yaşayan bir duygudur.