'Memleket neresi' Türkiye’sinden 'milliyet neresi' Türkiye’sine geçmek
Bu, Necip Fazıl Kısakürek’i bayrak edip her yerde "Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" diyenlerin, bu toprakların öz çocuklarını hem de onların kendi ülkesinde ‘parya’ yapmalarının hikâyesidir…
Antalya'da yer alan Limak Lara Otel’de yaşanan skandal olay, kamuoyunda çok tartışıldı. Türkiye’den rezervasyon yapılınca otellerin daha fazla fiyat biçtiğini fark eden bir Türk müşteriden, yabancı bir internet sitesinden rezervasyon yaptığı anlaşılınca ekstra 120 Euro (4 bin 178 lira) fazla ücret aldılar. Otelin bu ücreti faturaya 'milliyet farkı' olarak yansıtması büyük tepki çekti.
Oysa bu yaşananlara şaşırmamak lazım zira bu “milliyet farkı” hadisesi ilk defa yaşanmıyordu. Daha önce 2016 ve 2022’de de aynı şikâyetler gündeme gelmiş ve bu “milliyet farkı” ücretleri o zaman da kesilmişti.
Oysa asıl gözden kaçırılan ve halının altına süpürülen gerçek başkaydı, bambaşka. Kendi vatanında açlığa itilmiş, post modern köle yapılmış ve kendi yurdunun güzelliğinden mahrum bırakılmış milyonların hikâyesiydi bu.
Bu holdingin kestiği ‘milliyet farkını’ bırakın, bu milletin ağaçlarını nasıl kestiğine bakın. Otel için 36 bin metrekarelik ormanlık alanın başına gelenleri Duvar haber yapmıştı.
Bu böyledir; doların yeşili, ağacın yeşiline ağır bastığında, ‘ırmağının akışına ölünmek’ yerine ırmak ve orman öldürülür.
Tatilde otelin kestiği “milliyet farkı” bizim acı gerçeğimizin en ‘masumu!’
Üç tarafı denizlerle çevrili ama nüfusun yüzde 90’ı yüzme bilmiyor, balık yiyemiyor. Çünkü ülkenin üç tarafı denizlerle; dört tarafı da yalanlarla çevrili. İlkokulda çocuklara buranın bir yarımada ülkesi olduğu anlatılır ama bu adanın nimetlerinin bir avuç yerli/milli ve yabancı tarafından sömürüldüğü söylenmez. Ülkemiz cennet diye sloganlar atılır ancak sadece parası olana cennet olduğu gerçeği anlatılmaz.
Mesela İstanbul’un Esenyurt ve Esenler ilçeleri... Araştırmalara göre bu mahallelerde yaşayan çocukların neredeyse yüzde 50’si hayatı boyunca denizi hiç görememiş. Üstelik Esenler mahallesinin denize uzaklığı sadece beş-altı kilometre.
Eurostat’a göre Türkiye'nin yüzde 60'ı tatile çıkamıyor. Tabii tatil yapma, daha doğrusu yapabilme oranında da Avrupa sonuncusuyuz.
‘Üç tarafı denizlerle çevrili’ olan Türkiye, Avrupa'nın 8'inci büyük deniz ürünleri üreticisi konumunda. Türkiye'de kişi başına yılda ortalama 6-7 kilo balık tüketilirken bu oran Avrupa'da 25-26 kilo arasında. Yani Avrupalılar Türklerden 4 kat daha fazla deniz ürünü tüketebiliyor.
Denize 1 metre kıyısı dahi olmayan Avusturya, Sırbistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Türkiye’nin iki katından fazla balık tüketiyor. Nüfuslarının çoğu yüzme biliyor. Polonya’nın toplam sahil uzunluğu 440 kilometre, Türkiye’nin sahil uzunluğu adaları hariç 8592 kilometre. Buna rağmen Polonyalılar, Türklerden 3 kat fazla deniz ürünü tüketiyor, daha doğrusu ‘tüketebiliyor!’
Mercimek, makarna, bulgur, şehriye ve pirinç temel besin gıdaları oldu. Yoksulların en az yüzde 84’ü haftada birkaç gün sadece makarna ve bulgur tüketmek zorunda kaldı.
Avrupa'da en az kırmızı et, tavuk ve balık yenebilen ülke Türkiye. TÜİK’e göre 2023’te de yurttaşların yüzde 39,2’si iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını karşılayamadı.
Türkiye’de ton balığı tüketimi kişi başı 280 gram, AB ülkelerinde 3,5 kilo seviyesinde.
Türkiye’de 1 milyondan fazla çocuk asgari düzeyde dahi beslenemiyor. Birleşik Kamu İş Konfederasyonu Nisan ayı verilerine göre, açlık sınırı 19 bin 980, yoksulluk sınırı 58 bin 205 lira oldu. Yani ülkenin çoğu yoksul, yarısı aç.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan DİSK-AR’ın Avrupa’da ve Türkiye’de Emeklilerin Durumu Raporu’na göre, Türkiye’de ortalama emekli aylığı merkez Avrupa ülkelerinin 6’da biri. Ortalama emekli aylığı İspanya’da 1.417, Fransa’da 1.485, Almanya’da 1.552, İtalya’da 1.582, Belçika’da 1.717, Hollanda’da 2.003 avro iken Türkiye’de 237 avro! Avro cinsinden emekli aylığı Türkiye’de 2012 ve 2021 arasında yüzde 33,6 azaldı. Yani şöyle açıklayalım; Alman bir emekli evinden çıkıp “milliyeti fark etmeksizin” istediği ülkenin sahilinde tatil yapabilir. Türkiye’deki bir emekli ise ‘milliyeti buraya ait olduğundan’ evinden çıkabilirse yaşadığı kentin merkezine kadar gidip çay içtikten sonra evine dönmek zorunda. Türkiye’nin doğal sınırları Avrupa ve Asya’dadır ama emeklinin doğal sınırı mahalle çarşısıdır.
Mesela pasaport? Avrupa Birliğine gireceğiz dediler, gündüz vakti havai fişekler attılar ama geldiğimiz noktada Yunan Adalarına 5 gün vize yok diye kutlama yapıyorlar. İspanya, İtalya ve Almanya, "yoğun vize başvuru taleplerini" gerekçe göstererek şimdilik Türk vatandaşlarına randevuları kapattı. Yani, "Türk vatandaşına Avrupa hayal.” O zaman soralım; nereli olduğunuzun ne önemi var? Pandemide Avrupalı turistler gelsin diye Türk emekçilerine “aşılıyım” maskesi taktıranların milliyeti neresi mesela?
Ev alarak vatandaşlık alma hakkı 1 milyon dolar yatırım ve 5 sene beklemekken bunu 250 bin dolara indirip şak diye vatandaşlık verenlerin milliyeti neresi? Türkiye’de ev almak sadece burada doğup büyümüş Türk vatandaşları için imkânsız! Katar’da elçilikten vatandaşlık aldığı için Türkiye’ye hiç gelmediği halde genel seçimlerde oy kullananlara “nerelisin” diye sordular mı? Onlara “milliyet neresi?” diye sorulacak tabii.
Onurlu vatandaşın sırtına binip, tüm giderleri onlara yükleyip, içeceği bir kahveyi bile çok gören; dışarıda yemek yemesini dahi eleştiren, aldığı bir ayakkabıyı şımarıklık olarak nitelendiren parazit bir insan topluluğu yaratanlar nerenin vatandaşı? 1 Mayıs’ta işçileri Taksim’e almayan ancak Taksim’i UEFA Şampiyonlar Ligi Finali öncesinde etkinlik alanı olarak belirleyenler nereli örneğin?
Türkiye’de insanlar artık iyi yaşamak için değil; hayatta kalmak için mücadele veriyor. Burası “milliyetine bağlı olarak” kimine cennet, kimine cehennem.
Bu, Necip Fazıl Kısakürek’i bayrak edip her yerde "Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya" diyenlerin, bu toprakların öz çocuklarını hem de onların kendi ülkesinde ‘parya’ yapmalarının hikâyesidir… Eskiden insanlar birbirine “memleket nere?” diye sorardı. Şimdi onlar, bu yoksul çoğunluğa “milliyet nere?” diye soruyor. İşte bu, yetim bırakılan bir halkın ve yaşananların özetidir…