Menekşe nasıl kurtulacak?
Menekşe’nin bu kadar badireden sonra kendine bir çıkış yolu bulması, sesini bana kadar ulaştırabilmesi bir güçlenme hikayesi. Bu süreçte aracı olansa direngenliği ve dayanışmacı tavrından başka gücü olmayan bir kadın örgütü. Peki böyle bir düzende Menekşe ve benzerleri nasıl kurtulacak?
Size Menekşe’nin hikayesini anlatacağım birazdan. Türlü badire atlattıktan sonra yolunun düştüğü bir kadın örgütüne anlattıklarından derledim bunları. Haliyle gerçek ismini kullanmadım. Nerede yaşadığını da söylemeyeceğim. Menekşe sayısız kadını temsil ediyor. Meramım, çoğu kadının benzer sorunları olmasına rağmen, bazı kadınların bu sorunlarla baş edebilme güçleri olmadığını veya baş etmeye yeltendiklerinde destek görmedikleri gibi, onlara köstek olunduğunu, kurumsal mekanizmaların da gereğince işlemediğini göstermek.
Menekşe 16 yaşında rızası alınmadan bir akrabasıyla evlendirildi. Evliliğinin ilk günlerinden itibaren fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kaldı. Çocuk yaşta ve zorla evlilikler hala önlenemedi. Evliliği boyunca yediği dayaklar iki bebeğini hamilelik döneminde kaybetmesine ve bir de ölü doğum yapmasına sebep oldu. Doğum evde gerçekleştiği için resmi kayıtlara geçmedi. Bu kayıpların hiç biri soruşturma konusu olmadı. Üniversitelerin ve izleme, savunuculuk yapan örgütlerin çalışmaları kadınların çoğunlukla haklarını ve şiddete uğradıklarında nerelere başvuracaklarını bilmediklerini ortaya koyuyor. Kayda geçmeyen ve veriye dönüşmeyen vakalar durumun vahametini gizliyor. Menekşe’nin cesareti ve kendini özgürce ifade edebilecek ortamı yoktu ve baskı altındaydı. Cesareti yoktu çünkü kocası ve onun geniş ailesinin de büyüttüğü bir korku ikliminde yaşıyordu. Üstelik kendi ailesi ona destek vermiyordu. Koca dünyada yapayalnız gibiydi Menekşe. Kadınların ve ayrımcılığa uğrayan tüm bireylerin güçlenmesi, kurumsal mekanizmalar hakkında bilgi sahibi olması, onlara ulaşabilmesi, dile gelmesi, hakkını talep etmesi toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve ayrımcılığın ortadan kalkmasında önemli bir adımdır. Bunun sadece sivil alandaki örgütlü dayanışma ile sağlanabilmesi imkansızdır. Yasama ve yürütme organlarının bu konuda cesaretlendirici ve destekleyici politikalar geliştirmeleri gerekir.
Sonra bir daha hamile kaldı Menekşe. Çoğu kadının başına geldiği gibi, fiziksel ve psikolojik şiddete evlilik içi cinsel şiddet eşlik ettiği için gebelik süreçleri son bulmuyordu. Bu kez şiddet karnındaki bebeğin ölmesiyle sınırlı kalmadı. Ağır ve kalıcı bir fiziksel zarar da bıraktı. Yıllarca korkudan dilsizleşen Menekşe, bu kez bir cesaret kadın doğum kliniğine başvurdu fakat yine derdini tam olarak ifade edemediği için sonuç alamadı. Belki de muhatabı duyarsızdı. Yine eşinin saldığı korkuyla adli makamlara durumu bildiremedi. Ama iki hastaneden darp raporu almayı becerdi. Şiddet vakalarında başvurulacak mercilerde görevli kişilere bu konuda farkındalık eğitimi verilmesi ve maruz kalanlarla kurulacak ilişkilerde ikincil travma yaratmayacak tarzda hareket etmeleri çok önemlidir. Aksi takdirde şiddete maruz kalanın hem travması tetiklenir, hem de yaşadıklarını anlatmakta çekinik kalır. Ayrıca sağlık çalışanlarının tespit ve teşhis ettikleri şiddeti ihbar etme yükümlülükleri vardır.
Kabusa dönen evliliği sürerken yeniden hamile kalan Menekşe bu kez sağlıklı bir oğlan çocuk doğurabildi. Ama bu süreçte eşinin kendisini aldattığını da öğrendi. Boşanmak istedi ama önce eşinin geniş ve kudretli ailesi gözdağı verdi Menekşe’ye. Yüzünü kendi ailesine çevirince, yine çoğu kadının başına geldiği gibi, “baba evi”nin kapısı yüzüne kapandı. Gelinlikle çıkan kefenle girecekti. Şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri sığınakların kapasitesi giderek azaldı. Müge Anlıvari bu dehşet hikayesi, eşinin Menekşe’nin erkek kardeşini ablasını öldürmeye teşvik etmesiyle sürdü. Kardeşi buna karşı çıkınca kendini karakolda buldu. Eniştesi “ablasını öldürmeyi tasarladığı” iddiasıyla şikayet etmişti onu. Bir kurgu karakteri olsa kötülüğü ve sinsiliği kimseye inandırıcı gelmeyecek olan bir koca figürüyle karşı karşıyaydı Menekşe. Oysa onlardan ne çok vardı. Her sınıftan, her kültürden, her coğrafyadan hem de. Zorbalığın ve kadına yönelik şiddete karşı caydırıcı olmayan kanunlar karşısında kendini güçlü hissetmenin verdiği bir pervasızlık, ürkütücü bir kıyıcılıkla karşı karşıyaydı Menekşe.
Zulümle geçen bu sürede Menekşe’yi yıldırmak için oğlunu ondan ayırmayı da denemişti eşinin ailesi. Başka bir şehre kaçırmışlardı oğlanı. Menekşe nihayet, yaşadığı şehirdeki bir kadın derneği aracılığıyla kadın konukevine yerleşmeyi başarsa da bu kez kendi ailesi izini bularak onu eve dönmeye zorladı. Sığınak ifadesi çaresizlik ima ediyor diye adı konuk evi, sevgi evi olarak değiştirilen kurumların adreslerinin bu kadar kolay bulunabilmesi ve güvenlik önlemlerinin zayıf olmasına sık rastlıyoruz. Ayrıca bu evlerde kalan kadınların yaşam koşullarının çok da iyi olmadığını duyuyoruz.
Üstelik Menekşe bir kez daha hamileydi. Kendi babası, boşanırsa “başını yere eğdireceği” iddiasıyla Menekşe’yi ölümle tehdit ediyordu. Menekşe infaz edileceği endişesiyle bindirildiği arabayla ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürülüyor, uzunca bir süre hastanede kalıyordu. Kendi ailesi Menekşe’ye memleketine dönüp eve kapanmayı dayatıyordu. Nihayet akli dengesi yerindedir raporuyla hastaneden çıktığında eşi gelip onu alıyor ve şiddet kaldığı yerden devam ediyordu. Üstüne üstlük oğlu, “babamdan boşanırsan seni annelikten reddederim” diyordu Menekşe’nin karşısına geçip. Menekşe bunu babasının dolduruşuyla söylediğine emindi.
Zulüm gördüğü eve dönmek zorunda kalan Menekşe ikinci oğlunu da doğurduğu günlerdeydi. Bir gün eve canı sıkkın gelen eşinin bıçakla üstüne yürümesi, Menekşe’ninse terlikleri ve pijamasıyla komşuya kaçarak canını kurtarmasıyla yeni bir süreç başlıyordu. Bu kez başka bir sığınağa yerleşiyordu. Can havliyle kaçarken telefonu ve şahsi eşyalarını evde bırakmıştı. Kocası telefonu kullanarak sosyal medyada Menekşe adına hesap açıp erkeklerle onun ağzından mesajlaşıyor ve akrabalara hakaret, tehdit içeren mesajlar gönderiyordu. Her yaş grubu arasında yaygınlaşan siber zorbalık en az fiziksel şiddet kadar zarar verebilir kişiye. Bunun önlenmesi için, farkındalık çalışmaları arttırılmalı, iletişim özgürlüğünü sınırlamamaya dikkat edilerek daha fazla yasal önlem alınmalı. Bu arada da Menekşe’yi sistematik olarak taciz ve tehdit etmekten vaz geçmiyordu. Hem boşanmaya yanaşmıyor, hem de Menekşe’ye dava açıyordu. Küçük oğlunun kendisinden olmadığını ileri sürüyordu. Hem dijital şiddete son vermesi, hem de davadan vaz geçmesi karşılığında ondan birlikte yaşadıkları evi istiyor, üstüne de yüklü bir meblağ tutan tazminat talep ediyordu. Üstelik o evde sevgilisiyle birlikte yaşıyordu.
Sığınmaevinden çıktığında gözlerden uzak olmak için taşrada boş bir ev tuttu Menekşe. Eşyasız, yeterli hijyen koşullarının ve gıdanın olmadığı bu evde kısa bir süre yaşadılar. Komşuları bez, mama yardımı yaptılar, kullanmadıkları eşyaları verdiler. Bu süreçte sadece devletin verdiği destek ile idare etti. Boşanma davası sonuçlanmadığı için nafakası da alamıyordu. Sığınaklarda kalma süresi 6 aydır. İhtiyaç halinde iki yıla uzayabilir. Yani sürekliliği yoktur. Birçok kadın buradan çıkınca şiddete maruz kaldığı evlere, ailelere dönmek zorundadır. Şiddet döngüsüne geri dönen kadınların önemli bir kısmı öldürülmüş veya yaralanmışlardır. İş bulup yeni bir hayat kuranlar sınırlıdır. Hele bu ekonomik kriz ortamında yeni bir ev, yeni bir hayat kurmak tek başına üstesinden gelinebilecek bir şey değildir. Bu konuda kadınlara daha fazla kurumsal destek verilmelidir. Menekşe’nin bir avukatı yok muydu? Vardı. Ama Baro’dan atanan avukat davaya gerekli ilgiyi göstermiyordu. Darp raporu gibi birçok belgeyi mahkemeye sunmamıştı. Menekşe’yi zor durumda bırakan sosyal medya paylaşımlarının telefonunu ele geçiren kocası tarafından yapıldığını kanıtlama çabasına bile girmemişti. Daha mücadeleci ve fikr-i takip yapabilecek bir avukatın ücreti ise Menekşe’nin karşılayamayacağı kadar yüksekti. Üstelik krediyle satın alınan ve kocasının sevgilisiyle birlikte yaşadığı evin kredi borcu Menekşe’nin üzerineydi. Bunlar ödenmediği için Menekşe hacizle karşı karşıya kalmıştı. Türkiye’de kadınların ve diğer kırılgan grupların adalete erişiminde hala önemli ölçüde sorun yaşanmaktadır. Baro’ların ilgili birimleri bu kadar çok davaya yetişmekte yetersiz kalmaktadır.
Menekşe şu an oğullarından biriyle ve düşük bir gelirle ayakta kalmaya çalışıyor. Dayak sebebiyle yaşadığı sağlık sorunları için sık sık hastaneye gitmesi gerek ama 6 yaşındaki oğlunu bırakabileceği bir yer yok. Üstelik, bir avukat desteğinden yoksun olduğu için ceza alma ihtimali var. Menekşe’nin bu kadar badireden sonra kendine bir çıkış yolu bulması, sesini bana kadar ulaştırabilmesi bir güçlenme hikayesi. Bu süreçte aracı olansa direngenliği ve dayanışmacı tavrından başka gücü olmayan bir kadın örgütü. Peki böyle bir düzende Menekşe ve benzerleri nasıl kurtulacak?
Bu haftanın kitabı yaşlılığı, özellikle de kadınlar ve LGBTİ’ler için sosyal ölüme dönüştüren toplumumuzda yaşlanma tecrübelerini anlatan kadınların sesini duyuran Yaşını Gösteren Kadınlar, Yaşlanmanın Feminist Deneyimi. Hazırlayanlar: Hülya Üstün, Hatice Erbay, Gülsen Ülker, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Bilgen Tümen, Aynur Demirdirek, Dipnot Yayınları, 2024.
Funda Şenol Kimdir?
Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.
Selim Sırrı Tarcan: Bedeni ve zihni terbiye etmek 18 Ekim 2024
Batının vaatkar bedeni: Baraj Gazinosu’nun Avrupalı artistleri 04 Ekim 2024
Dişil enerji dedikleri ne ola ki? 20 Eylül 2024
Annemin karnıyarık tenceresi 30 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI