Mengen Akreditasyonu yerine çocukların tokluk akreditasyonu
Bu ülkede hükümetin de muhalefetin de dert etmesi gereken şey, tüm çocukların her gün alması gereken kalori ve protein miktarını karşılayacak, çocukların okulda temiz ve ücretsiz suya erişimini bir lüks olmaktan çıkaracak bir sistemin devlet eliyle ve acilen verileceği gelişmiş bir düzen tesis etmektir. Çünkü çocukların beslenmesi ve sağlığı anayasal bir haktır.
Travmanın Bilgeliği belgeselinde Dr. Gabor Mate, “Çocuklar incindikleri için travma yaşamazlar. Çocuklar acılarıyla yalnız kaldıkları için travma yaşarlar,” diyor. Çocuklar son dönemde acının en acımasız hallerinden biri olan açlık hissi karşısında tek başına, savunmasız ve kırılgan halde bırakıldıkları için travma yaşıyorlar.
“Onlar geleceğimiz” diyerek bugünlerini hiçe saydığımız, küçük omuzlarına koca bir ülkenin sorumluluğunu yüklerken bugün karınlarını doyuramadığımız çocuklar, yalnızlıkları ve açlıkları içinde günü hayata tutunmaya çabalıyorlar.
Resmi verilere göre her 10 çocuktan 3’ünün yoksul olduğu, OECD verilerine göre ise her 5 çocuktan 1’inin yeterli ve sağlıklı gıdaya erişemediği, öğrencinin beslenme çantasını doldurmasının aylık maliyetinin geçen yıla oranla yüzde 284 arttığı güzel ülkemizde, 9 Eylül’de başlayacak olan 2024-2025 yeni eğitim-öğretim yılı öncesinde de durum değişmiyor.
Leman Dergisi’nin 5 Eylül’de çıkardığı yeni sayısında Sefer Selvi ve Tuncay Akgün imzalı kapakta yayımlanan karikatür kalbimin orta yerine yerleşti. “Boşver o enflasyon sepetini, şu beslenme çantasını doldur da görelim” diyor kızgın ve aç bir kız çocuk, karşısında ona anlamsız gözlerle bakıp içi boş bir sepet taşıyan yetişkine dönerek.
Ekonomik krizin etkisiyle çocuk yoksulluğu derinleşmeye devam ederken okullarda sağlıklı bir öğün ücretsiz yemeğe erişim konusunda karar alıcılar suskunluğunu koruyor; herkes o muhteşem konfor alanına sığınıp açlık ve yoksulluk yokmuş gibi davranıyor.
PISA 2022 verilerine göre, 15 yaşındaki öğrencilerin üçte biri, kahvaltı yapmadıklarını, beşte biri ise her ay en az bir kez parası olmadığı için öğün atladığını söylüyor. Net bir şekilde görülüyor ki, evde beslenemeyen çocuk, okul yemeğine ihtiyaç duyuyor.
“Ülkemizde çocukların sağlıklı ve iyi besine erişmesinde yaşanan sorunlar yalnızca bugünün değil, gelecek kuşakların da sağlığını, eğitimini ve toplumun bütününü etkileyecek. Öğretmeni aç, öğrencisi aç bir eğitim düzeni olamaz. Bu bizim ulusal meselemiz,” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir milletvekili Gökçe Gökçen, bir süre önce Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e, çocuk açlığını önlemek ve çocuk yoksulluğunun önüne geçmek konusunda neler yaptığına dair ayrıntılı bir soru önergesi iletmişti.
Soru önergesinde Bakanlık’ın yürüttüğü okul yemeği programlarının hangi kriterlere göre belirlendiği, bu programın genişletilmesi ve tüm öğrencilere erişiminin sağlanması için hangi tedbirlerin alındığı, uygulandıkları bölgelerden elde edilen sonuçların neler olduğu, bu programların finansmanı ve sürdürülebilirliği konusunda hangi adımların atıldığı ve gelecek dönemde bu alanda bütçe artışının planlanıp planlanmadığı, öğrencilerin beslenme yetersizliğiyle mücadelede sivil toplum veya uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılıp yapılmadığı ve son olarak Bakanlığın 5 yaş altı çocuklar arasında bodurluk ve okul çocukları arasında yetersiz beslenmeyi ele almak için hangi somut adımları planladığı sorulmuştu.
Ancak ne yazık ki sorularının hiçbirine tatmin edici bir açıklama alamadı.
Bakanlık, tüm bu sorulara yanıt olarak aşağıdaki kısa açıklamayı yayınlamayı uygun gördü ve yukarıda belirttiğim altı soruyu adeta baypas etmiş oldu:
“Bakanlığımıza bağlı yatılı bölge ortaokullarında yatılı olarak eğitim gören öğrenciler, günlük üç ana öğün ve bir ara öğün olmak üzere ücretsiz yemek hizmetinden yararlanmaktadır. Ayrıca yatılı bölge ortaokullarındaki yemek hizmetleri Bakanlığımız tarafından hazırlanan “Yemek/Beslenme Hazırlama ve Dağıtımı Kılavuzu” ile Bakanlığımız ve Sağlık Bakanlığı tarafindan hazırlanan “Pansiyonlu Okullar İçin Beslenme Hizmetleri Rehberi” doğrultusunda yürütülmektedir. 2023-2024 eğitim öğretim yılında 6 Şubat 2023 depreminden etkilenen 11 ilimizde resmî okul öncesi eğitim kurumlarında eğitim gören tüm öğrencilere bir öğün ücretsiz beslenme desteği verilmiştir.
Bununla birlikte Bakanlığımızca, Millî Eğitim Bakanlığı Taşıma Yoluyla Eğitime Erişim Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda yürütülen Öğrenci Taşıma Uygulaması kapsamında taşınan özel eğitim öğrenci/kursiyerleri dışındaki ilköğretim ve ortaöğretim öğrencileri ile taşıma yoluyla eğitime erişim kapsamında öğle yemeği verilen okullarda açılan özel eğitim sınıflarına devam eden öğrenciler de öğle yemeği hizmetinden yararlanmaktadır. Ayrıca taşıma uygulaması kapsamında olmayan ancak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları verileri dikkate alınarak okul müdürlükleri tarafından tespit edilen öğrenciler öğle yemeği hizmetinden yararlanmaktadır.
Okul çağı çocukların büyümesi, gelişmesi, sağlığının korunması için bireysel ve toplu beslenme plan ve programlarının düzenlenmesi, okullarımızda öğrencilerimizin sağlıklı beslenmelerini sağlamak üzere okul gıda işletmeleri ve diğer beslenme alanlarının denetimlerinin yapılması, beslenme konusunda öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin bilgilendirilmesi amacı ile Bakanlığımız taşra teşkilatının ilgili birimlerinde görevli diyetisyenlerimiz tarafından beslenme ve gıda okuryazarlığı eğitimi verilmektedir.”
Örneğin bu açıklamada Türkiye’nin neden uluslararası Okul Yemekleri Koalisyonu’na üye olmadığının, gelecek dönemde okul yemeği programının genişletilmesi için bütçeden nasıl kaynak aktarılabileceğinin veya bu konuda sivil toplumla nasıl bir işbirliği yapıldığının yanıtı yok. Ve daha nice kritik sorunun da…
Hem de tam o sırada uluslararası Okul Yemeği Koalisyonu, Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Latin Amerika’ya dek ülkelerin ilgiyle ve şevkle katılması sonucu 101 üyeye ulaşmışken…
Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu olarak, 21-22 Eylül tarihlerinde Ankara Kent Konseyi işbirliğinde Ankara’da “Ücretsiz Okul Yemeği: Hemen Şimdi” başlıklı bir çalıştay düzenliyoruz.
Birbirinden değerli uzmanlar, sivil toplum aktivistleri, hak savunucuları ve akademisyenlerin eşliğinde benim de “Uluslararası İyi Uygulamalar Işığında Ücretsiz Okul Yemeği” başlıklı bir sunum gerçekleştireceğim çalıştayda, yeni akademik yıl için ücretsiz okul yemeği talebimizi bir kez daha kamuoyuna ve karar alıcılara anımsatmak istiyoruz.
Çocukların beslenmesi açısından öyle bir kırılgan süreçten geçiyoruz ki, Aile Bakanlığı’ndan düzenli sosyal yardım alan hane sayısı 2018’de 2 milyon 588 bin iken, 2024’ün ilk yarısı itibarıyla bu sayı 3,7 milyonu aştı. Tüm bu resmi verilere rağmen ihtiyaç sahibi kesimlerin çocuklarına yönelik kamusal bir destek programı henüz yürürlüğe konmadı; bu konuda herhangi bir eyleme geçilmedi.
Belediyelerin yerel düzeyde kıt kaynaklarıyla, bağışlar ve kampanyalarla yaptıkları başarılı projeler ise, çocukların karınlarındaki boşluğu önleyici ve etkili girişimlerle doldurmaya uğraşıyor.
İhtiyaç sahibi her çocuğun bir öğün sağlıklı gıdaya ücretsiz erişebilmesini sağlamak için Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ın inisiyatifiyle hayata geçirildiği ilk günden bu yana tüm Türkiye’ye örnek olan, benim de kısa süre önce bir köşe yazımda yer verdiğim Beslenme Saati projesi, Eylül ayı başında sonunda Beyoğlu’na da ulaştı.
Beylikdüzü Belediyesi ile işbirliği yapan Beyoğlu Belediyesi, mevcut aşevini yenileyerek kapasitesini artırdı; araç, gereç ve personel sayısı da projenin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için yeniden düzenlendi. İlkokul çağındaki öğrencilere ücretsiz bir öğün yemeğin dağıtılacağı ve Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’in uzun süredir üzerinde çalıştığı, adeta yüreğini koyduğu projenin ismi de ‘Beyoğlu Beslenme Saati’ oldu.
Üzerinde hiçbir isim ve logonun yer almayacağı beslenme paketlerinden ilk etapta ilçedeki 45 okuldan 15 farklı ilkokulda eğitim gören 2 bin 96 çocuk faydalanacak.
Güney’in proje açılışındaki şu sözleri aslında yalın gerçekliği çok net bir şekilde ortaya koyuyor: “Bu sokaklarda bir tane çocuğumuz bile sınıfa beslenme çantası almadan gidiyorsa, ders zili çaldığında yanındaki beslenme açtığında kendi beslenmesi yok diye sınıfı terk ediyorsa ‘o belediye bize haram olsun, o belediye yerin dibine girsin’ demiştim. Biz bugün bu utançtan Beyoğlu olarak kurtuluyoruz.”
Bu esnada İstanbul Planlama Ajansı (İPA) da geçen gün önemli bir veri açıkladı: Türkiye, Ağustos verilerine göre yüzde 44,8 ile yıllık gıda enflasyonunda dünya lideri. En yüksek gıda enflasyonunda ikinci sırada yüzde 7,7 ile Meksika geliyor. İki ülke arasındaki makas hayli açık. AB ülkelerinde gıda enflasyonu ise ortalama yüzde 1,6 iken, Türkiye hariç OECD ülkelerinde gıda enflasyonu ortalama yüzde 1,9.
Yanlış tarım politikaları ve ekonomi kararları sonucunda arzın talebi karşılayamadığı, ürünün tarlada kaldığı bir ortamda, aileler de çocuklar da bu ürünlere muhtaç kalıyorlar. İstanbul’da okul çağındaki çocukların en az dörtte biri okula aç gidiyor.
Hep söyledim, yeniden söylüyorum: Büyüme çağında sağlıklı beslenemeyen çocuk, derse konsantre olamıyor; eğitim hayatını başarılı bir şekilde sürdüremiyor; yeterli ve dengeli miktarda beslenmesi olmadığı için bilişsel ve bedensel gelişimi hep akranlarına göre geride kalıyor; çinko ve demir eksikliğinden bağışıklık sisteminin zayıflamasına, halsizlikten depresyona dek tüm dinamikler çocuğun eğitim hakkını olumsuz yönde etkiliyor. Okulu terk ediyor, devamsızlık yapıyor, çocuk işçi oluyor veya erken yaşta zorla evlendiriliyor.
Dolayısıyla beslenme sadece yemek yemekle sınırlı değil. Beslenme aynı zamanda çocuğun iyi olma halini bir bütün olarak şekillendiren temel dinamik…
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, iki hafta önce, Michelin yıldızı yerine Mengen akreditasyonu kullanılmasını önerdi. Ben de buna karşılık “çocukların tokluk akreditasyonu” geliştirilmesini ve seçim öncesinde hükümetlerin seçmen nezdinde bu akreditasyon üzerinden de değerlendirilmesini öneriyorum.
Örneğin Mengen akreditasyonu yerine Mengen’de yetişen aşçılar, düzenli olarak çocuklara ücretsiz okul yemeği ulaştırılmasında öncü olabilirler, bu konuda ülke çapında bir kamu politikası belirlenene dek sponsorlar eşliğinde çocukların karınlarını yoklukla değil toklukla doldurabilirler. Bir akreditasyon projesi, ancak bu şekilde açlıkla boğuşan bir toplumun en zayıf halkalarına faydalı olur.
Bu ülkede hükümetin de muhalefetin de dert etmesi gereken şey, bilmem kaç yıldızlı restoranlarda yemek yeme ayrıcalığını elde etmek değil, tüm çocukların her gün alması gereken kalori ve protein miktarını karşılayacak, çocukların okulda temiz ve ücretsiz suya erişimini bir lüks olmaktan çıkaracak bir sistemin devlet eliyle ve acilen verileceği gelişmiş bir düzen tesis etmektir. Çünkü çocukların beslenmesi ve sağlığı anayasal bir haktır ve Türkiye uluslararası sözleşmelerle bu hakkı teslim etmekle mükelleftir.
Yeni eğitim öğretim yılı başlarken, kamuda tasarruf dendiğinde akla ilk gelen şeyin “çocukların boğazı” olmaması gerekiyor. Tam tersine politika öncelikleriniz ve tercihleriniz arasına artık çocukların iyi olma halini sağlamayı almanız gerekiyor.
Meclis açılır açılmaz, sabahtan akşama kadar oturup bu konuyu yasal bir çerçevede çözmeniz ve derhal uygulamaya geçirmeniz gerekiyor.
Bu ülkenin artık çocuklarını dışlaması değil sevmesi ve karınlarını doyurması gerekiyor. Konu aslında bu kadar basit.