Merkeziyetçi Arap cumhuriyeti mi? Demokratik federal Suriye mi?
Merkeziyetçi ‘Arap Cumhuriyeti’ bütün farklılıkları muhafazakar Arap milliyetçiliği potasında eritmek isteyecektir. Yerellerin sürece katıldığı demokratik federal Suriye, daha güven verici olacaktır.
Beşar Esad’ın 8 Aralık 2024’te Suriye’yi terk etmesi üzerinden iki ay dolmak üzere. Ancak bugüne kadar yeni yönetim Suriye’nin geleceğine dair somut bir yol haritasını Suriye toplumuna sunmuş değil. Geçici hükümetin görev süresi 1 Mart 2025’te dolacak. Bugüne kadar sadece 3 yıl içinde Anayasa hazırlama, 4 yıl içinde seçimlere gidilmesinin planlanması dışında tek bir somut açıklama da yok. Suriye’nin geleceği hakkındaki belirsizlikler ve öngörememe halinde bölge devletlerinin Suriye’yi Suriyelilere bırakmamasının önemli bir rolü var.
Bölge ülkelerinin her biri Suriye içindeki kendilerine bağlı gruplar aracılığıyla Suriye’nin geleceğini kendilerine göre şekillendirmek istiyorlar. Böylece Rusya’nın Suriye’de zayıflaması ve İran ile Lübnan Hizbullah’ının da Suriye’den çıkarılmasından sonra Suriye’de yeni hegemonik güç olma mücadelesinde öne çıkmak istiyorlar. Türkiye kendisine bağlı Suriye Milli Ordusu çeteleri aracılığıyla sürece müdahil olurken, Rusya ve Ürdün; Güney Odası Operasyonu 8. Tugay’ın lideri Ahmed el Adve grubu aracılığıyla Suriye içine müdahil olmaya devam ediyor. İsrail de Türkiye gibi askeri olarak Suriye topraklarında bulunmasına rağmen bir yandan da Dürzilerle ilişki geliştirerek Suriye’nin içine müdahil oluyor. Diğer yandan da ABD ve AB ülkeleri de Suriyeli mültecilerin bir an önce Suriye’ye dönüşü diğer yandan da Suriye’de İŞİD’in yeniden canlanmaması için Şam yönetimi ile sık sık ve doğrudan görüşmeler yapıyorlar.
Ancak gerek yeni Şam yönetiminin geçmişi ve farklı gruplardan/tonlardan oluşan cihadist yapısı nedeniyle güven vermemesi, gerek ülkenin çok kimlikli yapısının ‘Arap Cumhuriyeti’ ismiyle merkeziyetçi yönetimce yok sayılmaları gerekse de başta Türkiye, İsrail, Ürdün ve Rusya’nın sahadaki ilişkili oldukları gruplar üzerinden müdahil olmaları Suriye’de önüne geçilemeyecek derin kaoslara ve risklere neden olmaktadır. Suriye’nin geleceğinin daha öngörülebilir olması ve Suriyelilerin yaralarını sarmaya başlamaları için öncelikle başta bölge devletleri olmak üzere dışarıdan Suriye’ye müdahaleden vazgeçilmesi gerekir. İkincisi ise Yeni Suriye’nin idari ve askeri yapılanması, ülkenin çok kimlikli yapısını dikkate alan bir yapılanma olmalıdır.
Suriye’nin idari yapısı için katı merkeziyetçi bir idari yapılanmayı önermek veya dayatmak, ülkenin ismini de ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ olarak belirlemek Suriye halklarına yapılacak en büyük kötülük demektir. Baas rejimi, temeli Arap milliyetçiliği, hedefinde ise Arap dünyasını tek bir devlette birleştirmek olan seküler ideolojik bir otoriter rejimdi. Ülkenin çoğulculuğunu reddeden bu rejimde ülke Esad ailesinin tekeline girmişti. Bugün Suriye’de yaşananlar Baas rejiminin halklara yaşattığı zalimane uygulamaların sonucudur. Ancak çözüm, Baas rejiminin 'seküler Arap milliyetçiliği' yerine, radikal dinci ve cihadist grupların 'muhafakazar Arap milliyetçiliği' olmamalıdır.
Bölge devletlerinin Şam yönetimine ısrarla Suriye’nin geleceğinin merkezi bir idari yönetim olması konusundaki dayatmaları ve başta Kürtler, Dürziler, Ermeniler, Süryaniler, Aleviler ve Seküler kesimler olmak üzere şu an HTŞ içinde yer almayan Sünni kesimlerin şiddetle tasfiye edilmeleri için cesaretlendirmeleri, Suriye’de çatışmaların ve kaosun daha da derinleşmesine hizmet etmektedir. Türkiye’den bakıldığında Suriye’de sanki sadece Kürtler ve Araplar varmış gibi görülmekte. Ya da şu ana kadar Suriye’de silahlı güçlerini tasfiye etmeyen ya da silahlı güçlerini Şam yönetimindeki askeri birimlere katmayan sadece Kürtlermiş gibi algılanıyor ve bunun propagandası yapılıyor. Oysa Suriye’de Kürtler ve Araplarla beraber hem inanç hem de etnik olarak farklı kimlikler olduğu gibi Kürtlerle beraber başta Ahmed el Adve grubu olmak üzere Şam yönetiminin askeri idaresine katılmayan güçler de var. Ayrıca başta Dürziler ve Aleviler de olmak üzere halklar ve inançlar Şam’ın cihadist rejimine karşı kendilerini korumak için öz savunma mekanizmalarını oluşturma çabası içerisindeler.
Suriye’deki bütün farklılıkların Suriye’ye dair aidiyetlerinin güçlenmesi, kendilerini güvende hissetmeleri, kendileriyle ve Suriye’nin geleceği ile ilgili kararlara katılmaları için Suriye’nin gelecekteki yönetim biçimi ve idari yapılanması, merkeziyetçi bir ‘Arap Cumhuriyeti’ yerine, adına ister demokratik federal yapılanma deyin, ister ademi merkeziyetçi yönetim biçimi deyin farklılıkların hakkını koruyan bir yönetim şekli olmalıdır. Örneğin HTŞ yönetimindeki dini ve cihadist idari yapılanmada Dürzilerin inançlarını yaşama güvencesi veya Dürzilerin yönetime katılma şekli nasıl olacak, Alevilerin kendi inançlarını yaşama güvenceleri nasıl sağlanacak, liberal ve seküler kesimlerin günlük yaşamları hangi irade tarafından belirlenecek, kadınların toplumsal yaşamdaki hakları ve rolleri nasıl olacak? Bütün bunlar HTŞ’nin farklı tonlardaki cihadist yapısı nedeniyle ciddi ve haklı kaygılara neden olacaktır. HTŞ yönetiminin şu an ılımlı görünmesi, sivil ve medeni söylemlerde bulunması bu kaygıları ortadan kaldırmaya yetmiyor. Nitekim bu coğrafyanın hafızasında 1979 İran deneyimi ve Talibanların Afganistan deneyimi halen diridir. Taliban'ın da Humeyni'nin de iktidarları ele geçirme süreçlerindeki söylemleri şu anki HTŞ yönetiminin söylemlerinden farklı değildi. Ama sonuç ortada. Bu rejimler özellikle kadını toplumsal yaşamdan sildiler. Farklılıklara, sekülerlere yaşam alanı bırakmadılar.
Örneğin Kuzey Doğu Suriye özerk bölgelerinde kadınlar yaşamın her alanında inşa edici özne rolündeler. Mahalle yönetimlerinden belediyelerin ve kentlerin yönetimlerine kadar, ekonomiden, eğitime ve sanata kadar, sağlıktan güvenliğe kadar, diplomasiden özerk bölgelerin yönetimine kadar yaşamın her alanında eşit temsiliyeti ve özerk örgütlenmesi olan kadınlar merkezi Arap Cumhuriyetinde nasıl yer alacaklar? İŞİD barbar çetesine karşı insanlık onurunu koruyan ve dünyanın borçlu olduğu savaşçı kadınlar tekrar dört duvar arasına mı gönderilecekler? Savaşın yıkıcılığına rağmen eş sözcülükten eş başkanlığa yaşamı her alanda emeği ile inşa eden kadınların, kendilerini yine erkeğin/erkekliğin insafına mı teslim etmelerini isteyeceğiz? Tarih boyunca erkeklerin iktidar ve rant savaşlarının meydanlarında kadınların emeklerinden hep yararlanıldı. Her milletin tarihinde kadınları erkeklerin iktidar ve rant savaşlarına motive etmek için savaşçı kadın hikayeleri anlatılır. Savaşlar bitse de kadınların bedenlerinin sömürüsü kadınların doğurganlığı üzerine sürdü. En sonunda da kadın ödül olarak evinin dört duvarı arasına hapsedildi. Kuzey Doğu Suriye Özerk bölgesindeki kadınların evlerine dönmelerini istemek insanlık değerleri açısından kabul edilmez olduğu gibi zaten o kadınlar da bunu kabul etmezler.
Kadınların toplumsal yaşamda özne olma mücadelesinde olduğu gibi, Kürtlerin, Süryanilerin, Dürzilerin, Ermenilerin, Alevilerin, Seküler kesimlerin kollektif kimliklerinin korunması, kollektif haklarının yaşama geçirilmesi, günlük yaşam şekillerinin güvenceye alınması merkeziyetçi bir ‘Arap Cumhuriyeti’ ile sağlanamaz. Aksine merkeziyetçi ‘Arap Cumhuriyeti’ bütün bu farklılıkları ve değerleri muhafazakar Arap milliyetçiliği potasında eritmek ve yok etmek isteyecektir. Bu da Suriye’deki mevcut belirsiz durumda çatışmaların ve kaosun derinleşmesi riskini güçlendirecektir. Bu nedenle merkeziyetçi bir ‘Arap Cumhuriyeti’ yerine yerellerin sürece katıldığı demokratik federal bir Suriye, hem Suriyeliler için hem de bölge ülkeleri için daha güven verici olacaktır.