Messi’nin Arjantin için yapamayacağı şey yok, peki ya Arjantin’in?
O kadar katlanılmaz bir oyun vardı ki sahada, bu denli kötü futbolun tek bir mânası olabilirdi; Dünya Kupası boykotu. Sonra bir an geldi, Messi ufacık bir alan ve zaman buldu, boykot sona erdi.
Suudi Arabistan mağlubiyetinin ardından Meksika maçının 11'inde beş değişiklik birden yapmıştı Lionel Scaloni: Sol kanatta Papu Gomez’in yerine Alexis Mac Allister, sol içte Leandro Paredes yerine Guido Rodriguez, sol bekte Nicolas Tagliafico yerine Marcos Acuna, sol stoperde Cristian Romero yerine Lisandro Martinez ve sağ bekte Nahuel Molina yerine Gonzalo Montiel oynuyordu.
Suudi Arabistan karşısında haklı bir yenilgi almıştı Arjantin. Rakibinin özellikle savunma çizgisini önde kurmasına ve kendilerini agresif bir şekilde karşılamasına net bir cevap verememişti. Peki bu kadar değişiklik gerçekten gerekli miydi? Belli ki Scaloni, bazı oyunculara bir mesaj vermek istemişti. Ama yaptığı değişikliklerin Meksika maçına olumlu yansıdığını söylemek imkânsızdı. Belki de iki maçta da ihtiyaç duyulan oyuncular hâlâ yedek kulübesindeydi.
Meksika ilk yarı boyunca dar bir 5-3-2 ile Arjantin’e karşı merkezi, başka bir deyişle Lionel Messi’nin etkili olabileceği alanları çok iyi kapattı ve rakibini kenarlara yönlendirdi. Ama Arjantin ne bekleri ne de kanatları üzerinden oyunu geliştirebildi.
Merkezde ise Rodrigo De Paul, Suudi Arabistan maçının da gerisindeydi. Neredeyse hiçbir yaratıcı aksiyonun içinde bulunmasa da takımın en çok top kaybı yapan oyuncularındandı. Hatta bir pozisyonda maçın hakemine pas attığı bile görüldü. Ekürisi Rodriguez de gereken yaratıcılıktan yoksundu.
ZORUNLU SÜRGÜN
Hem çift pivottan hem de savunmanın göbeğinden dikine paslar gelmeyince, başka bir deyişle kimse risk almayınca, bu da Messi’nin topla buluşabilmek için sürekli derine gelmesine ve tehlikeli olabileceği bölgeden uzaklaşmasına neden oldu. Zorunlu bir sürgün misâli…
Üstelik Messi derine geldiğinde Meksika savunmasından onu takip eden bir oyuncu da yoktu, hâliyle rakibin savunma hattında bir boşluk hiç oluşmadı. Bu sayede topun hâkimiyeti tamamen Arjantin’de kaldı, ama bu hâkimiyet hiçbir şekilde pozisyon üstünlüğüne dönüşmedi. İlk yarı sona erdiğinde, Arjantin’in isabetli bir şutu yoktu ve sadece üç kez rakip ceza sahasında topla buluşabilmişti.
Hazır maçı izlemeye Diego Simeone de gelmişken, sanki sahada iki Atletico Madrid’in karşılaşması vardı. Ama Ferhan Şensoy’un deyimiyle, beyaz üstüne beyaz çubuklu forma hâliyle pek dikkat çekmiyordu.
Meksika, 2018 Dünya Kupası’nda turnuvanın en renkli takımlarından biriydi. Juan Carlos Osorio yönetimindeki o takım, yüksek temposu ve pres yoğunluğuyla yeşil forma giymiş Liverpool gibiydi. Dört yıl sonra Tata Martino’nun dün akşamki Meksika’sı ise o takımın tam tersiydi. Tek amacı alan vermemek olan, bunu da en karanlık şekilde geriye yaslanarak yapan ve hâliyle kontratak tehdidi de pek olmayan bir takım…
Bu yüzden maçta bir şeyler değişecekse, Arjantin’in bir şeyler yapması ve Messi’yi özgürleştirmesi gerekiyordu.
KISIR DÖNGÜ
Messi’ye sahip olmak, bir futbol takımının başına gelebilecek en güzel şey. Bu büyük ayrıcalığın yaratacağı imkânların sınırı yok. Tabiî değerini bilirseniz. Aksi takdirde sahip olduğunuz bu büyük ayrıcalık, bir yerden sonra sizin için bir soruna da dönüşebilir. Arjantin ile Messi’nin ilişkisinde de böyle bir durum söz konusu.
Bu biraz Almanya’nın bir dönem Michael Ballack ile ilişkisine de benziyor. Öyle ki, Ballack uzun süre Almanya’da sistemin kendisiydi. Bu yüzden ondan beklentiler çoğu zaman gerçeküstü boyutlara ulaşıyordu. Bir keresinde şöyle sitem etmişti: “Benden savunmada topu kazanmamı, orta sahayı kontrol etmemi, kendime pas verip, o pası da golle sonuçlandırmamı bekliyorlar.”
Benzer bir beklenti de uzun yıllardır Arjantin’de Messi’den var. Her maçı tek başına kazanması bekleniyor. Kazandıklarında gelmiş geçmiş en büyük o oluyor, kazanamadıklarında ise hemen liderliği sorgulanıyor, hiçbir zaman Diego Maradona gibi olamayacağı söyleniyor. Son on yıldır aynı kısır döngü…
Bu kadar olmasa da, benzer sorunu Portekiz’in Cristiano Ronaldo’yla ve hatta zaman zaman Brezilya’nın Neymar’la yaşadığını söylemek mümkün. Fransa’da Kylian Mbappe böyle bir sorun yaratmıyor, çünkü her ne kadar takımın yıldızı olsa da her şey ondan beklenmiyor, etrafında kurulu bir düzen var. İspanya ve Almanya’nın ise bir süper yıldızı olmadığı için kafaları bu anlamda rahat. Onlar fikirlerine güveniyorlar ve bir sorunu kolektif olarak ya çözüyorlar ya da çözemiyorlar.
Arjantin ve Portekiz’deyse top Messi ve Ronaldo’nun ayaklarına her geldiğinde sanki zaman duruyor, etraflarında büyük bir sessizlik oluyor, kimse yerinden kıpırdamıyor ve herkes onların ne yapacağını beklemeye koyuluyor. Ve mesele bir yerden sonra tek kişilik gösteriye dönüyor. Bu durum Messi için daha da geçerli, çünkü Ronaldo’ya göre özellikle son yıllarda oyunun daha çok içinde olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bu yüzden Arjantin’in Messi’nin üzerindeki gereksiz yükleri alması gerekiyor. Başka bir deyişle onu rahatlatacak oyuncularla oynamalılar. İkinci yarıda oyuna giren Enzo Fernandez ve Julio Alvarez tam olarak böyle oyuncular. Belki onlar girdikten sonra da Arjantin’in oyununda gözle görülür bir değişim gerçekleşmedi, evet, ama Messi net olarak rahatladı.
SADECE BİRAZCIK ALAN VE ZAMAN
Fernandez’in pasörlüğü sayesinde Messi’nin artık o kadar derine gelmesine gerek kalmadı ve bu sayede tehlikeli olabileceği bölgelerden çok uzaklaşmadı. Alvarez ise oyuna girdikten bir dakika sonra, yaptığı topsuz koşuyla Meksikalı savunmacıların dikkatini belki de ilk defa Messi’den kopardı ve ilk defa Messi’nin ufacık bir alan ve zaman bulmasını sağladı. Ve bu ona yetti. Ve herkesin ondan beklediği gibi ülkesini kurtardı. Büyük kurtarıcı…
Fakat bu sağlıksız beklenti, yıllardır Arjantin’e de Messi’ye de bir şey kazandırmadı, kazandıracak gibi de durmuyor. Messi, sahip olduğu eşsiz yeteneklerle, tıpkı dün attığı golde de olduğu gibi, Arjantin’e her türlü yardımı edebilir. Ama Arjantin’in de biraz ona yardımcı olması lâzım.
Socrates Dergi’den Arhan Ata Pilavoğlu, dün akşam Twitter’da çok çarpıcı bir veri paylaştı. Dünya Kupası’nda dördüncü kez ceza sahası dışından fileleri havalandıran Messi’nin kulüp kariyerinde attığı gollerin yüzde 18’inin ceza sahası dışından geldiğini, bu oranın Dünya Kupası kariyerinde ise yüzde 50 olduğunu belirtti. Topu rakip ceza sahasına getiremeyince, hâliyle…
1966’dan bu yana tek bir Dünya Kupası maçında hem gol atan hem de asist yapan en genç oyuncuydu aynı zamanda Messi. 2006’da Sırbistan’a karşı bunu yaptığında 18 yaşındaydı. Dün akşam attığı golden sonra Fernandez’in olağanüstü golünün asistini de yapınca aynı zamanda turnuva tarihinde bunu başaran en yaşlı oyuncu da oldu.
Ama aslında Messi hâlâ genç. Yaşlanan, köhneyen Arjantin’in futbol anlayışı. Ya kendilerini, fikirlerini yenileyecekler ya da Messi’nin son şansını da elinden alacaklar.