Metal Kolektif’in yürüyen kadınları

İlk resim sergisini 2018’de Diyarbakır’da açan Hediye Yaşar, çevresindeki kadınlara ilham ve cesaret verdi. Değişik işlerde çalışan 50 kadın bir araya gelerek Metal Kolektif’i oluşturdu. Zamanla sayıları azalsa da kolektife emek veren kadınlar, kadını ve göçü konu alan 400 heykeli sergilemeye hazır hale getirdi. Heykellerin satışından elde edilecek gelir ise göç mağduru kadınlara aktarılacak.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Adli bir davadan Bursa Cezaevi’ne giren İbrahim Balaban, burada Nâzım Hikmet’le tanışmasa, dışarıya nasıl bir insan olarak çıkardı, kim bilir. Belki kan davasının içinde kaybolup gidecekti ya da cezaevine girmeden önce yaptığı işlere geri dönecek, hayatını bu şekilde idame edecekti. Ancak Nâzım’la tanışmasa, içine doğduğu ortam nedeniyle, cezaevinden ressam olarak çıkması zor bir ihtimal olarak görünüyor.

Sanatsal yaratıcılığın önünü kesen birçok neden vardır ve bunlardan biri de insanların kendilerine seçtiği meslektir gibi gelir bana. Meslek dediğimiz şey, çoğu zaman insanın içindeki sanatsal yaratıcılığı törpüleyerek ortadan kaldırabiliyor. Bu durumda meslek, insan için başka türlü bir hapishane işlevi de görmüş oluyor. Ve hayat, bu hapishanenin parmaklıklarını kırabilmek gücünü ve şansını her zaman herkese tanımıyor.

Ancak hem hayatını idame ettirmek için seçtiği mesleği layıkıyla yapan hem de sanatsal üretimden geri kalmayan insanlar da var. Bu şanslı insanlardan biri de 20 yıldır hemşirelik yapan ve son 10 yıldır resim ve heykel yapan Hediye Yaşar. Son 10 yılda bir resim sergisi açan Yaşar, değişik işlerde çalışan kadınlarla bir araya gelerek Metal Kolektif’in oluşmasına da ilham verdi.

‘BUNLARI HERKES YAPABİLİR’

Esasında Hediye Yaşar, lise yıllarında elinin resim çizmeye yatkın olduğunun farkındadır. Resim hocaları da yeteneğini geliştirmesini isterler, “Bu alanda ilerlemelisin” derler ama belki resim sanatına teşvik etmekte ve yol göstermekte yetersiz kaldılar. Bir gün ünlü bir ressam olma hayali taşımadığı için olsa gerek, Yaşar da liseden sonra güzel sanatlarda okumak yerine Antalya’da hemşirelik okumayı tercih eder.

Sonra hayat gailesi galebe çalar. Bir gün tuvalin karşısına geçip resim yapma hayalinden uzak yıllarca hemşirelik yapar. Yine de arada sırada çizdiği resimler yakınlarının hep dikkatini çekmiştir. Kız kardeşi mesela, onun yaptığı karakalem resimleri çok sever ve atmaya kıyamadığı için biriktirir. Hediye Yaşar, “Bunlar karalama. Bunları herkes yapar” dese de destek görür yakınlarından. Aslında bir yeteneğin nasıl ortaya çıkarılabileceğini henüz keşfetmemiştir de denilebilir.

SANATLA İLK TEMAS

Hediye Yaşar, birkaç arkadaşıyla birlikte, ilk kez 2011’de resim kursuna katıldığını söylüyor. Resim dersi almaya başlamasını ise “Bu, benim sanatla ilk temasımdı” diye nitelendiriyor. Bir anlamda resim sanatının inceliklerini ve sanatın ruhu sağaltan tarafını da keşfetmiştir.

Yaşar, “Aslında hepimiz çığlık çığlığayız ama bir şekilde suskun kalmış bir toplumuz. Bunu aktaracağımız bir yer sanat gibi geliyor bana. Biraz kaçış ve direniş alanımız oldu sanat. Boşluğa çığlıklarımızı bırakıyoruz ve sesimiz bir yerde yankılanacak” diyor.

Hediye Yaşar resimleri

İLK SERGİ: ZAMANIN ALEGORİSİ

2011’de katıldığı resim kursuna bir süre sonra ara vermek zorunda kalıyor Yaşar. 2018’de bu kez yağlı boya resimler yapmak üzere geri dönüyor. Kurs hocası, “İçinde biriktirdiklerini tuvale yansıtıyorsun. Senin kendi algın, kendi renklerin var. Zihnindeki ifadeler var resimlerde” gibi motive edici sözlerle destekler Yaşar’ı.

“Boya, teknik gerektiren bir şey. Bu tekniği öğrendim. Bunun için kurs hocama minnet borçluyum” diyen Yaşar, hocasının gayretlerini heba etmez ve 2018’de Diyarbakır Bezgin Bekir’de ilk sergisini açar.

“Zamanın Alegorisi” başlıklı sergide Hediye Yaşar, 20 tabloda sadece kadın figürlerine yer verir. Değişen zaman içinde kadına karşı algısal değişime odaklanmıştır bu resimlerde. En aydınlık resimlerde bile kadınların duruşlarında ve gözlerinde bir gölgenin hissedilmesi, zaman içinde kadına yönelik algının değişmediğini gösterir nitelikte.

Sonra heykelle tanışır Hediye Yaşar. Çünkü resim kursuna devam ettiği atölyede heykel dersleri de veriliyor. Kili eline alıp yoğurmaya başladığında kendisini kaybettiğini söylüyor. Ortaya çıkan heykeller için ise “Çamur fazlalıklarını attırdı bana ve bir şeyler çıktı ortaya” diyor. Michelangelo’nun Davud heykeli ile ilgili söylediklerine atıfta bulunarak: “Heykel zaten taşın içindeydi, ben sadece fazlalıklarını attım.”

METAL KOLEKTİF’E GİDEN YOL

İlk sergi Hediye Yaşar’a resim yapmaya devam etme cesareti vermiştir. Sergi ilgiyle, övgüyle karşılanır. Ancak “Bunu herkes yapabilir” düşüncesinde bir değişiklik olmamıştır. Sergiyi gezen ve “Buna yeteneğin ne zaman ortaya çıktı” diye soran kadın arkadaşlarına da aynı şeyi söyler. “Siz de yapabilirisiniz” diyerek cesaretlendirir onları.

Kadınların önünde bir örnek vardır: Resim yapma yeteneğini bastırarak 20 yıl sadece hemşirelik yapan Yaşar, 20 tablonun yer aldığı bir sergiyle çıkmıştır karşılarına. O halde sanat neden denenmesin?

Hediye Yaşar, serginin ardından 50 kadının Metal Kolektif çatısı altında bir araya gelmesini ise şöyle anlatıyor: “Kadın arkadaşlarla zaten tanışıyorduk. Kimiyle iş yerinden, kimiyle sosyal medyadan. Onları resim ya da heykel yapabileceklerine inandırmam çok zor olmadı. Onlara, “Ben yaptıysam siz de yaparsınız” dedim. Ayrıca sanatla ilgilenmek, resim ya da heykel yapmak büyük sanatçı olmak hırsından çok neden derdimizi anlatabilmek için olmasın? Sonra değişik meslek gruplarından 50 kadın bir araya geldik ve Metal Kolektif adı altında çalışmaya başladık. Bir yer kiraladık ve herkes uygun zamanında oraya gelmeye başladı. Zamanla sayımız 17’ye düştü ama çalışmalarımız, projelerimiz durmadı.”

YÜRÜYEN KADINLAR VE GÖÇ

Metal Kolektif, 2018’den başlayarak kadın heykelleri yapmaya başladı. Heykeller yine kadınları anlatıyordu ama bu kez göç olgusuyla birlikte. Çıkış noktaları IŞİD’in Şengal’e saldırısı sırasında göç yolarına düşmüş kadınlardı belki ama Yaşar’ın da vurguladığı gibi dünyanın her tarafından insanlar savaş ve ekonomik nedenlerle göç ediyorlardı.

Göçü yürüyen kadınlar imgesi üzerinden kurgulayarak anlatmaya çalıştı Metal Kolektif. Yaşar, neden sadece kadınlar, sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Erkek figürler asker, savaşçı olarak algılanırdı. Çocuk figürler olayın dram kısmını yansıtırdı. Kadın, bunların hepsi ve bütün bunların ötesinde. Kadın figürler göçün gerçekliğinin yanı sıra kadın gerçekliğinin de yansımasıdır. Hepsi siyahtır. Çünkü bulunduğunuz yerin bir hikayesi vardır. Nettir, açıktır fakat bilinmez. Kadınların çıktığı yolun ise henüz bir hikayesi yoktur, belirsizdir, karanlıktır. Saçları yoktur bu kadınların, bir ırkı, dini yoktur. Dünya kadınlarıdır bunlar.”

Hediye Yaşar, Rezan Alp

ANNE KIZIN YENİDEN BULUŞMASI

Metal Kolektif’e emek veren 17 kadınla tanışma fırsatım olmadı. Ancak doktor Rezan Alp, göç konulu sergi için a4 Sanat Atölyesi’ndeydi. “Bir sanatçı olarak değil, bir aktivist olarak Metal Kolektif’te yer aldım” diyen Rezan Alp’in hikayesi, annesi sayesinde biraz daha ilginçleşiyor. Annesi 60 yaşında emekli bir öğretmen ve o da Metal Kolektif’in bir üyesi. Rezan Alp, “Annemle ilişkimiz anne kız ilişkisinden başka bir şey oldu. Heykel yapan, sanatla uğraşan iki arkadaş olduk onunla” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Deneyimleyemediği bir yolda ilerleme enerjisi aldı bizden. Çocukluğuna döndü annem ve o yaratım sürecini büyüme evresi olarak yaşıyor şimdi. Bazı kabukları kırdı, yapabileceğine inandı. 60 yaşında bir kadının bu coğrafyada sanatla heyecanlanması çok önemli."

SANAT BÜTÜN KİMLİKLERİN ÖTESİNDE

Rezan Alp, sanata yönelme hikayesini ise şu sözlerle anlattı: “Kadın arkadaşlarla bir araya geliyorduk zaten ve kendimizi ifade edebileceğimiz alanlar üzerine konuşuyorduk. Hediye bizi resme, heykele yönlendirdi. Birlikte ortaya bir şey çıkarma düşüncesine inandırdı bizi. Göçle ilgili heykelleri yapmaya başlayınca Metal Kolektif de oluştu.”

Daha önce resimle, heykelle ilgilenmediğini söyleyen Alp, heykel yapma sürecini çok özel bir deneyim olarak tarif ediyor. Bu nedenle eğitim almaya devam ediyor ve evinin bir odasını atölye olarak kullanıyor. Alp, “Çünkü sanatla uğraşmanın bana iyi geldiğini anladım, bütün kimliklerin ötesinde başka bir şey hissettirdi bana. Bu kadar yıpranmışlığın ortasında, sanatla ve özellikle kadın olarak var olmak çok kıymetli” diyor.

‘İNSAN BİR DÜŞÜNCEDEN DE GÖÇ EDEBİLİYOR’

Alp, göç konulu ilk ortak sergi için, “Buradan beslenen, bu coğrafyanın hem acısını hem umudunu içeren bir çalışma oldu” ifadesini kullanıyor ve “Artık o kadınlar bizim dışımızda ve kendi yolarını yürüyorlar” diyor.

“Bu coğrafyada göç eden çok insan var” diyen Alp, göç kavramıyla ilgili kolektif olarak çok tartıştıklarına da değiniyor. “İnsan neden göç eder? Savaş ve ekonomi ilk akla gelenler. Ama insan bir yerden göç edebileceği gibi bir düşünceden de göç edebiliyor. Umut ediyorsun ve göç ediyorsun, hâlâ yaşamakla ilgili bir iddian var çünkü. Bu anlamda göç, bir özgürleşme umudu da taşıyabiliyor. Özellikle kadınlar, çeşitli baskılar nedeniyle kız çocukluklarından hatta ruhlarından bile göç edebiliyorlar. Yaptığımız heykeller bunların hepsini gösteren bir çalışma oldu.”

Metal Kolektif

MUSA ANTER’İN ÇINAR İMGESİ

Metal Kolektif’in yeni projesi, Musa Anter’in 100’üncü yılı dolayısıyla düzenlenen etkinliklere bir heykel çalışmasıyla katkıda bulunacak.

Musa Anter’le ilgili bir çalışmada yer almak, anlaşılan o ki bütün kolektifi heyecanlandırıyor. Rezan Alp, Musa Anter’in kendisi için ne ifade ettiğini şöyle dile getiriyor: “Apê Musa çocukluğumdan bildiğim bir karakter. Ama bu çalışma nedeniyle bütün kitaplarını yeniden okudum. Doktor olduğum için belki, beni en çok etkileyen şey Birîna Reş öyküsü oldu. Musa Anter benim için aynı zamanda bir hekim çünkü bir hastalığın tanısını koymuş neredeyse. Ben doktorum ama sadece toplumun sağlığıyla değil her şeyiyle iç içeyim. Musa Anter de öyleydi. Ben 20 Eylül doğumluyum ve Musa Anter de biliyorsunuz 20 Eylül’de katledildi. Bu sene mezarını ziyaret ettim. Köye girerken köylülerden birine Musa Anter’in evini sorduk. Köylü, ‘İleride bir çınar var, görüyor musunuz? İşte evi oradadır’ dedi. Sahiden ulu bir çınar vardı köylünün gösterdiği yerde. Onun çınar olma imgesini orada hissettim.”