Mevsimlik işçilerin ‘mevsimlik çilesi’

Şehirlerinde iş bulamayanlar çoluk çocuk Bursa’nın yolunu tuttu. İnegöl’deki çadırkentte elektrik ve su yetersiz. Talepler 'Tuvalet, banyo daha iyi olsun' şeklinde sıralanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Osman Çaklı

BURSA- Her yıl binlerce mevsimlik tarım işçisi Bursa’nın yolunu tutuyor. Nisan ayında başlayan işçilik ekim ayına kadar sürüyor. Ülkenin doğusundan batısına başlayan yolculuk çilek, armut, şeftali tarlalarında son buluyor. Kimi ailesini toparlayıp, kimi okulunu bırakıp geliyor. 8 saatlik çalışmanın sonucunda sosyal güvenceleri olmadan bu yıl günlük 170 lira kazanıyor işçiler. Şehirden uzakta, İnegöl’deyiz. Hatta İnegöl’den de ırak bir düzlükte. Sırasıyla Kurşunlu ve Mesudiye köylerinin dışında bir düzlüğe kurulmuş uzaktan onlarca çadır beliriyor. Yaklaşık bin kişi yaşıyor çadırlarda. En küçüğü henüz anne kucağında, en büyükleri girişteki çadırlarda oturuyor. Elektrik, su yetersiz, yağmura sele karşı oldukça korunmasız çadır kente Bursa Akademik Odalar Birliği’nden oluşan heyetle dolaşmaya başlıyoruz. Kamp alanının hepsi Urfalı. Pek çoğu akraba yahut komşu. Sorunları, talepleri peşi sıra anlatmaya koyuluyorlar, dinliyoruz...

SAĞLIK VE EĞİTİM HİZMETLERİNE ERİŞİM YOK

Anlatılan hikâye pek çoğumuzun sosyal medyadan tanık olduğu, bazen konuşmaya değer görülen bazen gündemde kaybolan “mevsimlik çile.” Çadır kent öylesine büyük bir alana yayılmış ki etrafındaki köylerden daha büyük demek yanlış olmaz. Etrafın bakımsızlığı, çöplerin toparlanamayışı, belediye araçlarının yolunu bilmediği yerde binlerce insan yılın yarısını geçiriyor. Bursa’da mevsimlik tarım işçileri ziyaretleri 12 yıldır yapılıyor. Süreci organize eden Bursa Tabip Odası her ziyaret sonrasında rapor oluşturuyor. Raporlar, ilgili belediyeler ve valiliğe ulaştırılıyor. Fakat 12 yıldır bu raporların kazanım elde ettiği söylenemez. En yakın hastanenin özel araçla yarım saat mesafede olduğu çadır kentte işçiler, bir bakıma kendi göbeğini kendi kesmek zorunda. Yaşam koşulları oldukça zor. Sağlık hizmetlerinde hak temelli erişim yok. Keza eğitim de benzer durumda.

TUVALET BANYO YETERSİZ

Aylardır belki de ‘yabancı’ kimseyi görmeden bir düzlükte yaşam sürdürüyor işçiler. Peki çocukları? Onlar da aynı şekilde. Elimizdeki kamerayı gören çocuklar, “bizi de çeker misin” diyorlar. Nereye yürüsek peşimizden koşuyorlar. Oldukça meraklı oldukları anlaşılıyor. Kadınlar konuşmaya pek yanaşmıyorlar. Bunun da kültürel bir etki olduğunu anlıyoruz. Erkekler daha önde. Sorunları anlatmaya hevesli olsalar da içinde bulundukları koşullara mecbur olduklarını düşünüyorlar. Nedeni ise geldikleri yerde iş olmaması. Geçim zorluğundan dem vuruyor, 7-8 çocuklu aileler.

Salih Arıktaş, eşi ve çocuklarıyla birlikte Urfa’dan İnegöl’ün yolunu tutanlardan. Bütün ailesiyle mevsimlik işçilik yapmaya geldi. “Yeter ki iş olsun” diyerek her yere gideceğini söylüyor. Yaşam koşullarından yakınıyor. Çünkü çadır kentte tuvalet ve banyolar yetersiz. Binlerce insanın banyo ve tuvaleti ortak kullanım alanında. İnsan sağlığını tehlikeye sokacak boyutta bir vaziyet dikkat çekici. Çöp konteynırı da yok. Mutfak yine bir çadır içerisinde o da ortak kullanım. Elektrik ve su var. Ancak onunla ilgili de hayati sorun bulunuyor. Elektrik dağıtım şirketine abone olunmuş her ay binlerce lira gider oluşuyor, çadır başı ücretlerle elektrik temini sağlanıyor. Maliyet yüksek olsa da Arıktaş “Elektriksiz de olmaz” diyor.

SEL SONRASI ERZAK VE BATTANİYE YARDIMI

Gözümüze uzatma kablolarla elektriğin dağıtıldığı çarpıyor. Oldukça riskli bir hal. 2 hafta önce yağan yağmur sele neden olmuş. Elektrik hatları yine toprakta oradan oraya dağıtılmış. Çadırları su almış. Şans mı bilinmez ama kimseye bir şey olmamış. Daha sonra bölgeye giden ekipler her çadıra battaniye ve erzak yardımcı yapmış. Suyun tahliye edilmesi için kanal açılmış.

Gezinti esnasında AFAD’ın yoğun yağış ve su baskını uyarısı bulunuyor. Hava bir taraftan kapatıyor. Bir taraftan insanlarla konuşmaya devam ediyoruz. Arıktaş anlatmaya devam ediyor. Burada kazandığı paranın memlekete döndüğünde çok yeterli olmadığını ama orada da iş olmadığını söylüyor.

‘SORUNLAR 2024 YILINDA ÇÖZÜLECEK’

Başka bir işçi olan İsa ve Halime Avcı çiftçiyle konuşmaya başlıyoruz. Yağmur o sırada ıslatmaya başlıyor. Nem oldukça yüksek, hava boğucu. Avcı çifti, oldukça misafirperver yaklaşıyorlar. Çay ve yemek ikram etmek istiyorlar. Fakat gitmemiz gerektiğini söylüyoruz. Onlar da benzer sorunlardan yakınıyor. Banyoların hijyenik olmadığından tuvaletlerin temiz olmadığından bahsediyorlar. Herhangi bir alt yapı çalışması yapılmamış. Oysa her sene aynı yere çadır kent kuruluyor ve binlerce insan 6 ayını çadır kentte geçiriyor. Valilikle görüşmeler yapılmış daha önce. Sorunların 2024’te çözüleceği söylenmiş. “Neden şimdi değil 2023 değil de 2024?” diye düşünüyorlar. Sorular yanıtsız kalıyor elbet. Ortak duygu, mecburiyet ya da kader…


ÖĞRENCİLER OKULDAN UZAKLAŞTI: OKUMAK İSTEMİYORLAR

Çadır kentte lise çağında da onlarca çocuk var. Nisan ayında okulu bırakıp gelenler sınıf tekrarına düştü. Okullar açılmak üzere fakat yine okula gidemeyecek pek çoğu. Çocuklar, eğitimden uzaklaşmış, artık okumak istemediklerini anlatıyor. Yaşam koşullarının kendilerini çalışmaya ittiğini ama imkan olsa gezmek istediklerini anlatıyorlar. “Neden bu eziyeti çekelim?”

Yağmur şiddetini artırınca diğer çadır kentte gitmek için hızlanıyoruz. Kurşunlu köyünün ücra düzlüğünden ayrılırken, çocuklar peşimizden koşup el sallıyorlar. Büyükler, “yine bekleriz” diyerek “umarım sorunlarımız sizin sayenizde çözülür” temennisinde bulunuyorlar.

‘BİR DAHA BURSA’YA GELMEM’

Çok geçmeden Mesudiye köyüne ulaşıyoruz. Hüseyin Civelek adında işçi çavuşu karşılamaya geliyor. Yağmur olduğundan işçilerin çoğu çadırlarda, izinliler istirahat ediyorlar. Fakat kadınlar çamaşır yıkıyor, asıyor. Yemek pişiriyor, çocukların peşinden koşuyor onlarla ilgileniyor. Hüseyin Civelek’in anlattığına göre geçen hafta bulundukları çadır kente 22 kişi saldırmış. Kendisi darp edilmiş. Hem de jandarmanın önünde. Civelek, anlatmayı büyük bir hararetle sürdürürken haber olsa da çözüm olmayacağını düşünüyor. Saldıranları jandarmaya şikâyet etmiş. Jandarma komutanından “10 askerim var yetemem, burayı terk et” yanıtı almış. Yağmur hafifleyince Küçük Yenice’den Mesudiye’ye eşyaları yüklenip yerleşmişler. Civelek, 22 yıldır tarım işçiliği yaptığını bu yıl ilk kez Bursa’ya geldiğini ancak bir daha asla gelmeyeceğini söylüyor. Saldırının gerekçesi Civelek’e göre işçilerin köyde istenmemesi.

‘İNSANCA YAŞAM KOŞULLARI YOK’

Bursa Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Kadir Binbaş, valiliğin verdiğini söylediği sağlık tarama hizmetinin çadır kentte olmadığını gördüklerini anlattı. Binbaş, şöyle konuştu: “Bizde bunlar olmuş mudur olmamış mıdır diye tekrar geldik. Hijyen koşulları son derece kötü tuvaletler derme çatma yapılmış yağmur yağdığında o tuvaletler muhtemelen taşacak. Çocuklar eğitime gidemiyor. İnsanca yaşam koşulları iyi değil. Kölelik dahi olsa köle sahipleri çalışanlarına bir yer vermek zorunda yemek vermek zorunda burada öyle bir şey yok.”