Migros depo işçileri: Bize layık görülen ölüm ücretini değil, işimizi istiyoruz
Kendi tabirleriyle modern kölelik düzeni içinde çalışan Migros Şekerpınar deposu işçileri, sendikaya üye oldukları için ücretsiz izne çıkarıldı. 27 gündür eylem yapan işçiler, “Bize layık görülen ölüm ücretini istemiyoruz, işimizi istiyoruz” diyor.
DUVAR - Ücretsiz izne çıkarılan Migros Şekerpınar deposu işçileri, işlerine geri dönmek için 28 gündür eylem yapıyor. Alınmayan salgın önlemlerine, deponun fiziki koşullarına, bir günde 14-16 saati bulan çalışma düzenine, baskı ve mobbinge karşı ses çıkaran işçiler bir araya gelip Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası’na (DGD-SEN) üye oldu. İşçilerin örgütlenmesi yönetimi rahatsız edince, çoğu sendika üyesi 100 aşkın işçi ücretsiz izne çıkarıldı.
İşçilerin verdiği bilgiye göre yaklaşık 800 işçinin çalıştığı Migros Şekerpınar deposunda yalnızca iki tuvalet bulunuyordu. İşçiler haftada yedi gün sabah 8.30’dan akşam 10:30’a kadar çalıştırılıyor, fazla mesaiye itiraz edenlere ise kapı gösteriliyordu. Yemekler, özellikle akşam vardiyasında soğuk geliyordu. Yaklaşık 2,5 yıl önce çöken çatı onarılmadığı için deponun zemini su içindeydi. İçerisi çok soğuk olduğu için işçiler atkı, bere ve eldiven kullanarak çalışıyordu. Pandemi döneminde alınan salgın önlemleriyse yok denecek kadar azdı. İşçiler yemekhanelerde dip dibe yemek yiyor, sosyal mesafe gözetmeksizin yan yana çalıştırılıyordu. Salgın süresince yalnızca testi pozitif olanlar eve gönderildi, temaslılar ise çalışmaya devam etti.
Tüm bu sorunlara çözüm arayan işçiler bir araya gelerek sendikaya üye olmaya karar verdi. Depo yönetiminin sendika karşıtı tutumu çok geçmeden kendini gösterdi ve sendikalı işçiler ücretsiz izne çıkarıldı.
İşçilerin 27 günü geride bırakan eylemleriyle beraber depodaki sorunlar kamuoyuna yansıdı ve Migros yönetimi harekete geçmek zorunda kaldı. Depoya prefabrik tuvaletler ve yük taşımak için kullanılan yeni transpaletler getirildi. Giriş ve çıkışlarda yığılmaya sebep olan kuyruklar ise sosyal mesafeye uygun bir şekilde düzenlendi.
‘İŞ DURMAMIŞ, YAVAŞLAMAMIŞ VE HALA İŞÇİ ALIMI VARKEN ÜCRETSİZ İZNE ÇIKARMAK YASAL DEĞİL’
DGD-SEN Başkanı Murat Bostancı, Migros’un işçileri usulsüz bir şekilde ücretsiz izne çıkardığını söylüyor. “Ücretsiz izne göndermek yasal hakkımız diyorlar ama öyle değil. Çünkü burada iş tamamen durmamış, yavaşlamamış. Halen bu depoya işçi alımı var, fazla mesailer devam ediyor. Böyle bir süreçte bu benim yasal hakkım denmesi doğru değil.”
Bostancı, şimdiye kadar AK Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti’den hiçbir milletvekilinin işçileri ziyaret etmediğini belirterek “Meclis’te grubu olan, olmayan tüm partilerin milletvekillerini Kocaeli Çayırova Şekerpınar deposunun önüne çağırıyoruz” diyor. “Hangi vekiller ziyarete geldi?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:
“HDP‘den 5 milletvekili geldi. Musa Piroğlu, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Dilşat Canbaz, Züleyha Gülüm ve Serpil Kemalbay geldi. Serpil Kemalbay Ankara’da Çalışma Bakanlığı’na bizimle ilgili soru önergesi de verdi. Siyasi partilerin iktidar mı muhalefet mi olduğu bizim için farketmiyor. Anadolu Grubu’yla Tuncay Özilhan’la ne kadar yakın ya da ne kadar uzak oldukları da bizleri ilgilendirmiyor, bizi buradaki direniş ilgilendiriyor. Üç hafta önce baba olan, kredi borcu olan ve bunu ödeyemeyen arkadaşlarımız ilgilendiriyor. İşçiler geçinememenin ötesinde ölüm ücretine tabi tutuluyorlar.”
‘KARLI GÜNLERDE BİLE DIŞARISI İÇERİDEN DAHA SICAKTI’
2,5 yıldır Migros deposunda çalışan Fatma Yiğit ise işe başladığı günden bu yana zorlu koşulların sürdüğünü ve koşulların iyileştirilmesi için adım atılmadığını ifade ediyor:
“İşe başladığım kış çatı çökmesi oldu. Aradan 2,5 yıl geçmesine rağmen zeminler düzeltilmedi. Bayağı sıkıntılıydı ama çalışmaya mecburdum. Yerler sürekli su içindeydi. Dışarıya bir gün yağmur yağıyordu, içeriye on gün boyunca su damlıyordu. Çok soğuk oluyordu. Kar yağan günlerde bile dışarısı içeriden daha sıcaktı. Kapılar karşılıklı açık olduğu için cereyanda kalıyorduk. Montlarla, berelerle, eldivenlerle çalışıyorduk. Transpaletler bozuktu. Yemekler gece vardiyalarında çok soğuk geliyordu. Yiyemiyorduk çünkü buz gibiydi. Üşürken soğuk çorbayı nasıl içebilirsin? Aç kaldığımız, evden getirdiğimiz zamanlar oldu. Gündüz vardiyalarında marketten alıyorduk.”
Çalıştığı süre boyunca mobbinge maruz kalan Fatma Yiğit, bölüm amirinin boyuyla ve yaşıyla dalga geçtiğini anlatıyor: “Amirin ismi Birol Yiğit. Akrabam değil, sadece soyisim benzerliği. Yaşımla, boyumla, beynimle dalga geçiyordu. Ben üç çocuk annesiyim ve bir bayanım kesinlikle kimse benimle dalga geçemez. Müdür olsun, patron olsun kim olursa olsun.”
Ücretsiz izne çıkarıldığı haberini 31 Aralık’ta alan Fatma Yiğit, neler hissettiğini şöyle anlatıyor: “Yılbaşı günü 17.00’ye kadar çalıştık. Erken çıkacağım, alışveriş yapacağım çocuklarımla zaman geçireceğim diye seviniyordum. Daha marketten yeni çıkmıştım ki telefon geldi ve ‘Ücretsiz izne çıkarıldınız’ dendi. Bir açıklama da yapılmadı. Çünkü yapamazlar bir ayda 162 saat fazla mesai yapan bir insana ne gibi bir açıklama yapabilirler ki? Biz de insanız, etten kemikteniz. Şarja takılınca yeniden çalışan bir alet değilim ben. Kesinlikle hakkımı onlara bırakmayacağım, sonuna kadar gideceğim. Üç tane çocuğum var ve ben onları okutmak zorundayım. Kendimi de geçtim çocuklarımın hakkını sonuna kadar arayacağım. Çok iyi biliyorlarsa gelsinler, geçinsinler bin 400 lirayla. Bir ay değil bir hafta geçinseler yeter. Devlet büyüklerine de soruyorum bu yasayı çıkarırken hiç düşünmediniz mi? Patronların eline bizim iplerimizi vermişler onlar ister öldürsün, ister atsın, ne yapıyorsa yapsın. Böyle bir şey yok. Biz inşallah sonuna kadar direneceğiz. Ben işimi ve iş yerimin düzeltilmesini istiyorum.”
‘TAZMİNATLARIMIZI YAKIP KENDİMİZ İSTİFA EDELİM İSTİYORLAR’
2014 yılından beri Migros’un Şekerpınar deposunda çalışan Tayfun Göneş, ücretsiz izne çıkarıldığını kızı henüz bir haftalıkken telefonuna gelen bir SMS ile öğrenmiş. Göneş, ücretsiz izin listesine sendikal mücadele yürüttüğü için girdiğini söylüyor:
“Depolarda özellikle işverenler ve amirlerin sendika karşıtı bir bakış açısı var. Ben haksız bir şey yapmadım, sendikaya üye olmak Anayasa’da bir hak. Tazminatlarımızı yakıp kendimiz istifa edelim istiyorlar. Uyumlu görmedikleri, onlara göre sorun çıkarabilecek işçileri bu şekilde ücretsiz izne gönderiyorlar. Bu ücretle (kısa çalışma ödeneği) geçinemeyenler istifa etsin diye bekleyip tazminat ödemekten kurtuluyorlar. Çünkü bin 400 lira gülünecek bir rakam. Biz ölüm ücreti değil, işimizi istiyoruz. Benim çocuğum yeni olmuş. Herkes bilir yeni doğan çocuğun masrafını. Yemesi, giyinmesi, bezi... Burada saati 10 liraya çalışıyorsun markette fasulyeyi 15 liraya alıyorsun. Kira, elektrik, su, kömür bunların toplamı zaten 3 bin lirayı geçiyor. Patronlar servetine servet katıyor işçiler evine ekmek götüremiyor. Vekillere sesleniyorum gelin bir ay bin 400 lirayla geçinin.”
20 sene önceki teknoloji ve koşullarda adeta bir modern kölelik düzeni içerisinde çalıştıklarını belirten Göneş, bu tablonun pandemiyle beraber ağırlaştığını anlatıyor:
“Pandemiden önce de itiraz ediyorduk ama pandemiyle itirazımız arttı. 500-600 personel hep iç içe çalışıyordu, iç içe yemek yiyordu. Özellikle Migros depodan giden ürünler bir sürü elden geçiyordu. Gıda bölümünde fare çok yaygındı. Taze gıda bölümünde ise kedi eksik olmuyordu. Gönderdiğimiz ürünler hijyenik bir şekilde gitmiyordu. Halkımız depoları görse Migros mağazalarından alışveriş yapmaz. Buradaki ürünlerin halka hijyenik bir şekilde gönderilmesi için baş kaldırdık. Sadece kendimiz için değil Türkiye’nin dört bir yanında ücretsiz izinde olan işçiler ve halka hijyensiz gönderilen ürünler için buradayız. Tek isteğimiz işimize geri dönmek ve Migros depoda mobbing, baskı, tacizin kalkması, deponun zeminlerinin değişmesi.”
‘DOKUZ AY BOYUNCA AİLEMİZLE KAHVALTI EDEMEDİK’
Sendikaya üye olan işçiler için başka bir cezalandırma yöntemi de sürgün. 7 yıldır Migros Şekerpınar deposunda çalışan Ümit Güler de sürgüne gönderilen işçilerden biri.
“Bana Esenyurt depoya gideceksin, orada ihtiyaç var dediler. Ama ne servis ayarladılar ne yol parası verdiler. Bizim sendikal faaliyet yürüttüğümüzü biliyorlar ama bu sebepten dolayı bizi çıkarmalarının suç olduğunu da biliyorlar. O yüzden sürgün etmek gibi farklı yöntemler deniyorlar ve tazminatımızı bırakıp kendimiz çıkalım istiyorlar. Pandemi ile birlikte gelen ücretsiz izin patron kısmına fırsat oldu. Sermaye bunu kötüye kullanmaya başladı. Hükümet bu uygulamayı belki böyle bir amaçla getirmemiştir ama büyük patronlar bunu fırsata çevirdi.”
Pandemide 1200 kişinin yapabileceği işi 600 kişiyle yapmak zorunda kaldıklarını anlatan Ümit Güler, “Dokuz ay boyunca ailemizle bir sabah kahvaltısı bile yapamadık” diyor.
“1 Mart 2020’den itibaren depoya sürekli kamyonlar geldi ve içeriye stoklama yapıldı. Biz o zaman bir şeyler olacağını anlamıştık zaten. İş yükümüz çok arttı. Kamyon geliyor, depoyu dolduruyorsun buna dair bilgin var ama buna rağmen eleman sayısını artırmıyorsun, işçileri ağır iş yüküne ve fazla mesaiye zorluyorsun. O tarihten yıl sonuna kadar sabah 08.30’dan akşam 10:30’a kadar çalıştık. Bu, yıl sonuna kadar böyle devam etti.
‘NEREDEYSE EVDEKİLERİN YÜZÜNÜ UNUTACAKTIK’
3,5 yıldır kozmetik, deterjan, kağıt gibi ürünlerin bulunduğu gıda dışı bölümünde çalışan Güler Bekler, fazla mesaiye zorlandıklarını söylüyor. “Uzun saatler mesai yaptık. Hafta sonları da çalıştık. Gelmek istemiyorum dediğimizde baskı yapıyorlardı. Kapı orada diyorlardır. Mecburen geliyorduk. Ücretsiz izne çıkarıldığımı öğrendiğimde sofra başında yemek yiyordum, o anda mesaj geldi. 1068 lirayla nasıl geçinilir? Çok zor, hiçbir şeye yetmez. Markete gittiğimiz zaman zaten bakıyoruz her şey uçmuş. Bir teneke yağ olmuş 60-70 lira. Bu ücretle geçinmek imkansız.”
Güler Bekler’in talebi de ücretsiz izne çıkarılan diğer işçilerle aynı: İşe geri dönmek ve insanca koşullarda çalışmak.
“Kazanana kadar da buradayız bir yere gitmeyeceğiz. Talebimiz işe geri alınmak, işimiz olsun. Kış ayındayız şimdi biz buradan çıksak iş de bulamayız. Çalışma saatlerimizin insanca olmasını istiyoruz, ailemizle zaman geçirelim, hafta sonları kahvaltı yapabilelim istiyoruz. Bunları çok uzun zamandır yapmıyoruz. İnsan yüzü görmüyoruz, sosyal hayatımız yok. Neredeyse evdekilerin yüzünü unutacaktık.”