Mimar Gül Köksal: Kültür biziz ve burası bize ait

Haydarpaşa ve Sirkeci garlarına yapılmak istenen projeye tepki gösteren Haydarpaşa Dayanışması’ndan mimar Gül Köksal, “Kültür biziz ve burası bize ait” dedi.

Fotoğraf: AA-Gazete Duvar
Google Haberlere Abone ol

İSTANBUL - Haydarpaşa Dayanışması üyesi, Evrensel gazetesi yazarı mimar Doç. Dr. Gül Köksal ile geçen günlerde Haydarpaşa ve Sirkeci tren garları ve arazilerinde yapılacağı duyurulan 'Boğazın Birleştirici Gücü Gar-Kültür Sanat Projesi'ne dair konuştuk.

Doçentliğini mimari koruma alanında alan Köksal, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un Sirkeci ve Haydarpaşa’ya dair söylediği “Burada tren olacak, kültür ve sanat olacak, millet bahçesi olacak” sözlerini değerlendirerek, “Burada zaten tren vardı, burası zaten kültür-sanat alanı. Dışarıdan kültür-sanat atamaya ne gerek var? Zaten kendi kültürü içeride var” diye konuştu.

‘EMEĞİN MİRAS HAKKININ DÜPEDÜZ ÜSTÜ ÇİZİLİYOR’

Kültür ve Turizm Bakanı, Haydarpaşa ve Sirkeci Garları için 'Boğazın Birleştirici Gücü Gar-Kültür Sanat Projesi'ni hayata geçirdiklerini açıkladı. Bakan yaptığı açıklamada, "Burada tren olacak, kültür ve sanat olacak, millet bahçesi olacak. Ama burada asla AVM ve otel olmayacak" dedi. Siz bu açıklamayı duyunca ne düşündünüz? Olumlu buluyor musunuz?

Bakanın Haydarpaşa ve Sirkeci Garları için icat ettiği 'eski köye yeni icat.' bu yeni işlevleri sorgulamadan önce kocaman bir neden demek isterim. Neden buralar Bakanın buyurduğu şekilde bu işlevlere sahip olsun ki? Bakan buna neye göre karar verdi? İzlediği yol, bazı uzmanları danışman olarak tespit etmek ve onlarla birlikte bu yeni işlevlere karar vermek ise, o zaman da şunu sormak isterim, neden bu uzmanlar? Bizlerin bu uzmanların seçimine dair görüş imkânı oldu mu? Burası müşterek kültürel değer. Kendisi çalışmayı uygun bulduğu kişileri seçme hakkına sahip değil ki. Halkın alana sahip çıkanların rızası var mı? Zira yıllardır bu alanın kamu yararına özgün işlevi ile yaşatılması için, adım adım işlevinin yok edilmesine, itibarsızlaştırılmasına, kullanımdan kalkmasına karşı emek veren benim de parçası olduğum Haydarpaşa Dayanışması ile bir mutabakat olmadı.

Diğer yandan burada zaten tren vardı, burası zaten kültür-sanat alanı, bu konuda iki kitap çıkardı Haydarpaşa Dayanışması. Dışarıdan kültür-sanat atamaya ne gerek var? Zaten kendi kültürü içeride var. Ayrıca kıyıda şahane bir kamusal kullanım imkânı var. 'Millet bahçesi' ne demek, 'millet' olarak zaten kullanıyorduk burayı, ne gerek var bu yeni icada? 'Boğazın Birleştirici Gücü' gibi alanı markalaştırıcı sözler sarf ediliyor ama burayı değerli kılan emekçiler, bizler gibi sahayı yaşayanlar, zaten burada kültürü oluşturuyoruz, kültür biziz ve burası bize ait. Tepeden değil, tabandan bir koruma kültürüne sahip. Gayet de birleştirici üstelik. Birleşme de tepeden olmaz zaten; karşılaşmayla, temasla ve sahadan olur.

Endüstri mirasını da var eden emekçiler halen sahada alana sahip çıkmaya çalışıyorlar. Bana göre, şu an Bakan ve danışma kurulu açıkça buranın endüstri kültürünü var eden insanlarını yok sayıp, alanı kültür endüstrisine devretmek istiyor. Ve bunu yaparken de emeğin miras hakkının düpedüz üstünü çiziyor.

‘KENT SUÇLARINI ARZU VE RIZA ÜRETEREK TOPLUMA YAYIYORLAR’

Bakanın açıklamasında dikkat çeken bir diğer nokta da proje için oluşturulan danışma kurulu. Türkiye Tasarım Vakfı'nın da adı geçiyor. Nedir bu Vakıf?

Türkiye Tasarım Vakfı (TTV) web sitesinden de görüleceği üzere sermaye gruplarının bazı akademik ve mesleki kişilerle kurduğu bir vakıf. Depremle yerle bir olan Hatay’ı tasarlıyorlar. Örneğin; orada da koruma altındaki alan Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na geçti. Yani nasıl Haydarpaşa için Ulaşım’dan Kültür’e geçiş olduysa burada da hangi bakanlık oradaki endüstrileşmenin önünü açıyorsa o şekilde geçiş yapıyorlar. Sermayenin önünü açmak için devletin kurumları arasında top paslamak gibi bir şey yani. Bunu kolaylaştırmak için de torbadan torbaya değişen yasalarla ikili hukuk düzeni inşası kuruluyor ve danışmanlar/meslek insanları vb. bu sürecin 'mimari tasarımını' yapıyorlar. Bunu da daha iyi mimarlık, daha güzel koruma vb. olarak isimlendiriyorlar. Kendileri yapmasada daha kötüsü olacağını iddia ediyorlar. Bana göre; insanı, ekosistemi görür gibi yapan ama aslında oradaki itirazları, hak mücadelelerini marjinalleştiren sürecin de mimarları.

Mimarlık, koruma yapılardan oluşmuyor ki. Bu yapıları kuran insanları, tüm canlıları görmeyen bir iş olamaz ve bu nedenle yaptıkları suç. Şöyle ki; iktidar ve sermayenin, halkın itirazlarını görmezden gelen, demokratik işlemeyen kentleşme ve koruma politikasının ürettiği kent suçlarını arzu ve rıza üreterek topluma yayıyorlar. TTV Gazze’ye de el atmış durumda, orayı da tasarlamak üzere, hem de daha dumanı tüten bir yıkımın ortasında, aynı Hatay gibi. TTV’nin çalıştığı mimar Sur’u da planlıyor. Böyle böyle üretim biçimleriyle kapitalist kentleşme politikasının sürekliliğini sağlamaya yarıyorlar.

‘DANIŞMA KURULU İLE ARAMIZDA ÇOK CİDDİ BİR YAKLAŞIM FARKI VAR’

Kurulda, Venedik Bienali'nin küratörü Prof. Dr. Luca Molinari, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Feridun Çılı , Han Tümertekin, Beral Madra gibi isimler olduğu da açıklandı. Bu isimler ve geçmişte yürüttükleri projeler bize ne anlatıyor?

Bu isimlerden örneğin Zeynep Ahunbay benim doktora tez danışmanım. İstanbul’daki endüstri mirası üzerine doktora tezimi kendisi ile yazdım. Teze YÖK, Ulusal Tez Merkezi’nden erişmek mümkün (1). Bu tezden çıkan ortak isimli bir makalemiz de var (2). Şu anki durum da bir endüstri mirası alanı olan Garlar konusunda, koruma politikası bağlamında kendisiyle farkı konumlarda olduğumuzu gösteriyor. Milliyet Sanat’taki haberde Zeynep Ahunbay, Beral Madra ve Han Tümertekin’in açıklamalarını da okudum (3). Ayrıca daha önce Ahunbay’ın Hatay için de adı geçtiğinde veya Kız Kulesi uygulamasını yine bu listede adı geçen Tümertekin ile gördüğümde de düşünmüştüm; bence bu yaklaşımları, yapma biçimlerini yüz yüze, kamuya açık ortamlarda konuşmak, tartışmak lazım. Çünkü bu çok ciddi bir yaklaşım farkı ve bunun kapalı kapılar ardında yürütülmemesi gerekiyor.

Danışman isimlerden Beral Madra ile 'Buradan Nereye' isimli forumlarda denk düşmüştük ve tam da benim eleştirdiğim böyle şeyleri ifade etmişti, çok da heyecanlıydı. Ama şimdi karşı karşıya isek bu projede, bunu da konuşmak isterim. 'Buradan Nereye Forumu' şimdilerde 'Müşterek Kültür' üzerine bir kampanya başlattı. Mesela, orada Haliç gibi Haydarpaşa da konu ediliyor. Neden bunları yüz yüze konuşmayalım derim mesela. Mimarlar Odası da Haydarpaşa Dayanışması içinde, onların da görüşünü merak ediyorum mesleki etik açısından. Zira burada bir etik açılımına da ihtiyaç var; nedir, ne değildir vb.

‘BİR KÜLTÜREL MİRASIN MİRAS ENDÜSTRİSİNE DÖNÜŞÜMÜ PROJESİ’

Haydarpaşa'nın Galaport benzeri bir yapıya dönüştürülmek istendiği konuşuluyor. Galataport'ta ne olmuştu? Neden Haydarpaşa'da da benzer süreçlerin yaşanmasından endişe ediliyor?

Bu da bana göre, Galataport gibi, bir kültürel mirasın / endüstri mirasının, miras endüstrisine dönüşümü projesi. Haliç Port / Tersane İstanbul da öyle ki Galataport gibi Haliç Port için de mücadele ettik, ediyoruz. Haliç Dayanışması kurucularından ve aktif üyelerinden birisiyim. Demek ki benim gibi 'uzmanlarla', Kültür Bakanlığı’nın uzmanları arasındaki politik fark bizi sürekli karşı karşıya getiriyor.

Bu projelerin birbirlerinden bazı farkları var tabi ki, imara açılan kısımları, yeni inşalar, tarihi yapılara muamele vb. Gibi. Ancak özünde şu var; hepsi kamuoyuna kapalı yöntemlerle, projelere karşı davalar açılmasına rağmen, hukuku; zaman aşımı ve yasalara müdahale ile atlatarak, karar süreçlerine tabanı katmayarak ve tepeden inme yollarla yapılmak isteniliyor. Zaten şöyle oluyor bir süre sonra; iyi mimarlık/iyi koruma yapmak üzere bu projelerde görev alanlar kişiler, süreç istedikleri gibi gitmeyince projelerden çekiliyorlar ama sahada olan olmuş oluyor ve maalesef kendileri de hesap soramıyorlar, ya da aynı projeden şikayetçi pozisyona düşüyorlar. Gömlek düğmeleri baştan yanlış ilikleniyor ve sonra çözmeden düzelme olmuyor. Yani kök sorunu konuşmadan sistemsel yara bandı ile iş gitmiyor.

Son olarak Haydarpaşa’nın İstanbul’un kent hafızasındaki yerini anlayabilmek için Haydarpaşa Dayanışması tarafından hazırlanan 'Haydarpaşa Kitabı: Kent, Mekan, Mücadele' isimli kitabı ve tabii ki 'Kent ve Demiryolu' web sayfasına bakılabilir. Ayça Yüksel’in 'Herkese Ait Bir Mekân' makalesi’ne de (4)…

Çokça yazdık, yazacağız da belli ki. Haydarpaşa Dayanışması bu sürece dair eylemler planlıyor. Her Pazar eylem var ve bu Pazar 668. Eylem haftası olacak! Sosyal medyadan takip edilmesini ve yaygınlaştırılmasını öneririm.

Dipnotlar:

1. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/

2. http://itudergi.itu.edu.tr/index.php/itudergisi_a/article/view/891 

3. https://www.milliyetsanat.com/haberler/diger/haydarpasa-kultur-sanat-merkezi-olacak/17410 

4. https://kultursanat.kadikoy.bel.tr/tr/yayinlar/haydarpasa-kitabi-16-11-21, http://kentvedemiryolu.com,  https://www.academia.edu/42097561/_Herkese_Ait_Bir_Mekân_Haydarpaşa, https://x.com/haydarpasadayan?lang=en&mx=2