Minare gölgesinde ve savaşta futbol
Başkanı olduğu kulübün stadında öldürülen mafya babası, adını minareye veren oligark ve ABD seçim kampanyasının mimarı. Chelsea’nin Mudrik transferi 30 yılın, dört ülkenin ve iki kulübün hikayesinden derin izler var…
Şahtar Donetsk’in 22 yaşındaki Ukraynalı kanat oyuncusu Mihaylo Mudrik 70 milyon euro peşin + 30 milyon euro bonus karşılığında Chelsea’ye transfer oldu. Oyuncunun gerçek değeri, Premier Lig seviyesinde olup olmadığı gibi sorular bir yana, Mudrik transferinin arka planında Ukrayna’nın, Donetsk’in ve bazı şüpheli karakterlerin çalkantılı tarihi var…
MİNARE GÖLGESİ VE DONETSK MEZBAHALARI
Rinat Ahmetov özel biri olmalı; ne de olsa bir minareye adı verilmiş birine her gün rastlamıyoruz. Aynı anda futbol kulübü sahibi, dünyanın en zengin bilmem kaçıncı insanı, suikastle öldürülmüş bir mafya babasının sağ kolu olması ve bugünlerde hayırsever ve vatansever eylemleriyle tanınması da kulağa tuhaf geliyor. “İyi de bunların futbolla ne ilgisi var?” diyeceksiniz. Bakalım.
15 Ekim 1995 günü Şahtar Stadyumu’nda bir bomba patladı. Saldırının hedefi kulübün sahibi ve bölgenin en dayı kabadayısı Ahat Bragin’di. Kariyerine Doğu Ukrayna’da, Donetsk çarşısında kasaplık yaparak başlayan Bragin zaman içinde yükselmiş, Sovyetlerin dağıldığı dönemde önce kentte dolaşan paranın, ardından bölgedeki enerji sektörünün hâkimi olmuştu. “Yunan Alik” namıyla tanınan Ahat Bragin söz konusu saldırıda beş korumasıyla birlikte hayatını kaybetti. 1999’da Donetsk’te hizmete açılan yapıya, merhumun onuruna Ahat Camii adı verildi. Başlangıçta tek minareli olarak planlanan caminin ikinci minaresini finanse eden Ahmetov da isimden nasibini aldı. Mihaylo Mudrik’in doğmasına daha iki yıl vardı.
Bragin ölünce işlerin büyük bölümünü ve Şahtar Donetsk’i Ahmetov devraldı. Ustası gibi o da Volga Tatarı bir Müslüman’dı. Servetini ticaretten ve riskli yatırımlardan kazandığını söylese de organize suç örgütleriyle bağlantısı hala tartışmalı. Ukrayna’daki çelik fabrikalarının ve kömür madenlerinin yarısına yakınının sahibi oldu. Gayrimenkul ve medya sektörlerine el attı. Şahtar’a yaptığı yatırımlar 2000 yılında kulüp tarihinin ilk lig şampiyonluğunu getirdi.
Üç yıl sonra dost ve kardeş Rusya’dan haber geldi: Tıpkı Bragin ve Ahmetov gibi Sovyetler sonrası enerji oligarklarından biri olan Roman Abramoviç, Chelsea’yi satın alarak futbol dünyasındaki ilk büyük yabancı sahip olmuştu. Hatta ABD’nin bile aklına girmişti. O güne dek futbolla arasına limoni olan Amerikalılar Premier Lig’de yatırım fırsatı kovalamaya başladı. Sarı saçlı küçük Mudrik henüz iki yaşındaydı ve her iki ayağını kullanan çok hızlı bir sol açık olacağını kimse bilmiyordu.
Madenci çocuğu Ahmetov içinse bir gereklilik hasıl olmuştu: İşler büyüyünce hem nüfuzunuzu artırmak hem de dokunulmazlık zırhına bürünmek için siyasete girmek lazım gelir. Ukrayna’daki ayrılıkçı ve Rusya yanlısı Bölgeler Partisi’nin kurucularından oldu ve Başbakan Viktor Yanukoviç’e devlet başkanı seçilmesi için arka çıktı. 2004’teki seçimlerin ilk sonucuna göre Yanukoviç kazansa da halk neticeyi kabul etmedi. Turuncu Devrim olarak bilinen protestolar sonunda seçim tekrarlandı ve Yanukoviç kaybetti. Ancak turuncu renkli Şahtar’ın sahibi Ahmetov 2006 yılında milletvekili olmayı başardı.
Abramoviç de hızlı öğreniyordu. Chelsea Premier Lig’de hakimiyet kurdu. Moskova’daki 2008 Şampiyonlar Ligi finalini kaybetseler de kıtanın ağa babalarından olmuşlardı. 2009 ise Şahtar’ın altın yılıydı. Kulüp hem Bragin’in öldürüldüğü eski stattan bugünkü Donbass Arena’ya taşındı hem de Kadıköy’de oynanan final sonunda UEFA Kupası’nı müzesine götürdü. Zaferin Alman Werder Bremen’e karşı gelmiş olması Rus yanlılarının damağında hoş bir tat bıraktı.
2010’da Yanukoviç yine Ahmetov’un desteği, ayrıca Amerikalı lobici ve siyaset danışmanı Paul Manafort’un çabalarıyla Ukrayna Devlet Başkanı oldu. 2013’e gelindiğinde dünyanın en zengin 39. insanı olan Ahmetov tutulmuyordu. Chelsea de kemale ermişti. 2012’de Şampiyonlar Ligi finalini Münih’te Bayern’e karşı kazandılar. Abramoviç İngiltere’de sayısız maddi manevi ilişki kurarak kabul görmüş, kendine yer edinmişti. Ahmetov da Londra’nın en pahalı gayrimenkullerini satın alıyor, bir yandan Putin yandaşı olarak Doğu siyasetinin inceliklerini sahneye koyarken diğer yandan parasıyla Batı’dan itibar devşiriyordu. Böyle etkileşimler somut meyveler verir: Ukrayna, Polonya ile birlikte Euro 2012’yi düzenledi. Willian, Fernandinho, Elano gibi yıldızlar ciddi rakamlar karşılığında Şahtar’dan Premier Lig’e gitti. İlkokulu bitiren Mudrik, Metalisk Harkiv altyapısında rüzgar gibi esiyordu.
YENİ UKRAYNALI AHMETOV
Tarihte hikayeler genellikle tozpembe bitmez çünkü illa biri şirazeden çıkar. Vladimir Putin de her fani – ve megaloman siyasetçi – gibi fazla güçten zehirlendi. 2013 sonunda Devlet Başkanı Yanukoviç Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşmasını imzalamayınca Ukrayna’da yine gösteriler başladı. Olay isyana dönüştü ve Ahmetov’un beslediği, Putin’in kolladığı Yanukoviç Rusya’ya kaçtı. Donetsk şehrinin de içinde bulunduğu Donbas bölgesinde Rus kökenli Ukraynalılar yeni hükümete karşı ayaklandı. Putin fırsatı kaçırmadı; Kırım’ı ilhak etti. İsyancılar 2014’te Ukrayna’dan ayrılarak Rusya dostu Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini ilan etti. O güne kadar Rus yanlılığıyla meşhur Ahmetov’un ilişki durumu karışıktı çünkü malvarlığının ciddi bir bölümü yeni yerel cumhuriyet tarafından kamulaştırıldı. Forbes verilerine göre 2013’te 15.4 milyar dolar olan serveti iki sene içinde 6.7 milyara, ertesi yıl ise 3.4 milyara geriledi.
Öte yandan 2014’te Donetsk’te yerel ayrılıkçı kuvvetler ile Ukrayna devleti arasındaki çatışmalar sırasında Ukrayna ordusunun top mermisi Ahat Camii’ne isabet ederek hasara yol açmıştı. Şahtar da savaştan yara aldı: Donetsk’i mecburen terk ederek Ukrayna devletinin hakimiyetindeki topraklara sığındı ve maçlarını batıdaki Lviv’de oynamaya başladı. Sünni Ahmetov memleketinde yaşananlara rağmen gerçek bir Ukraynalı olmak üzereydi. Ortodoks Hıristiyan Mihaylo Mudrik de Harkiv’den ayrılmış, Dnipro akademisine geçmişti. 13 yaşındaydı ve geleceği parlak görünüyordu.
Amerikan demokrasisi de kurtlanmaya başlamıştı. Popülist Cumhuriyetçilerin en popülisti Donald Trump 2017’deki başkanlık seçimlerinde adaylığını koydu. Kampanyayı yöneten isim, Yanukoviç’in Ukrayna Devlet Başkanı olmasında büyük payı olan Paul Manafort’tu. Trump’ı başkan yaptırdılar.
TOPYEKUN SAVAŞ
Dünyanın Doğu Ukrayna’daki gelişmelere tepkisi sınırlı kalmış, hatta işgal devam ederken Rusya’nın 2018 Dünya Kupası’nı düzenlemesinde beis görülmemişti. Ancak Putin geçen yıl şubat ayında niyeti ve kafayı bozup Ukrayna diye bir ülke olmadığını, o toprakların zaten Rusya’ya ait olduğunu iddia ederek topyekun savaş ilan edince tepki büyük oldu. Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarına tabi olan isimlerden biri de Abramoviç’ti. Batılılar yirmi yıldır besledikleri, alışveriş yaptıkları, ticari ortak saydıkları Abramoviç’in Putin yandaşı bir oligark olduğunu fark ediverince ünlü milyarderi “Kremlin’le yakın ilişkisinden dolayı” Chelsea’yi satmaya zorladı.
Popüler bir Premier Lig kulübüyseniz talip bulmak zor değil. Chelsea’yi de ne oligarklar, ne petrolcüler istedi. Ama demokrat Amerikalılarda karar kılındı. Şimdi başta Amerikalı Todd Boehly önderliğindeki konsorsiyum var. Üstelik sözde değil özde Demokratlar. İkinci ortak İsviçreli Hansjörg Wyss, Trump’tan illallah eden Amerika’da mevcut Başkan Joe Biden’ın seçim kampanyası için maddi manevi destek sağlamış biri. Şahtar da maçlarını artık Harkiv’de oynuyor. Zaman zaman Kiev’e gittikleri de oldu. Mudrik ise 2016’da Şahtar genç takımına geldi; A takıma yükseldiğinden beri özellikle patlayıcı gücü ve Avrupa kupalarındaki performansıyla Batılı devlerin dikkatini çekiyordu.
GARP CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK
Gerçi görünüşe bakılırsa Mudrik’in gönlü – Arsenal’ın güçlü sezonu ve Chelsea’de yeni yönetimin acemiliği sebebiyle – Londra’nın kırmızı tarafından yanaydı. Topçular’a imza atması an meselesiyken Chelsea yöneticileri soluğu Şahtar’ın kamp yaptığı Antalya’da aldı. Hızlı bir pazarlığın ardından Mudrik’i kaptılar.
Oyuncu imza törenine alışılmadık biçimde, Ukrayna bayrağına sarılarak çıktı. Kontrat süresi de alışılmadık: Sekiz buçuk yıl. Esas bombayı patlatan ise Ahmetov oldu ve Mudrik için ödenen 100 milyon euro bonservisin 25 milyonunu Ukrayna ordusuna ve asker ailelerine bağışlayacağını açıkladı. Ülkesi için direnenlere sonsuza dek borçlu olacaklarını söyleyen Ahmetov ihtiyaç sahiplerine ulaşacaklarını belirtti. Ukrayna’ya yaptıkları askeri yardımlardan dolayı medeni dünyaya, yani Batı’ya şükranlarını sundu.
Kulüp sahipleri daha önce de milliyet motivasyonlu fahiş transferler yaptı. Abramoviç’in Chelsea’deki ilk icraatlarından biri Rus Aleksey Smertin’i o gün için epey yüksek bir bedelle, 5 buçuk milyon euro karşılığında Maviler’e getirmek olmuş, o seviyede olmadığı görülen Smertin hemen kiralanmıştı.
Ancak bu sefer jeopolitik faktörler biraz daha karmaşık. Chelsea bir bakıma yıllarca Abramoviç’in – ve Putin’in – itibarını aklamanın diyetini ödemiş oldu. Bunun gezegeni kurtarmakta ve her yere demokrasi götürmekte ustalaşmış Amerikalılar tarafından yapılması da dünyanın ahvaline uygun düştü.
Miktarlar ise önemsiz. Çünkü nasıl olsa para bitmiyor, nereden geldiğini soran da yok. Maviler müsrifliğe devam ediyor. Avrupa genelinde kış transfer döneminin kapanmasına 10 gün kala Serie A, La Liga, Bundesliga ve Ligue 1’de harcanan toplam bonservis bedeli 53 milyon euro olurken Chelsea tek başına 200 milyon euro’dan fazla harcadı. Şahtar ise kasasını doldurdu ama savaş yüzünden yüksek profilli oyuncular getiremiyor.
Mudrik 22 yaşında yetenekli bir oyuncu. Yakışıklı olması da imaj açısından muhakkak artı getiriyor. Ama gerçek değeri muhtemelen 30-40 milyon euro bandında. Bonservisinin ne kadar abartılı olduğunu maaşından anlamak mümkün. 100 milyon euro’luk bir yıldız için haftalık 97 bin pound epey düşük bir ücret. Örneğin Chelsea’nin rotasyon oyuncularından Callum Hodson-Odoi haftada 120 bin pound, Ruben Loftus-Cheek 150 bin pound kazanıyor.
Bu arada olan Ahat Camii’ne oldu. Birkaç ay önce yine Ukrayna ordusundan gelen top mermilerine maruz kaldı. Bu kez Ahmetov da adının verildiği minareye saldıranların tarafında. Ya da ülkesini savunarak Putin’e karşı muazzam bir direniş gösterenlerin tarafında. Siyasetin rüzgarı nereden eserse kulüp sahipleri de oraya savruluyor.
Ve son durum: Putin’in başlattığı saçma sapan savaşta insanlar ölmeye devam ediyor. ABD ve diğer Batı ülkeleri Rusya’yı Ukrayna ile barışa ikna edemezse veya yaptırımları kaldırmazsa Putin doğalgaz musluğunu açmayacak ve İngilizler kışı donarak geçirecek. Gerçi tamamen çaresiz değiller: Muhtaç oldukları gaz Newcastle United’ın sahibi Suudilerin depolarında mevcut.
“İyi de bütün bunların futbolla ne ilgisi var?” diyeceksiniz. Keşke haklı olsaydınız…