Misafire eylem gezdirmek
Belediyeleri bir rant kapısı gibi gören ve yüreklerinde zerre memleket sevgisi taşımayan vicdansızlar, kayyımdan bir iki maaş alan torpilli vasıfsızlar... hepsi kayyımı bekliyorlar. Seçme ve seçilme hakkını savunanlar ise belediyeye kayyım atanmasın diye nöbet tutuyor gece yarısına kadar.
Hariciyeden istifa etme kabiliyet ve cesaretini göstermiş Aydın Selcen'le Şeyh Said Meydanı'ndaki Hürriyet Çay Ocağı'nda oturuyorduk. Az önce hem hariciyede görev aldığı yıllara ait deneyim ve hatıralarını anlatmıştı hem de Kürt siyaseti üzerinden güncel meseleler hakkındaki fikirlerini paylaşmıştı DİSA'da. Konu hakkında hassasiyet sahibi ve hatta siyaset üreten siyasetçi ve akademisyenlerle demokratik bir ortamda münazara icra edilmişti. Nezih bir ortamdaydık.
Şimdi, meydandaki insanlara bakarak, bıraktığımız yerden aynı meseleleri konuşmaya devam ediyorduk.
Vakti kerahate kadar hariciyeci misafirin kurside oturmayı ve kaçak çaydan içmeyi hiç yadırgamıyor olması, ev sahibi olarak içimi rahatlatıyordu.
Yoksa hava bütün gün kapalı olmasına rağmen bir tek yağmur damlası düşmemiş, şehri serinletmemişti. "Yağmuru da getirirsin diye ummuştum" diye latife yaptım. "Yağmur sıkıntısını getirdim" diye karşılık verdi.
Çay ocağı yükünü almıştı. Çoğu Suriyeli dilenciler aralıksız masaların arasında dolanıyordu. İleride bir adam seyyar dönme dolabı çeviriyordu. Burcun üstünde güvercinler uçuyordu. Meydanda akşamüstünün kalabalığı vardı. Her şey olması gerektiği gibiydi.
*
Megafondan duyulan kadın sesini, memleketin ahvali üzerine kafa patlatırken duyduk. Pek satıcı sesine benzemiyordu. Ortada eylem haline dair bir emare mevcut değildi ve zaten meydanda bir polis ablukası da gözükmüyordu.
"Ses bize doğru yaklaşıyor" dedi misafir. Sonunda elinde megafon taşıyan kadını gördük. Biraz daha yaklaşınca DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya'yı tanıdım. Kaya, Diyarbakır halkını Büyükşehir Belediyesi'nin önünde gerçekleştirdikleri nöbet eylemine davet ediyordu.
Belediyenin önündeki nöbet eylemini hiç bilmeyenler ve unutanlar için birkaç cümle ile hatırlatmak gerekirse: Hakkari Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış 3 Haziran'da Van'da gözaltına alındı. Hakkari polisi belediyeyi ablukaya aldı ve kısa zaman sonra Hakkari Belediyesine valinin kayyım olarak atandığı duyuruldu. DEM Parti bu durumu protesto etmek amacıyla belediye binalarının önünde nöbet tutmaya başladı.
Adalet Kaya, elinde megafon, Diyarbakırlıları bu nöbet eylemine çağırıyordu.
Meydandan geçenler durup baktı, söylenenleri anlamaya çalıştı ve birkaç kişi Kaya'yı alkışladı. Çay ocağında oturanlar kayıtsız izledi. Bir süre sonra polisler belirdi. Ancak telaşsız hallerinden müdahale etmek gibi bir niyetlerinin olmadığı seziliyordu. Eylemini tamamlayan Adalet Kaya, yanındaki birkaç kişiyle ara sokağa yöneldiler ve gözden kayboldular. Meydandaki insan trafiği normal seyrine döndü.
*
"Adalet Kaya korsan eylem yaptı" dedim gülümseyerek. Galiba polis bile beklemiyordu bu eylem biçimini.
Aydın Selcen, "Ama bir hareket yaratmadı" dedi. Doğru söylüyordu. Ne çay ocağında oturanlarda ne de meydandaki insanlarda bir heyecan görünmüyordu. Ama, tecrübeyle sabit şöyle bir şey vardı: Diyarbakır ağır ve mağrur susar ve son sözünü söylediğinde lafı gediğine sokar. Yani zamanı gelince, kimsenin çağrısını beklemeden, Diyarbakırlılar kendiliğinden giderler belediyenin önüne.
*
Adalet Kaya'nın yaptığı "korsan eylemin" benzeri, değişik gerekçelerle dünyanın pek çok yerinde defalarca yapılmıştır. Ancak kuvvetle muhtemel, dünyanın hiçbir yerinde belediyelere kayyım atanmasın diye bu tarz bir eylem yapılmamıştır. Bu da iktidar sayesinde Diyarbakır'a nasip oldu.
Neden iktidar sayesinde? Çünkü seçimden önce, "Belediyeyi DEM Partili adaylar kazanırsa kayyım atanacak" söylentisi bilinçli olarak yayıldı. İktidarın kayyım atamak hevesinin nedenlerini bir yana bırakalım. Kayyım uygulamasından nemalanan bir kesim oluştu ve seçimden sonra belediyelere kayyım atansın diye ellerini ovuşturarak bu söylentiye devam ettiler.
Hakkari Belediyesi'ne kayyım atanınca, demokrasiden nasibini almamış bu güruh, "Sıra bizim belediyeye de geliyor" diye sevinç naraları attılar. Belediyeleri bir rant kapısı gibi gören ve yüreklerinde zerre memleket sevgisi taşımayan vicdansızlar, kayyımdan bir iki maaş alan torpilli vasıfsızlar... hepsi kayyımı bekliyorlar. Seçme ve seçilme hakkını savunanlar ise belediyeye kayyım atanmasın diye nöbet tutuyor gece yarısına kadar.
*
Büyükşehir Belediyesinin önünde halka şeklinde dizilmiş plastik sandalyelerde seçilmişler ile seçenler oturuyordu. "Gidip bakalım" demiştim misafire, Diyarbakır'a gelmişken eylem de görsün diye. Ama böyle sessiz bir eylem beklemiyordum doğrusu. Misafir, "Görüntü taziye evi gibi" dedi. Doğru söylüyordu. Manzara insanın içini karartıyordu. Bir teslimiyet hali yoksa bile ortada, bir durumu kabullenmişlik hali vardı. Halbuki direniş dediğin daha coşkulu da sergilenebilirdi. Bunun üzerine konuştuk biraz. İkimiz de profesyonel eylemciler değildik nihayetinde ve bunu, bu konuda daha yaratıcı olanlara bıraktık.
Belediye, malum, polis ablukasındaydı. Yanımda misafir vardı ve bir arıza ihtimalini gözetiyordum çaktırmadan. Ne olur ne olmaz, oyalanmadan ayrıldık belediyenin önünden.
*
Bir gün sonra Ofis semtinden belediyenin önüne kadar son yılların en büyük kalabalığı, polis barikatını aşarak yürüdü. Bir gün önce umutsuz, bezgin, kayıtsız görünen Diyarbakırlılar, iradelerine sahip çıktıklarını belediyenin önünde halay çekerek güçlü bir şekilde gösterdiler.
Misafir, sabah mesajla bildirmişti İstanbul'da olduğunu. Haliyle, çok istesem de, göremedi bu manzarayı. Bu dert değil.
Dert, öbür yakanın bu yakadan doğru dürüst hiç haberi olmuyor, değil mi? Yoksa 2016'da ve 2019'da seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanmasına itiraz eder, "Yıl olmuş 2024, bir halkı, iradene kayyım atarım, diye tehdit etmek ayıpla iştigaldir" diyerek gelir belediyenin önünde "kayyım nöbeti" tutardı, değil mi?
Mesela Türkiye Belediyeler Birliği'nin çiçeği burnunda başkanı Ekrem İmamoğlu bir gün nöbet tutsa Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin önünde, fena mı olur?