Mitchell'den ilk bilim kurgu öyküleri
Bilim kurgu edebiyatının ilk örneklerini vermiş yazarlardan biri olan Edward Page Mitchell'ın 'Geri Giden Saat' romanı, Doğaç Yavuz çevirisiyle İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.
Nilgün Taylan
1852 yılında doğan Edward Page Mitchell, gazeteciliğin yanında yazarlık da yapmış biri ancak onun bu yönü nedense geri planda kalmıştır. Bilim kurgu tarihçisi Sam Moskowitz’in özenli araştırmalarının ardından yeniden ortaya çıkan, geç kalınmış kıymeti kendisine verilen Mitchell, başta türün hayranları olmak üzere herkesi etkilemeye devam ediyor çünkü Mitchell yazdıklarıyla bilim kurgu edebiyatının ilk örneklerini vermiş bir yazardır.
Mitchell’in çocukluğu Amerikan İç Savaşı’nın yoğunluklu yaşandığı yıllarda geçti. Zaten kendisinin The Bath Times’da, 14 yaşındayken yayınlanan ilk yazıları da bu ayaklanmayı anlatan çeşitli anılardan oluşuyordu.
1872 yılında talihsiz bir kaza geçirdi. Bir tren yolculuğu esnasında, trenin motorundan fırlayan bir köz camı kırıp Mitchell’in sol gözüne isabet etti. Zamanla sağ gözü de görme yeteneğini kaybedince tamamen kör oldu. Doktorların uğraşı sonucu sağ gözü açıldı ama diğer gözü kurtarılamadı.
Devam eden hayatında sıradan bir gazeteciyken zamanla baş editör olarak görev aldı. Gazetelere yazdığı öyküler büyük etki yaratıyordu. O zamana kadar pek işlenmemiş, pek kimsenin üzerine düşünmediği konuları seçerek ışınlanma, android, görünmezlik, zamanda yolculuk, sonsuz hız, zihin transferi gibi pek çok başlığı işleyerek alışılmışın dışında öyküler kaleme aldı.
1927 yılında dünyaya veda eden Mitchell’in Türkçeye çevrilmiş üç kitabı var. Bunların en yenisi olan 'Geri Giden Saat' geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. İthaki Yayınları etiketine sahip olan bu öykü kitabını Doğaç Yavuz çevirdi.
BİR KOMEDİ MALZEMESİ OLARAK BİLİM KURGU
'Geri Giden Saat', toplamda 9 öyküden oluşuyor. Kitabın ilk öyküsü olan Takipomp’a baktığımızda, karşımıza sonsuz hız hesaplamaları, dünyanın merkeziyle yüzeyi arasındaki sonsuz düşme hali ve tabii bir de android çıkar. Aslında bütün bunlar tek bir kişinin, Rivarol’un uğraşlarıdır. Rivarol, çılgın olduğu kadar komik bir gençtir. Temel giderlerini karşılayabilmek için bir misafirlerine karşı bir mekanizma kurmuştur. Evine gelip koltuğuna oturan misafir, kurulan tertibat tarafından esir alınır örneğin, birkaç bozukluk atıp makineyi yeniden çalıştırana kadar kurtulamaz üstelik. Ayrıca alacaklılardan kaçmak için de merdivenlere bir düzenek kurmuştur. Alacaklının her adımı, kendisinin boyu, kilosu gibi özelliklerle kimliğini açık eder. Rivarol da gelenin kim olduğunu anlayıp ona göre önlemini alır.
Çok zeki bir genç olan Rivarol, bir matematikçinin kızına âşık olan arkadaşı Bay Furnace’a yardım ederek, dahası arkadaşının matematik zekasına katkı sunarak, inatçı babayı, iki gencin arasından söküp alır. Öykünün temel çatışmasını da bu gerilim oluşturur.
Mitchell’in öykülerinde öne çıkan şeylerden biri de, onun bilim kurgusal öğelerini ağırlıklı olarak komedi malzemesi şeklinde kullanmasında yatar. Bunun en güzel örneklerini de Doktor Dummkopf’un yer aldığı öyküler oluşturur.
Doktor Dummkopf, alışılmışın dışında bir bilim insanıdır. O kadar tuhaf deneyler yapar ve bunlardan o kadar enteresan sonuçlar umar ki, ister istemez dikkatleri üzerine çeker. Örneğin korkunun ve hatta kokunun fotoğrafını çekmeye çalışır. İnsanların evlerinde rahat rahat opera dinleyebilmeleri için sesi şişeleyip satmaya çalışır. Ancak en önem verdiği deney ise insanların ruhlarını görebilmeye yarayan ruh spektroskobudur. Doktor Dummkopf bu sayede adaletin kusursuz işleyeceğini, eşlerin birbirine tamamen itimat edeceğini, yalan haberler yapılmayacağını düşünür ve bütün dünyada yalansız bir düzenin kurulmasını amaçlar.
Bir diğer öyküde ise Doktor Dummkopf kendi üzerinde yaptığı bir deney sonucu bedenini kaybeder, sadece kafası kalır. Telefonun sesi iletmesinden yola çıkan doktor, insanların da bu sayede ışınlanabileceğini düşünerek çalışmalara başlamıştır ancak aküyü çalıştıran sülfürik asidi yenilemeyi unuttuğu için yeniden birleşme esnasında, başı hariç her yeri kaybolur. Onu bulan, komediye hevesli bir tıp öğrencisi ise Doktor Dummkopf’un kafasının, eski devirde, kafası giyotinle kesilmiş bir katile ait olduğunu söyleyerek onu müzeye bağışlar.
GAZETECİLİĞİN FARKI
Bir başka çılgın doktor vakası da Ruh Değişimi adlı öyküde kendini gösterir. Doktor Harwood hipnotizma alanında oldukça yetkin bir insandır. Günün birinde iki akıl hastasıyla karşılaşır: Kendini araba tamircisi olarak gören bir prens ve kendini prens olarak gören bir araba tamircisi.
Doktor Harwood bu ikiliyi yan yana getirdiğinde, tedaviyi desteklemek için hastaların batıl inançlarından faydalanmaya karar verir. Seans esnasında birden ortaya çıkan gizemli bir adamın yaptığı büyüler sonucunda ruh değişimi yaşandığını ve hastaların sağlıklarına kavuştuğunu iddia eder. Pek tabii bu Doktor Harwood’un küçük sırrıdır.
Mitchell’in öykülerindeki bilim kurgusal örnekler, komedi malzemesi olarak kullanıldığı gibi, günlük hayatı kolaylaştırmayı da amaçlar ve bu haliyle hinlik, açıkgözlük gibi özelliklerin sonucunda ortaya çıkarlar. 19. yüzyıl biliminin/icatlarının insan hayatına olan etkisini düşündüğümüzde, bu durum daha anlaşılır olur.
Mitchell’in öykülerinde gazeteciliğinin de katkısını açık şekilde hissederiz. Öyküler bir tanıklık içerirmiş gibi, bir gazetecinin kaleminden çıkan haber gibi bir havaya bürünür zaman zaman. Bu gibi durumlarda gerek öykü kişileri, gerek yaşanan “tuhaf” olay belli bir merak içerisinde ve gerçekliğini yavaş yavaş açıklayan bir durum şeklinde verilir.
'Geri Giden Saat', sadece bilim kurgu meraklıları için değil, dünya edebiyat tarihi açısından da önemli kitaplardan biridir. Dahası Mitchell böyle bir yazardır. Şimdilerde ayıla bayıla okuyup izlediğimiz bilim kurgu kitaplarını, filmlerini düşününce, tüm bunların kaynağına bakmak hepimizin ufkunu açabilir.