Mithat Sancar açıkladı: HDP'ye haşere benzetmesi uluslararası mahkemelere taşınacak
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “HDP kapatılmalı” çağrısını iktidarın düşen oylarıyla ilişkilendirerek “Kaybediyor olmanın farkına varma paniği ve telaşı” diye değerlendirdi. Sancar, MHP'li Semih Yalçın’ın “HDP/PKK, itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsü” sözünün de Ruanda'daki katliamda 'soykırım tahrik ve teşvik' suçu olarak cezalandırılan sözleri hatırlattığını belirtti ve uluslararası mahkemelere başvuracaklarını açıkladı.
ANKARA - HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “HDP'nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalı” sözlerini iktidarın düşen oylarıyla ilişkilendirdi, “Bu iktidar ayakta kalabilmek için en tehlikeli oyunlara bile başvurmayı göze almış durumda. Kaybediyorlar, kaybettiklerini görüyorlar” dedi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın “HDP/PKK itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsü” sözlerini yakın tarihin en büyük soykırımı Ruanda’da yaşanan katliam örneğiyle değerlendiren Sancar bu sözleri ulusal ve uluslararası mahkemelere taşıyacaklarını söyledi. Ayrıca “uluslararası hukukta insanlığa karşı suç tipi” dahilinde değerlendirilen bu ifadelerin çıkarılması için Twitter’a da başvuru yapılacak.
Mithat Sancar Meclis’te aralarında Gazete Duvar’ın da olduğu bir grup gazetecinin gündemdeki son gelişmelere dair şu değerlendirmeleri yaptı:
AKP İYİ, MHP KÖTÜ YAKLAŞIMI DOĞRU DEĞİL: Cumhurbaşkanının reformdan söz etmeye başlamasından bu yana MHP bu tür çıkışlar yapıyor. Genel kanı, iktidar ortakları arasında bu konuda bir mutabakatın, görüş birliğinin olmadığıdır. Ancak ben, bu meseleyi, “bir taraf reform istiyor, diğer taraf bunu bozmaya çalışıyor” basitliğine sıkıştırmanın doğru olmadığı kanısındayım. Gelişmeleri izlemeden ve belli sonuçlar ortaya çıkmadan bu tür yorumlar yapmak, siyaseti fazla yüzeysel ele almak anlamına gelir. Bahçeli’nin tweetlerinde hem bize yönelik hem de muhalefetin diğer partilerine, özellikle CHP’ye yönelik, bir yandan da kendi ortağına yönelik mesajları var. Bir gün önce Cumhurbaşkanı’nın da CHP’ye çok ağır sözleri var. Dolayısıyla bu ikisinin birbirinden geri kalır yanı yok. O nedenle AKP iyi, MHP kötü gibi bir değerlendirmeyi esas almak dinamikleri biraz dar değerlendirmek gibi bir yanlışa götürebilir.
HER İKİ PARTİ DE DÜZENLİ OY KAYBEDİYOR: Mesele iktidarın bir bütün olarak büyük bir sıkıntı, sorun yaşıyor olmasıdır. Bu sorunların temelinde iktidar blokunu oluşturan her iki partinin de düzenli oy kaybettiği gerçeği geliyor. Toplumsal rıza ve onay kaybının giderek hızlanması yer alıyor. Ancak bir yandan da iktidar bloku bu sıkışmışlığı aşmak için bir şeyler yapma ihtiyacı da hissediyor. O nedenle reform gibi bir meseleyi ortaya attılar. Öte yandan bütçe görüşmeleri başladığından bu yana iktidarın Genel Kurul’da bir bütün olarak ne kadar aciz durumda kaldığı da görüldü. Bu bütçenin aslında bir rant, savaş, saray bütçesi olduğu ortaya çıktı. İktidar sözcüleri hiçbir makul soruya tek bir cevap veremiyor. MHP kendini, bu ekonomik çöküşün, bu derin toplumsal krizin sorumlusu olarak gösterilmekten kurtarmaya çalışıyor. O nedenle özellikle bu derin ekonomik, toplumsal, siyasal krizle ilgili söz söylemekten kaçınıyor.
MORAL ÜSTÜNLÜK MUHALEFETTE: Bence bütün muhalefet partileri etkili bir çalışma yürütüyorlar. Genel Kurul'da arkadaşlarımız çok iyi hazırlanmışlar, diğer partilerde de aynı şekilde iyi bir hazırlık olduğunu görüyoruz. Genel Kurul'a girdiğinizde moral üstünlüğünün çok açık ara muhalefette olduğu görülüyor. Bir; toplumsal onay kaybı var. İki; bütün alanlarda bir moral çöküş yaşanıyor. Üç; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini savunabilecekleri herhangi bir inandırıcı gerekçe veya cevap üretemiyorlar. Geriye bir tek şey kalıyor; tehdit, şantaj, gerilim ve çatışma dili. Bunu dün Cumhurbaşkanı CHP’ye karşı açık bir şekilde yaptı. Ardından iktidarın küçük ortağı bizi hedef aldı. Biz bunu kaybediyor olmanın farkına varma paniği ve telaşı olarak görüyoruz. Aşırı hırçın bir ruh hali var iktidar ortaklarında. Ve bu hırçınlıkla siyaseti de bütünüyle kendi istedikleri çerçeveye çekmek ve oraya mahkûm etmek istiyorlar. Yani muhalefet partilerini ve bizi de hırçınlığın, gerilimin, tehdidin, şantajın, kavganın çatışmanın olduğu bir alanda tutmak istiyorlar. Biz bu tuzağın farkındayız. Elbette bütün suçlara, suçlamalara cevabımızı vereceğiz ama siyaseti onların istediği alana hapsetmelerine de izin vermeyeceğiz. Burada mesele sadece HDP’nin meselesi olarak görülmemeli, bir bütün olarak demokrasinin, demokrasi güçlerinin ve her türlü muhalefetin meselesi olarak görülmeli.
HER TÜRLÜ İHTİMALE KARŞI TEDBİRİMİZİ ALIYORUZ: (Kapatma davası bekliyor musunuz, buna tutumunuz ne olur?) Eğer bizim aleyhimize kapatma davası planlanıyorsa bunu yapmak zor değildir. Yargı iktidarın kontrolündedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Anayasa Mahkemesi’ne bir dava açması yeterlidir. Anaya Mahkemesi’nde dengeler hangi sonucu doğurur, bilemeyiz. Dolayısıyla bizim dışımızda, iktidarın alanında bir meseledir. Biz bunu tartışmayı, ciddiye alarak konuşmayı çok gerekli görmüyoruz. Biz kendi işimizi yapıyoruz. Her türlü ihtimale karşı tedbirimizi alıyoruz. Kapatma dahil her türlü hukuksal tasfiye operasyonuna dair tecrübemiz büyüktür. Biz bunlara aldırmıyoruz, yolumuza devam ediyoruz. Biz bunu önemli bir tartışma konusu olarak görmüyoruz. Asıl tartışılması gereken bizatihi bu siyasi dinamikler ve aktörlerin konumudur.
SİYASETİ MAFYAVARİ OPERASYONLARA AÇIK HALE GETİRME ÇABASI VAR: Uzun süredir Türkiye siyasetini mafyavari operasyonlara açık hale getirme çabası var. Aslında iktidar ortaklarının özellikle MHP’nin bu konudaki tutumu da gizli saklı değildir. Mafyavari siyasetten kastımız şudur. Hukuku bir kenara iten her türlü şantaj, tehdit, çatışma yöntemini mubah gören ve daha ötesine de kapıları açan siyaset demektir. Kılıçdaroğlu’na açık tehditte bulunuldu. Bu tehdidi iktidarın küçük ortağı sahiplendi. Biz mafyavari kan siyasetinin bütün yöntemlerinin ancak demokrasi güçlerinin ortak mücadelesiyle ortaya çıkarılacağının çok iyi farkındayız. Bunu yapmak için de her türlü çabayı göstereceğiz ama bütün yasal kurum ve kuruluşlar ulusal ve uluslararası düzeyde bu mafyavari kan siyasetini yönetmelerine karşı ciddi tedbir ve tavır almalarını da bekliyoruz.
MHP’Lİ YALÇIN’IN SÖZLERİ ULUSLARARASI HUKUKTA İNSANLIĞA KARŞI SUÇ TİPİDİR (Semih Yalçın’ın “HDP/PKK itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsü” tweetleri) Devlet Bahçeli’nin sözlerinden çok daha ağır, vahim olanı, Semih Yalçın’ın yayınladığı twetlerdir. Semih Yalçın’ın tweetleri neden önemli? Pek çok kişi bilmiyor olabilir ama dün kullandığı bir ifade uluslararası hukukta insanlığa karşı suç tipi dahilinde değerlendirilen bir tanımlamadır. “HDP itlaf edilmesi gereken bir haşere sürüsüdür” diyor. Yakın tarihte en ağır, en vahşi soykırım Ruanda’da yaşandı; bu soykırım, Nisan 1994’te başladı, tam 100 gün sürdü. 100 günde 800 bin insan katledildi. Bu soykırıma giden yolun taşları nasıl döşendi, biliyor musunuz? 1993 yılında rejim yanlısı ve Hutu propagandası yapan yayın organı Radio Television libre des Milles Collines (RTLM) kurulmuştur. RTLM Ruanda’nın ilk özel radyosudur. Bu radyoyu yönetmekle görevli 3 kişi; Tutsi toplumuna, ılımlı Hutulara, muhaliflere yönelik etnik nefret ve cinayetleri kışkırtmak, Tutsi kökenlileri yok etmek için birlikte çalışmak gerekçeleriyle suçlanmıştır. Radyo yayını esnasında Tutsiler kastedilerek sık sık hamam böceklerinin öldürülmesi 'cockroaches' çağrısı yapılmıştır. 2000 yılında Ruanda için Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde kamuoyunda “Medya Davası” olarak bilinen duruşmalar başlamış ve RTLM temsilcilerine yönelik davalar açılmıştır. Sanıklar soykırıma tahrik, yardım ve yataklık ve insanlığa karşı suçlar tipine giren eylemlerle suçlanmışlardır. 3 Aralık 2003 tarihinde mahkeme 3 sanığı da suçlu bulmuş, 27 Kasım 2007’de 30-32 ve 35 yıl cezaya çarptırmıştır 14 Aralık 2009’da ise RTLM spikeri Valeie Bemeriki, Ruanda’daki bir Gacaca Mahkemesi (Yerel) tarafından mahkum edilmiş ve soykırım eylemlerini kışkırtmadaki rolü nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.
SOYKIRIMA GİDEN EN ÖNEMLİ AŞAMA: O yıllarda, Ruanda soykırımından sonra soykırımla ilgili çalışmalar daha da yoğunlaştı. 1996’da Soykırım Gözlem Örgütü “Soykırımın Sekiz Aşaması” isimli bir rapor yayımladı. Burada soykırımların öngörülebilen fakat engellenemez olmayan sekiz aşamada gerçekleştiği belirtiliyor. Birincisi sınıflandırma; insanlar önce 'bizler-onlar' diye bölünür. İkincisi damgalama; nefretle birleştiği zaman simgeler dışlanan grubun gönülsüz üyelerine dayatılabilir. Üçüncüsü dehümanizasyon-insandışılaştırma; Gözlem Örgütü bunu şöyle açıklıyor: “Bir grubun üyeleri diğer grubun insanlarını inkâr ederler. Grubun üyeleri hayvanlar, böcekler, parazitler ya da hastalıklarla özdeşleştirilirler.” Bu soykırıma giden aşamaların en önemlilerinden biridir.
HEM ULUSAL HEM DE ULUSLARARASI HUKUK ALANINDA SUÇ DUYURULARI YAPACAĞIZ: Şu anda Semih Yalçın’ın yaptığı uluslararası ceza hukukunun soykırımı tahrik ve teşvik olarak nitelendirdiği suçlardır. Bu sarf edilen sözler, uluslararası ceza hukukuna göre insanlığa karşı suçtur. Biz suç duyurularını hem içeride hem dışarıda yapacağız. Dışarıda bütün uluslararası kurumlara, içeride de tüm hukuk yollarına başvuracağız. BM, Avrupa Konseyi ve uluslararası ceza yargısı kurumlarına, uluslararası sivil insan hakları örgütlerine ve soykırım karşıtı kuruluşlara da bu başvuruları ileteceğiz. Türkiye’de savcılıkların derhal dava açması gerekir. Bizim suç duyurusunda bulunmamıza bile gerek yok.
HDP’YE OY VEREN 6 MİLYON, GÖNÜL VEREN 15 MİLYON İNSAN HEDEF ALINMIŞTIR: HDP’yi “itlafı gereken hamam böceği” olarak niteleyen anlayış aslında sadece HDP çalışanlarını, milletvekillerini hedef almıyor, biz bunu biliyoruz. Herhangi bir çalışanımızın, milletvekilimizin, yöneticimizin başına en ufak bir şey gelirse sorumlusu çok açık bir biçimde bizi hedef gösteren bu şahıslardır. Ama daha vahimi HDP’ye oy veren 6 milyon, gönül veren 15 milyon insan da haşere olarak nitelenmiştir. ‘İtlafı gereken bir güruh’ olarak nitelenmiştir. Bu çok çok vahim, tehlikeli bir tutumdur. Bunun anlamını biliyoruz. Ayrıca MHP, HDP’den çok daha az oy almış bir partidir. Bunu da görüyoruz. Hangi hakla, hangi cüretle kendisinden daha çok oy alan bir partiyi ve kitlesini bu şekilde hedef gösterebilmekte, neye güveniyor? Biz halkımıza güveniyoruz, mücadele azmimize, kararlılığımıza, haklılığımıza olan inancımıza güveniyoruz. Peki son seçimde bizden daha az oy almış bir parti -oylarının düştüğü de bütün anketlerde görülüyor- kime güveniyorlar, neye güveniyorlar, nedir kendilerinin kullanacaklarını düşündükleri güçler? Nasıl böyle bir tehdidi bu kadar pervasızca dile getirebiliyorlar. Bu sorulara sadece MHP yöneticilerinin cevap vermesi yetmiyor, en başta bu ülkeyi yönetenler, Cumhurbaşkanından başlayarak bu sorulara cevap vermek zorundadırlar. Bu da yetmiyor, Türkiye’deki bütün muhalefet partilerinin bu soruları açıkça sorması gerekiyor. Bu da yetmiyor Türkiye’de demokrasi, özgürlük, hukuk devleti içinde birlikte yaşam arzulayan bütün çevrelerin bu soruların peşine düşmesi gerekiyor.
İKTİDARDA KALMAK İÇİN EN TEHLİKELİ OYUNLARA BAŞVURMAYI GÖZE ALMIŞLAR: Bu iktidar ayakta kalabilmek için en tehlikeli oyunlara bile başvurmayı göze almış durumda. Kaybediyorlar, kaybettiklerini görüyorlar. Kaybetmelerinde en önemli faktörün HDP’nin kararlı, demokrasi mücadelesi olduğunun da farkındalar. Her türlü yöntemle HDP’yi etkisizleştirmek, tasfiye etmek için uğraşıyorlar ama HDP demokrasi mücadelesinde ve demokratik siyasette ısrarını sürdürüyor ve sonuç alıyor. 7 Haziran bunun ilk büyük örneğiydi, 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimleri diğer örneğidir ama toplumsal mücadele açısından da HDP’nin etkisinin çok farkındalar. İkincisi Türkiye’nin bu çoklu derin krizlerine yönelik hiçbir çözüm politikaları yok. Bu iktidar her alanda çözümsüzlük bataklığına saplanmıştır ve sistem de çökmektedir. Şimdi bu bataklıkta kaybolmamak, yok olmamak ve sistemin çöküşünün altında kalmamak için çok tehlikeli oyunlara başvuruyorlar, çok tehlikeli hamleler yapıyorlar. Bizim kendi mücadele kararlılığımızdan en ufak bir tereddüdümüz yok. Türkiye’de demokrasi güçlerinin de bu gidişatın farkında olduğunu biliyoruz. Ancak bu farkındalığın daha da artması gerekiyor. Daha etkili bir ortak demokrasi mücadelesine dönüştürülmesi şarttır. Türkiye’nin geleceği ile ilgili çok tehlikeli bir gidişat var ve iktidar ortakları tarafından bu gidişat her geçen gün biraz daha hızlandırılıyor.
BU İKTİDARIN REFORMU BASKILARIN, HUKUKSUZLUKLARIN ZİRVEYE ÇIKMASI DEMEK: (Bahçeli’nin Demirtaş ve Kavala davalarının bir an önce sonuçlandırılması çağrısı) Reform diyorlar ama herhangi bir somut içerik yok. Yargı alanında bir reform sözü dolanıyor ortalıkta fakat bütün bu açıklamalar birbirini anında birkaç saniye farkla yalanlıyor. Mesela ‘yargıya müdahale etmem söz konusu değildir’ diyor Sayın Cumhurbaşkanı, ardından da ‘bunlar teröristtir ve bir an önce cezalandırılmalıdır’ diyor. Devlet Bahçeli mesajlarında da aynı şeyi yapıyor. Bir yandan açıkça yargıya talimat veriyorlar, masumiyet karinesini ihlal ediyorlar, Anayasayı birkaç maddesinde apaçık çiğniyorlar, sonra da reformdan söz ediyorlar. Kimi inandıracaklar? Bu iktidarın dilinde reform baskıların arttırılması hukuksuzlukların zirveye çıkarılması gibi bir anlam taşıyor galiba. Bu iktidardan reform beklediğimiz yok bizim. Gerçek reformu demokrasiye ve insan haklarına, hukuk devletine inanan güçler yapabilir. O nedenle bu iktidarı demokrasi ittifakı ile demokrasi güçlerinin ortak çalışması ile ilk seçimlerde göndermek gerekiyor. İlk seçimlerde değişmeli ve demokrasi güçleri Türkiye’de gerçek reform programlarını şimdiden kamuoyuyla paylaşmaya başlamalıdır. Gerçek reform ancak demokrasiye, hukuka, insan haklarına samimi bağlılıkla gerçekleşebilir. Reform söylemini dış kredi bulmak için, yatırımcı çekmek için Avrupa Birliği ve ABD’nin yeni yönetimini sakinleştirmek için bir manevra aracı olarak kullanıyorlar. Eğer gerçekten yapmak istiyorlarsa önce bu dili bıraksınlar. Önce tehditlerden, önce bu düşmanlaştırıcı, çatışmacı mafyavari yaklaşımı terk etsinler sonra da bizim reform için gerekli gördüğümüz pek çok öneri var. Bunları daha öncede kamuoyuna paylaşmıştık. Buyursunlar bunları esas alsınlar görelim.
ZEMİNİ EN SAĞLAM PARTİ HDP’DİR: (Kılıçdaroğlu’nun iktidarın HDP’ye alternatif bir Kürt partisi kurulması için çalıştığı iddiası) Sayın Kılıçdaroğlu tam neyi kastetti bilmiyorum ama sanırım iktidarın oyunlarına işaret etmek istedi. Ancak şunu çok açık söyleyeyim: Bu ülkede zemini en sağlam parti HDP’dir. Yani şöyle diyelim; iyi bir kıyas olmuyor ama zemin etüdü yaparsanız depremlere karşı yapıldığı gibi belki de tam kayalık bir zemine kurulmuş başlıca parti HDP’dir. Dolayısıyla bu arayışlar varsa, bunların HDP’de en ufak bir sarsıntı yaratması söz konusu olmaz. HDP’de en ufak bir zarar ortaya çıkarması mümkün değildir. Kim burada hayal kuruyorsa vazgeçsin zaman ve enerji kaybıdır. HDP büyümektedir, bunu hepsi biliyor. Daha da büyüyecek. HDP bu ülkenin yönetiminde yer almaya kararlıdır.
HDP’NİN OYLARI YÜZDE 11.5’İN ÜZERİNDE: (HDP’nin oyları anketlerde nasıl görünüyor?) Sizler de görüyorsunuz anketlerde. Bütün objektif araştırma kuruluşları ‘hangi partiye oy vereceksiniz’ sorusuna en zor cevap HDP oluyor” diyor, buna rağmen yüzde 11,5’ten aşağı değil. Biz çok daha yukarıda olduğunu biliyoruz. Ama oran telaffuz etmeyi tamamen gereksiz buluyorum. Ama çıkan ortak sonuçların çok üstünde bir desteğimiz var.