Moğollar’dan 11 yıl sonra yeni albüm: Böylesini hiç dinlemediniz

Dile kolay, kariyerlerinin 52. yılını kutlayan Türk müzik tarihinin efsanevi grubu onlar. Yine yapılmayanı yaptılar ve doğrudan plağa kayıt teknolojisiyle iki albüm kaydettiler. İşin bir diğer enteresan tarafı, plağı bugün Moğollar ile müzikseverler aynı anda dinleme fırsatı buluyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Kariyerlerinin 52. yılını kutlayan Türk müzik tarihinin efsanevi grubu Moğollar, dünyaca ünlü Artone Studio’larında, direct-to-disc (doğrudan plağa kayıt) teknolojisiyle kaydedilen yeni albümleri “Anatolian Sun Part 1 & Part 2” ile karşımızda!

Grubun 11 yıl aradan sonra gelen ve iki ayrı albüm halinde plak formatında da yayınlanacak olan albümü Anatolian Sun, Moğollar’ın konser performanslarına en yakın kayıtları olma özelliğini taşıyor. Herhangi bir düzenleme yapılmadan tek seferde ve tamamen canlı kaydedilen albüm, Gülbaba Records & Night Dreamer Records etiketiyle bugün plak formatında ve dijital olarak yayınlanıyor. Saykedelik Türk rock müziğinin tüm dünyada gördüğü ilgi, Moğollar’ın 44 yıl sonra yeniden Avrupa’da plak yayınlamasına vesile oluyor. Anadolu pop’un 60’lardaki öncü ve devrimci grubu Moğollar, 2020’de hala aktif ve deyim yerindeyse tabanca gibi çalıyor!

Moğollar, albümdeki birkaç kült şarkı dışında tüm şarkıları yeniden ele aldı ve yeni düzenlemeler yaptı. Kayda girmeden önce yaklaşık üç hafta İstanbul’da yoğun provalar yapan grubun yeniden düzenleme yapmaya çalışırken ortaya yeni şarkılar çıkardığı da oldu. Albümün en büyük sürprizi ise Cem Karaca & Moğollar olarak 1973’te yayınlanan Gel Gel’in Moğollar tarafından 47 yıl sonra yeniden kaydedilmesi oldu. Moğollar’ın vokalisti Emrah Karaca bu vesileyle ilk kez babasının bir şarkısını seslendirmiş oldu. Kayıtlarda direct-to-disc teknolojisi kullanıldığı için, plağın her bir yüzü stüdyoda o yüzdeki şarkılar peş peşe çalınarak ve şarkı aralarındaki sessizlikler dâhil gerçek zamanlı kaydedildi. 52 yıldır hala sahnede ve üretmeye devam eden Moğollar, gruptan daha eski ve belki de tüm zamanların en keyifli, bir o kadar zorlu kayıt teknolojilerinden birini kullanarak bizleri kendine hayran bırakmaya devam ediyor. Anatolian Sun, Moğollar’ın D2D yöntemiyle kaydettikleri tek albümleri olma özelliğini taşıyor. Ayrıca albüm, Engin Yörükoğlu’nun vefatının ardından gruba katılan Kemal Küçükbakkal’ın Moğollar ile kaydettiği ilk stüdyo albümü. Lafı daha fazla uzatmayalım ve sözü değerli müzisyenlere bırakalım...

Yeni bir albüm için 11 yıllık bir ara var. Neden bu kadar uzun oldu?

Taner Öngür: En son 2009 sonunda “Umut Yolunu Bulur” albümünü çıkarmıştık. O sıralarda Engin Yörükoğlu’nun hastalığı ağır seyrediyordu, onun tavsiyesi üzerine o albümde davulları Utku Ünal çaldı. Sonra 23 Nisan 2010’da Engin’i kaybettik. Utku bir süre bizi idare etti ancak kişisel takvimi Engin’in yerini almasına müsaade etmiyordu. Bu kez de Utku’nun tavsiyesi ile Kemal Küçükbakkal aramıza katıldı. Konserler, turneler derken bu şekilde yıllar geçti. 11 yıllık bir ara planlanmış bir şey değildi. Aslına bakarsanız bu albüm de planlanmış bir şey değildi. Fakat iyi ki oldu.

Serhat Ersöz: Biz “Hadi albüm yapalım” diyerek zorlamadık hiç kendimizi. Biriken besteler ya da gelişen şartlar kendiliğinden doğal bir süreç doğurdu hep. Bu albüm de böyle doğal gelişen bir sürecin sonucu.

Emrah Karaca: Aslında zamanın farkına varamadık, diyelim. Böyle söyleyince 11 yıl çok uzun geliyor ama içindeyken gerçekten su gibi akıp geçti. Bir sürü konser verdik, bir sürü ülke gezdik, bir sürü güzel anı biriktirdik.

Cahit Berkay: Biliyorsunuz son 10 yılda insanların müzik dinleme alışkanlıkları büyük bir değişim gösterdi. Müzik sektöründe dijital bir devrim yaşandı ve albüm yapmak demode hale geldi. Kendimize adına “tekli” ya da “single” diyerek bir şarkı yayınlamayı da yakıştıramadık. “Girip albüm kaydedecek kadar da birbirimizi heyecanlandıramadık” desek yanlış olmaz. Ama bu albüm fikri hepimizi heyecanlandırdı. Stüdyoya girince de albümsüz yılların acısını çıkartırcasına ortaya iki albüm çıktı.

Tamamen canlı kaydedilmiş bir albüm yayınlıyorsunuz. Öncelikle nedir bu albüm, bize biraz anlatır mısınız?

Taner Öngür: Albümü Hollanda’nın Haarlem şehrinde Artone isimli stüdyoda kaydettik. Bu stüdyonun en önemli özelliği, direct to disc kayıt tarzına göre tasarlanmış olması. Yani şarkılar doğrudan master plak üzerine kaydediliyor. Albüm İngiliz Night Dreamer şirketi için kaydedildi. Ülkemizde de Gülbaba Records yayınlayacak, Baba Zula’dan Murat Ertel vasıtasıyla iletişim kurduk bu şirketle. Murat Ertel de albümün prodüktörlüğünü üstlendi.

Serhat Ersöz: Grubun müzikal yelpazesini yansıtan 16 şarkı barındıran duble bir albüm. Anatolian Sun Part 1 ve Part 2 olarak iki ayrı plak yayınlanacak. Eş zamanlı olarak dijital platformlardan da dinlemek mümkün olacak.

Cahit Berkay: Henüz plaktan nasıl bir ses çıkacağını biz de bilmiyoruz. Kayıtları master plağa zarar veriyor diye dinlememize müsaade etmediler. Sadece teknik bir arıza sebebiyle yarım kalan bir kaydı dinleme fırsatımız oldu. Plaktan müzik dinlemenin farkını bu kadar net duyduğumu daha önce hiç hatırlamıyorum. Bence kimse bu albümü plaktan dinlemeden “albümü dinledim” demesin. İşin enteresan yanı, plağı Moğollar ile müzikseverler aynı anda dinleme fırsatı bulacak.

.

Bugünün müzik teknolojisinin geldiği noktadan bakınca doğrudan plağa yapılan bir kaydın farkı, özellikleri, avantajları ve dezavantajları nedir? Neden bu riski göze aldınız?

Kemal Küçükbakkal: Günümüz kayıt teknolojileri, kaydettiğiniz şarkıya istediğiniz yerine istediğiniz müdahaleyi yapma şansı tanıyor. Ancak doğrudan plağa yapılan bu kayıtta böyle şansımız yoktu. Siz ne çalıyorsanız aynen kayıt ediliyor. Misal kayıttayken öksürdünüz. Ya plağın o yüzündeki tüm şarkıları tekrar çalacaksınız ya da o öksürük sesi kalacak. Üçüncü bir ihtimal yok. Bu açıdan bakıp avantajına ve dezavantajına siz karar verebilirsiniz. Özelliği ise bence dinleyen ile doğal bir iletişim kurması. Zira her şeyi olduğu gibi, o anda bizim yaşadığımız neyse dinlediğiniz de o oluyor. Amaç o anki hâletiruhiyemizi olduğu gibi aktarmaktı, bunu başardığımızı düşünüyorum.

Taner Öngür: Öncelikle yüzde yüz analog, mikserler ampfli’ler tamamen lambalı, sound olarak, analog yılların sıcaklığını taşıyor. En önemli özelliği, kayıttan sonra herhangi bir müdahale yapılamıyor olması. Bu da öncesinde iyi hazırlanmayı ve iyi bir canlı performans gerçekleştirmeyi gerektiriyor. Bir seferde plağın bir yüzünü çalmak zorundasınız. Bir yüzde dört şarkı olduğunu düşünürsek, beşer saniye aralıklarla dört şarkıyı peş peşe çalıyorsunuz. Bu durumun avantajı, müzikal olarak iyi bir ansambl yakalamak. Böylece her şarkının ruhunu hissetmek, hissettirmek zorunda oluyorsunuz. Sonuçta içinde hatacıklar barındırsa da canlı performans harika tınlıyor. Dezavantajını hiç düşünmedim. Risk bizim için geçerli değil. Biz sonuçta mükemmellik gösterisi yapmayan bir grubuz, neysek o…

Cahit Berkay: Stüdyoda kullanılan ekipmanların tevellütü bizden eskiydi. 70’lerde canlı çaldığımız albümler çok oldu ama doğrudan plağa kayıt daha önce yapmamıştık. Risk değil de insan başlarken biraz stres oluyor. Ama grup arkadaşlarımla yakaladığımız kusursuza yakın uyum, ilk şarkının ilk notasını bastıktan sonra tüm stresimin geçmesine sebep oldu. Keyifle çaldık. Avantajı işte bu keyif, çünkü dinleyen de hisseder o keyfi…

Serhat Ersöz: Şarkıların iyi performe edilmelerinin yanında süreleri ve enstrüman değişimi bağlamında sıraları da önem taşıyor. Dolayısıyla çok iyi bir ön hazırlık gerektiriyor. Dezavantajı dur kalk yapamıyorsunuz, kendi hatanızı sonra girip düzeltemiyorsunuz. Bir yüzdeki üç şarkı çok iyi icra edilmiş olsa bile dördüncü şarkıda çuvalladıysanız ya o kötü performansa razı olacaksınız ya da o yüzü baştan çalmak zorundasınız. Bireysel olarak çok iyi çalmış olsanız bile grubun genel performansı belirleyici oluyor. Avantajı ise o anı, ruhu, gerilimi, neşeyi vs. topluca kayda yansıtabiliyorsunuz. Tek tek ve farklı zamanlarda yapılan kayıtlarda bireysel performanslar ne kadar iyi olursa olsun birlikte çalmanın ruhu olmuyor genelde. Ekibin hep beraber çekmesi, koşması vs. ayro organik bir hava katıyor kayda. Bence eski rock, jazz vs. kayıtların halen en iyileri olmasının sırrı da burada yatıyor. Bunu bir riskten öte kendimize meydan okuma olarak görüyorum ben. Zaten sahnede yıllarca hatası ve sevabı ile çalıyoruz. Tabii stüdyo ortamında daha fazla dikkatli olmak gerekiyor. Eğlenceli de olacağını düşündük, öyle de oldu stresinin yanında zaten.

Emrah Karaca: Günümüz teknolojisinde gerçekten şarkıcı olmayan birine bile stüdyo ortamında şarkı söyletebilirsiniz. Ama bizimki gibi bir kayıtta ne söyleyen ne çalan için böyle bir kaçış yolu yok. Her şey o kadar gerçek ki! Teknolojik numaraların hiçbirini bu kayıt için uygulayamıyorsunuz. Ne çalıyorsanız, ne söylüyorsanız o direkt olarak plağa basılıyor. O anda basılıyor! Resmen deli işi (gülüyor). Ama sonuçlarının iyi olduğunu düşünüyorum ve bence bu her müzisyenin yaşaması gereken bir deneyim.

İlerideki albümlerinizi de bu şekilde kaydetmeye devam edecek misiniz?

Serhat Ersöz: Şahsen benim için unutmayacağım bir deneyim oldu. Tekrarlamak isterim. 

Taner Öngür: Bilemiyorum, böyle bir teknik ülkemizde yok. Albüm müzikseverler tarafından beğenilirse, ileride Hollanda’da yine aynı stüdyoda başka bir albüm de kaydedebiliriz.

Cahit Berkay: Böyle uyumlu bir müzik grubu olmak kolay değil. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Bu uyuma sahip olduğumuz sürece teklif gelsin gene gider kaydederiz!

Kemal Küçükbakkal: Kayıt öncesi en stresli olan bendim sanırım. Benim ilk ciddi kayıt deneyimimdi. Bir daha fırsat çıkarsa seve seve ve tadını çıkara çıkara kayıt yapmak isterim (gülüyor).

Kaydı yaptığınız günlere geri dönsek neler söylersiniz? Stüdyodaki ruh halinizi, heyecanınızı, beklentilerinizi, aranızdaki konuşmaları anlatır mısınız? Kaç saat durmadan kayıt yaptınız?

Cahit Berkay: Türkiye’ye dönmemizin hemen ardından karantina günleri başladı. O zaman farkında değildik ama Hollanda’daki kayıt süreci birlikte geçirdiğimiz son günlerimizmiş. O yüzden en çok topluca yediğimiz akşam yemeklerini ve oradaki muhabbetlerimizi özledim. Size bir şey diyeyim mi? Ben çok şanslı bir adamım, sevdiğim insanlarla beraber, sevdiğim bir işi yapıyorum.

Taner Öngür: Albümü şubatın son haftası kaydettik. Sabahları erken kalkıp disiplinli bir şekilde provalara başlıyorduk. Biz provaları sürdürürken teknisyenler ses ayarlarını yapıyordu. Öğle yemeğine kadar böyle sürüyor, sonrasında ciddi kayıtlara başlıyorduk. Her gün plağın bir yüzünü kaydettik ki her yüzde dört şarkı var. Kurulum bir gün, kayıtlar da toplam dört gün sürdü. Her akşam saat 17:00 civarı paydos ediyorduk.

Kemal Küçükbakkal: Aslına bakarsanız kayıtlar çok kısa sürdü (gülüyor). Her gün plağın bir yüzünü kaydettik. Her yüzü üç kere çaldık ve en iyi olanı seçtik. Ses kaybı olmaması için plağın bir yüzünün 15-18 dakika arası uzunlukta olması gerekiyordu. Yani günlük kayıt süremiz 40 dakikayı geçmedi (gülüyor). Ama hazırlıklar, provalar, ses dengeleri bir gününüzü alıyordu. O konuda da Serhat Ersöz’ün hakkını teslim etmek gerekir, tüm bu zor işleri o sırtladı.

Serhat Ersöz: Ruh halimiz, altında yatan stresi kapatacak kadar eğlenceliydi aslında. Kayıtlar ilerledikçe ve optimum performanslara şahit oldukça rahatladık, stres dozu azalıp keyif dozu yükseldi. Aramızda olabilecek her konuşmayı gitmeden prova aşamasında yaptık gibi aslında. Orada aklımıza gelmemiş ya da orada ortaya çıkan detaylar hakkında kafa yorduk.

Emrah Karaca: Kayıt sürecinin benim için en sancılı tarafı çalışma saatleriydi. Kayıtların normal bir iş günü gibi mesai saatleri içerisinde başlayıp bitmesi gerekiyordu. Bizim gibi gece yaşayan müzisyenler için her sabah erkenden kalkıp stüdyoya gitmek çok zor. En azından benim için öyle.

1971’de çıkardığınız ve Fransa’da Charles Cros Ödülü almanızı sağlayan Iklığ da albümde var. Biraz da şarkıları anlatır mısınız?

Cahit Berkay: 1971’deki stüdyoya girip benim Iklığ çaldığım bir jam session yapmıştık. O şarkı öyle ortaya çıkmıştı. Şimdi de benzer bir şey yaptık. Ama ortaya yepyeni bir şarkı çıktı. İki şarkıyı da dinlerseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Taner Öngür: Albüm öncelikle yurt dışına yönelik yapıldığı için, genellikle grubun tüm zamanlarından parçalar seçildi. Tabii bunların Avrupa dinleyicisine ilginç gelecek şarkılar olmasına özen gösterdik. Parça seçiminde önemli bir nokta da kullanılan enstrümanlardı. Malum her kayıtta arka arkaya 4 parça çaldığımız için aradaki 5 saniyelik boşlukta enstrüman değişimleri de bu seçimde rol oynadı.

Bizi başka nasıl sürprizler bekliyor albümde?

Taner Öngür: Nasıl bir sürpriz beklentiniz olduğunu bilmiyorum fakat en önemli farklılık, Baba Zula grubunun perküsyoncusu Ümit Adakale bu albümde bize, askı davul, darbuka ve çeşitli perküsyon enstrümanlarıyla eşlik etti. Bir de bugüne kadar hiç çalmadığımız, 1973’te Cem Karaca ile beraber yaptığımız “Gel gel” isimli şarkı da albümde yer alıyor.

Kemal Küçükbakkal: Asıl bizi bekleyen sürprizler var. Daha plağın orijinal kaydını dinleyemedik. Plağa zarar gelmesin diye bize dinletmeden aldılar götürdüler (gülüyor). Albümün prodüktörlüğünü yapan Murat Ertel, eşi Esma Ertel ile albüm kapağının içiyle ilgili resimler yazılar yaptı. Harika olduğuna eminim ama biz daha kapak tasarımını da görmedik, merakla bekliyoruz.

Pandemi öncesi son konseriniz hangisiydi?

Serhat Ersöz: 29 Şubat Eindhoven konseri. Kayıttan sonra stres attık (gülüyor).

Kemal Küçükbakkal: Dönünce Yeditepe Üniversitesi’nin orada Pucci isimli bir mekânda çalmıştık. En son konser oydu.

Cahit Berkay: Pandemi sürecinde de Kadıköy Belediyesi’nin Göztepe Parkı’nda yaptığı etkinlikler kapsamında bir konserimiz oldu. Çok özenle yapılmış, örnek bir işti. Maalesef daha sonra açık havada konser yapmak yasaklandığı için devamı gelmedi. Bir de bu sene çevrimiçi gerçekleşen Londra Jazz Festivali’ne Çengelköy İskelesi’nden bağlandık.

.

Bir yanda bu kadar eski bir teknoloji ile yapılan bir kayıt, bir yanda online konserler… Bugünleriniz nasıl geçiyor? Müzik dünyasının geldiği nokta ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Taner Öngür: Ben zaten normal olarak, Moğollar konserleri dışında hep karantinada yaşıyormuşum, onu fark ettim. Pandemi olmasaydı bu albümün lansman konserini Londra Jazz Festivali’nde yapacaktık. Pandemi sebebiyle Çengelköy İskelesi’nde yarım saatlik bir konser videosu çekmiştik. O konser online olarak yayınlandı. Bayağı da ilgi gördü. Müzik dünyası tarihindeki en büyük krizi yaşıyor. Bütün müzisyenler (yandaş olanlar hariç), çok zor günler geçiriyor. Umarım en kısa bir zamanda bu musibetten kurtuluruz.

Serhat Ersöz: Biz bir de böyle heyecanlı, meydan okuyucu, stresli ve bir o kadar eğlenceli bir sürecin arkasından pandeminin içine düştük, alışma süreci olmadan. Çok yoğun bir tempodan çıkıp boşluğun ortasında kaldık. Haliyle bu günler şahsen sıkıcı geçiyor. Çünkü bizim işimizin bir parçası da malum yollarda olmak, seyahat etmek. Sadece sevdiğimiz bu işi yapamamak değil, aynı zamanda hareket halinde olamamak da can sıkıyor.

Emrah Karaca: Günler evde geçiyor ama tam anlamıyla evde! Ruhsal ve ekonomik olarak daha ne kadar dayanırız bilemiyorum!

Cahit Berkay: Online konserler de pek bize göre değil. Londra Jazz Festivali için yaptık sadece. O da açık havada yapılan bir çekim oldu. Şahsen bu süreç tamamlanana kadar kapalı mekânlara pek girmek istemiyorum. Müzik dünyasının geldiği noktayla ilgili de ne söyleyebilirim ki! Bize üvey evlat muamelesi bile yapılmıyor. Tamamen görmezden geliyorlar. Sadece devletin değil, toplumun da müzisyenleri pek umursamadığını anlıyoruz bu süreçte. İnsan üzülüyor tabi…

50 yılı aşkın bir süredir sahnelerdesiniz. Sizi her zaman yenilikler ve hiç bitmeyen heyecanınızla takip ediyoruz. Bu heyecanı neye borçlusunuz?

Taner Öngür: Tam olarak ben de bilmiyorum. 14 yaşımda profesyonel olarak bu işe başlamıştım. Herhalde diyorum o çocuksu heyecan oyun oynar gibi sürüyor...

Cahit Berkay: Rahmetli Engin Yörükoğlu ilk konserimizin biletini saklamış: 6 Aralık 1967. Yani bu albüm 53. doğum günümüzde çıkıyor desek yanlış olmaz. Bu vesileyle ilk konserimizde sahnede olan ama artık aramızda olmayan Engin Yörükoğlu’nu ve Aziz Azmet’i de anmış olalım. Biz sahnede olmayı seven, birlikte müzik yapmaktan keyif alan ve dinleyicileriyle temas etmeyi seven bir grubuz. O yüzden bizi 100 kişilik bir kasaba barında da, Türkiye’nin en büyük festivallerinde de sahnede görebilirsiniz.

Emrah Karaca: Hayatınız müzik olduğunda bu heyecan asla bitmiyor. Konserlerde o anları yaşamanın ve paylaşmanın tarifi yok. Umarız daha güzel günlerde, nice konserlerde yaşarız bu heyecanları…

Bundan sonraki projelerinizden bahseder misiniz?  

Taner Öngür: Pandeminin bitmesi ve konserlere devam edebilmek…

Emrah Karaca: Önce hayatta kalmak. Hem gerçek manada hem ekonomik anlamda… Sonra da pandemi biter bitmez kaldığımız yerden tüm gücümüzle yola devam etmek...

Cahit Berkay: Pandeminin bitmesinin ardından bu albümün bir dünya turnesi olsa ne güzel olur. Aylardır evde oturmanın acısını anca dünya turnesi çıkartır.

.

Anatolian Sun Part 1:

1. Selvi Boylum Al Yazmalım

2. 7/8 - 9/8

3. Gel Gel

4. Gam Yükü / Nilüfer

5. Dinleyiverin Gari

6. Çığrık

7. Düm Tek

8. Haliç’te Güneşin Batışı

Anatolian Sun Part 2:

1. Keşişleme

2. Bi’şey Yapmalı

3. Buzlar Çözülmeden

4. Toprak Ana

5. Iklığ

6. Berkay Oyun Havası

7. Ölüler Altın Takar mı?

8. Alageyik Destanı