Molde çok daha iyiydi, ama Galatasaray’ın Icardi’si vardı
Icardi’nin kalitesi, Molde’nin kazanmayı fazlasıyla hak ettiği bir maçtan mağlup ayrılmasına neden olmuş olabilir. Ama gruplara kalındığı takdirde, Galatasaray’ın şu an tamamen görünür durumda olan zaaflarını kapatması, en azından gizleyebilmesi gerekiyor. Bunun için de ön tarafa ziyadesiyle yetenek yüklemesi yapan sarı-kırmızılıların, merkezde Torreira’nın yanına bir taşıyıcı kolon daha eklemesi şart.
Tam bir yıl önceydi. Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi play-off’unda Kopenhag ile eşleşmişti. Geçtiğimiz yaz şampiyon takıma hayli pahalı eklemeler yapan bordo-mavililerin, Danimarka ekibini geçip gruplara kalması bekleniyordu.
Abdullah Avcı da Kopenhag ile eşleşmeden önce düzenlediği basın toplantısında, rakiplerinden teknik olarak üstün olduklarını ve bu yüzden kendilerini daha önde gördüklerini söylemişti: “Fizik kalite önemlidir, ama teknik her zaman fiziği kırar. Topa sahip olmak, teknik oyuncularla oynamak fiziği her zaman geçer.”
Avcı’nın bu düşüncesi, Süper Lig için geçerli olabilirdi. Düşük tempolu bir pas oyunuyla ve fiziksel yeterliliği düşük olsa da teknik becerisi yüksek oyuncularla Türkiye’de başarılı olmak mümkün. Hatta çok uzun süredir Süper Lig’de şampiyon olmanın yolunun böyle bir takım kurmaktan geçtiği de söylenebilir. Ama aynı şekilde, yine çok uzun süredir, böyle takımların Avrupa’da rekabet etme şansının olmadığı ve nitekim edemediği de bir gerçek. Keza Trabzonspor da geçtiğimiz sezon Kopenhag karşısında elenmekten kurtulamamış ve Şampiyonlar Ligi umutlarıyla başladığı sezonda iki kademe birden düşüp Konferans Ligi’ne kadar gerilemişti.
SÜPER LİG TAKIMLARININ KUZEY AVRUPALILARLA BİTMEYEN İMTİHANI
Bir yıl sonra ise Süper Lig şampiyonu Galatasaray, Şampiyonlar Ligi gruplarına bir adım kala, yine bir Kuzey Avrupa takımının karşısına çıktı. Ve Trabzonspor’un geçtiğimiz sezon Kopenhag karşısında yaşadıklarının daha da ağırını Molde karşısında yaşadı.
Bilhassa Sergio Oliveira’nın frikikten kaydettiği şans golüne kadar, 25 dakika boyunca Molde tabiricaizse fiziğiyle dövdü Galatasaray’ı. Rakibinin suni çime alışkın olmamasının verdiği avantajı da çok iyi kullanan Norveç ekibi, topu çok iyi hareket ettirdi ve Galatasaray’ın savunma arkasına çok kolay sızdı. Okan Buruk’un merkezde Lucas Torreira da yokken sağ kanatta savunmaya destek verebilecek Barış Alper Yılmaz’ın yerine Yunus Akgün’ü tercih etmesi de bu anlamda sarı-kırmızılıların işine hiç yaramadı (Yunus her ne kadar toplu oyunda yaptıklarıyla maçın Galatasaray adına en iyilerinden biri olsa da).
Nitekim Galatasaray merkezde Lucas Torreira’nın eksikliğini ne kadar hissettiyse, kenarlarda da Sacha Boey ve Angelino sürekli ikiye bir yakalandılar. 3-5-2 oynayan Molde, Yunus ve Kerem’den beklerine yeterli savunma desteği de gelmeyince, kanat bekler Erling Knuldzon ve Kristoffer Haugen, Boey ve Angelino’ya maç boyunca eşleşme sorunu yaşattılar. İkinci golleri de bu şekilde geldi ve Knuldzon’un asistini Haugen gole çevirdi.
Derin forvet rolünde oynayan Magnus Wolff Eikrem de Molde’nin bu kanat akınlarını paslarıyla çok iyi besledi. Aynı şekilde Emil Breivik de sol içten ceza sahasına yaptığı topsuz koşularla Galatasaray savunmasının dengesini bozup durdu.
Hem top hâkimiyetinin hem de pozisyon üstünlüğünün tamamen Molde’nin elinde geçen ilk yarının sonunda olağan sonuç ise Galatasaray’ın soyunma odasına farklı mağlup şekilde girmesiydi; bir farklı önde girdiler. Çünkü o meşhur futbol klişesi devredeydi; futbolda atanınla tutanın iyi olacak!
ICARDİ’Yİ EŞSİZ YAPAN YALNIZCA GOLLERİ DEĞİL
Galatasaray’ın atanı ise iyiden çok daha fazlası. Olabilecek en iyilerden biri. Hem bir Süper Lig takımı için hem de Şampiyonlar Ligi play-off’u için fazla iyi. “Benim burada ne işim var?” der gibi. Her hâliyle.
Yunus o pası attığında Icardi’yi Eirik Haugan marke ediyordu. Bir anda Arjantinli golcüyü bıraktı ve arkasındaki alana koşu atan Dries Mertens’e odaklandı. Muhtemelen nasılsa oradan tekte vuramaz, vursa da gol olması mümkün değil düşündü.
Ama Icardi için ceza sahasında topla nasıl buluşursa buluşsun, imkânsız diye bir şey yok. Bir şekilde, ki bu genellikle akla en son gelecek ve mantığa zor sığacak bir şekilde oluyor, topu ağlarla buluşturmanın yolunu buluyor. Dün gece yaptığı gibi.
Golün her türlüsünü atabilecek kudretteki bir oyuncunun aynı zamanda bu kadar pas odaklı olması ise Icardi’yi eşsiz kılan başka bir detay. Maç sonunda yaptığı, “Güzel bir gol attım, ama asist de çok keyifliydi” açıklaması şahaneydi. Son dakikada galibiyeti getiren golde Fredrik Midtsjö’ye yaptığı asistin dışında, ilk yarıda Dries Mertens’e verdiği şairane topuk pasını anmazsak ayıp etmiş oluruz.
GALATASARAY ZAAFLARINI GİZLEYEBİLMELİ
Aynı şekilde bazı gerçeklerden de söz etmek lâzım. Demek ki, iyi futbol oynamak için illâ çuvalla para harcamak ve şöhretli oyunculardan karma bir takım yapmak gerekmiyormuş. Molde gibi genç, isimsiz, tamamen yerli oyunculardan oluşan ve yalnızca iki transfer yapan bir takımla da kendisinden katbekat bütçeli bir rakibi böylesine mahkum oynatmak mümkünmüş. Bunu öğrendiğimiz iyi oldu…
Dün gece Icardi’nin kalitesi, Molde’nin kazanmayı fazlasıyla hak ettiği bir maçtan mağlup ayrılmasına neden olmuş olabilir. Ama gruplara kalındığı takdirde, Galatasaray’ın şu an tamamen görünür durumda olan zaaflarını kapatması, en azından gizleyebilmesi gerekiyor.
Okan Buruk dün gece Kaan Ayhan’ı oyuna alıp üçlü savunmaya dönerek son yarım saatte bunu yapmayı nispeten başardı. Ama seviye yükseldikçe bundan çok daha fazlası lâzım. Bunun için de ön tarafa ziyadesiyle yetenek yüklemesi yapan sarı-kırmızılıların, merkezde Torreira’nın yanına bir taşıyıcı kolon daha eklemesi şart.
Icardi gibi bir ceza sahası içi canavarının arkasını Wilfried Zaha, Hakim Ziyech ve Tete gibi üst düzey teknik kaliteyle donatmak, yalnızca Süper Lig’de değil, Şampiyonlar Ligi’nde de Galatasaray’ı çekinilecek bir güç hâline getirebilir. Ama bir futbol takımının kalite kadar dengeye de ihtiyacı vardır. Galatasaray’ın sportif karar alıcıları şayet bu dengeyi gözetmezse, artık eşiğinde oldukları Şampiyonlar Ligi grupları kendileri için acı verici bir deneyime dönüşebilir.