YAZARLAR

Montella'nın pragmatizmi

Türkiye'nin grup liderliği yolu bu beraberlikle açılmış oldu. Galler'le içeride oynanacak maçta alınacak galibiyet, Milli Takım'ı futbolseverlerin henüz kanının ısınamadığı Uluslar Ligi'nde bir üst lige taşıyabilir.

Montella'nın milli takımının son yılların en sonuç odaklı milli takımı olduğunu söylersek abartmış olmayız. Oyuncu tercihleri de eleştirilebilir, oynattığı oyun tarzı da. "Bu takım bundan daha iyi oynayabilir, potansiyelini sahaya yansıtamıyor" da denebilir, "Galler'e karşı bu kadar mahkum oynanır mı?" diye de kızılabilir. Tüm bu eleştirilebilecek noktalara rağmen 90 dakika bittiğinde tabelada Türkiye için olumlu bir sonuç görülmesi ise Montella'nın alametifarikası.

Tek bir maç olarak bakılırsa Galler deplasmanında vasat bir oyunla alınan 0-0'ın olumlu bir sonuç olmadığı düşünülebilir. Ama Galler, İzlanda ve Karadağ'la aynı grupta olunduğu göze alınırsa Türkiye'nin grubun ilk maçında gruptaki en zor deplasmanı yenilmeden atlattığını ve bu beraberliğin grup liderliği için avantaj sağladığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

OYUN NEYİ GEREKTİRİYORSA

Milli Takım'dan genel beklenti, kendinden zayıf takımlara karşı maçı domine etmesi, kendinden güçlü takımlara karşı demir leblebi olması, kendine denk takımlara karşıysa yeteneklerini sahaya yansıtması ve galibiyet oranının mağlubiyet oranından daha yüksek olması. Türkiye'de taraftarların büyük bölümü 4 büyükleri tuttuğu için olsa gerek, kulüp takımlarından beklenen pozitif oyun Milli Takım'dan da bekleniyor. O yüzden Galler'e karşı böyle bir oyunla alınan beraberlik tatmin etmiyor, tempolu ve cesur bir oyunla alınacak 3-2'lik mağlubiyet daha çekici geliyor.

Montella'nın yaklaşımının ise daha pragmatist olduğunu söyleyebiliriz. Oyun neyi gerektiriyorsa ona göre bir taktikle takımını sahaya sürmeye çalışıyor. Bu, her tercihinin doğru olduğu anlamına gelmiyor tabii ki. Ama pragmatist yaklaşımı, Avusturya'yı hazırlık maçında 6 gol yedikten sadece birkaç ay sonra stres seviyesi  yüksek bir son 16 turu maçında eleyebilmesini sağlıyor. Ya da gruptan çıkabilmek için Portekiz'den 3 yemeyi göze alabiliyor. Sert eleştirilere rağmen Galler deplasmanına yine santrforsuz çıkabiliyor. Dolayısıyla Montella'dan her maçta tempolu ve sert bir takım izletmesini beklemek mümkün olmuyor.

Ayrıca TFF'deki yönetim değişikliğinin de Montella üzerindeki etkisini hesaba katmak gerek. Kendisini göreve getiren Büyükekşi yönetimi, Hamit Altıntop gibi yöneticileriyle birlikte görevlerine veda etti. Yeni yönetim her ne kadar "Montella ile devam" demiş olsa da etrafında tanıdığı ve güvendiği yüzlerin sayısının azaldığını söyleyebiliriz. Böyle bir durumda İtalyan teknik direktörün her maç göze hoş gelen futbol oynatmaya çalışarak mağlubiyetler almaktansa zorluk seviyesi yüksek bir maçtan 1 puanla dönmeyi tercih etmesi de anlaşılabilir olur. Ancak yine belirtmek gerek ki iç sahada oynanacak maçlarda bu yaklaşımla alınan galibiyetler de yeterli gelmeyecek, oyun olarak baskın olunması beklenecektir Milli Takım'dan. Bu yüzden Galler karşında santrforsuz oynaya Montella iç sahadaki Karadağ maçına çift santrforla çıkarsa şaşırmamak gerek.

MİLLİ TAKIM GALLER'İ UYUTTU

Maça gelecek olursak, EURO 2024'ten bildiğimiz üçlü stoper hattı ve "sahte 9" Arda Güler ile maça başlayan Türkiye, ilk bölümde oyunu da kendi yarı sahasında kabullendi. Rakibe üçüncü bölgede basmadı, Galler stoperlerinin oyun kurmak için orta saha çizgisine kadar çıkmasına müsaade etti. Topu da rakibine bırakıp kontra ataklarla rakibini eksik yakalamak istedi.

Ancak ilk 30 dakika, Galler'in bek arkasına attığı uzun toplarla, kenar ortalarıyla, zaman zaman merkezden zorlamalarıyla Milli Takım'ı bunalttığı, dönen topların neredeyse hepsini topladığı, Türkiye'nin Kenan Yıldız ve Arda Güler üzerinden ileriye top taşıma çabalarına da sertlikle yanıt verdiği bir periyot oldu. Topla oynama oranının yüzde 70'e 30 oranlarına geldiği bu dilimde oyun büyük ölçüde Türkiye'nin birinci bölgesine yığıldı. Türkiye bu bölümde ne ayağında top tutabildi ne hızlı geçişleri yapabildi ne de rakibinin atak sürekliliğini kesebildi.

Buna rağmen Galler'in bitiricilik konusunda beceriksizliği bu dilimin 0-0 ile atlatılmasını sağladı. Arka arkaya yapılan sert fauller ve sarı kartların ardından motivasyonu artan Milli Takım, ilk 30 dakikadan sonra daha çok oyunun içine girdi, rakibine daha çok diş göstermeye başladı ve topun kalesinden daha uzak bölgede kalmasını sağladı. Bu dakikadan sonra Galler, maçın ilk bölümünde kurduğu baskıyı bir daha yakalayamadı.

Barış Alper'in 62'nci dakikada ikinci sarıdan gördüğü kırmızı karttan sonra Galler'in tekrar baskısını artırması beklenirdi ama 10 kişi kalan Milli Takım maçın son bölümünde de rakibini durdurmayı başardı ve yoğun bir baskı yemeden, yüzde yüzlük bir gol pozisyonu vermeden maçı bitirdi. 

Türkiye'nin grup liderliği yolu da bu beraberlikle açılmış oldu. Galler'le içeride oynanacak maçta alınacak galibiyet, İzlanda ve Karadağ karşısında sürpriz puan kayıpları yaşanmazsa (İzlanda deplasmanı hariç) Milli Takım'ı futbolseverlerin henüz kanının ısınamadığı Uluslar Ligi'nde bir üst lige taşıyabilir.