Mor ve Ötesi’ni neden seviyoruz?
Mor ve Ötesi’ni işte bu yüzden seviyoruz: Türkiye’de politik sanatın dirençli ve kitlesel karşılığı olduğunu gösterdiği için…
Sınıf meselesinin sanattaki en önemli temsilcilerinden Bertolt Brecht şöyle der: “Karanlık zamanlarda şarkı da söylenecek mi? Elbette, şarkı da söylenecek, karanlık zamanları anlatan.” Sanatın, yaşadığı çağa karşı bir sorumluluğu olduğu, kimi zaman yaşamın tanığı kimi zaman da itiraz hattı çizdiği bilinen bir gerçek. İktidarların, tek adamların en çok korktuğu ve sürekli bastırmaya çalıştığı politik sanat, özellikle Türkiye gibi vahşi bir kapitalizm ve faşizm ablukası altında kalmış ülkeler için can damarı. Nitekim, sansür, zorbalık ve sermayenin yönlendirmesiyle ortaya çıkan ana akım mecralarda bu mücadele için daralan hattı genişletmek her zaman kolay değil. Varoluşu itibariyle politik sanat da tam olarak bu sıkışmayı yarmak ve yaşanan nesnel sorunları ifşa etmek için ortaya çıkıyor.
POPÜLİST MUHALİFLİK Mİ HAKİKİ TAVIR MI?
Günümüzde sanat kimi zaman erk tarafından kimi zaman da mevcut konjoktürde popülist tavırlarla inşa edilen, ilk etapta bir tepkiymiş gibi konumlanan ama geniş anlamda iktidar ve çevresinin varlığından rahatsız olmadığı, hatta sistemin yaşaması için izin verdiği bir noktaya sıkıştırılıyor.
Politik sanatı, kavramsal olarak keskin bir biçimde icra edebilmek için ilk etapta ideolojik netlik ve sanatsal estetiği çok iyi kavramak ve eleştirilen meseleyi tam karşıdan hedef alacak bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor.
GREVLERDE, İŞGALLERDE, MEYDANLARDA POLİTİK SANAT
Saydıklarım elbette zor ve üzerine oldukça yoğun emek harcanması gereken meseleler fakat Türkiye sol-sosyalist tarihinin yetiştirdiği nice sanatçı, bahsi geçen sanatsal üretimi gerçekleştirebildi ve kitleler üzerinde yönlendiriciliği olan, kavgayı büyüten bir etki yaratabildi. Grevlerde, fabrika işgallerinde, üniversite kampüslerinde o kıymetli sesleri duyduk; parklarda, sokaklarda, memleketin dört bir yanında kimselerin görmediği nice mücadele öyküsünü okuyabildik ve mücadele tarihini emekçiden, ezilenden, ötekileştirilenden yana yazabildik.
Özellikle faşist 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte tüm ülkeyi ablukası altına alan günlerdeyse sanatın susturulması, müzisyenlerin, yazarların, tiyatrocuların zindanlara atılması politik sanatın eksikliğinde bir halkın neler kaybedeceğini acı bir tecrübeyle gösterdi. Geçen zaman ve görece normalleşme süreciyle birlikte gücünü toplayan ve yeni dünyanın sorunlarına kafa yoran sol-sosyalist hareketin sanatsal faaliyetleri de değişti ve yeni sesler ortaya çıktı.
Bu noktada 90’ların başında kurulan ve geçmişin mücadele geleneğini kendince yeniden yorumlayan Mor ve Ötesi, yeni kuşağın önemli nefeslerinden biri oldu. Grup, ‘Cambaz’la yaptığı çıkışın ardından yeni bir bakış açısının sanat tüketicileri arasında gelişmesini sağladı. Yeni bir söz dizimi, sound ve bakınca bu topraklara uzak enstrümanlarla yaptıkları müzikle gün geçtikçe ivme kazanan bir dinleyici kitlesi kazandı. Artık hepimizin dilindeydi Mor ve Ötesi… Hepimiz onların kurduğu imgeleri, şarkı sözlerine gizledikleri göndermeleri sorgulamaya ve kendimizi bu şarkılarda bulmaya başlamıştık.
İyi eğitim almış, orta üst sınıfa mensup insanlardan oluşan Mor ve Ötesi, peşpeşe gelen albümlerle birlikte, reel politik meselelerde tavır almaktan çekinmeyen, tüm özgünlüğüyle ana akım içinde varlığını ispatlayıp, elde ettikleri popülariteyle kitlelerin derdine kafa yoran bir grup olarak sanatsal tavrını açık etti. Onları Van depreminde, Irak işgali protestolarında, kardeşlerimizin katledildiği Gezi Parkı Direnişi’nde en önde izledik. Grubun solisti Harun Tekin, müzik emekçileri için sendikal mücadeleye katkı sundu; Kerem Kabadayı, sosyalist siyaset içinde örgütlendi. Hayata şanslı gelenlerdendi onlar fakat sistemin içinde eriyip rahat bir konumda olmak yerine haysiyetli bir yaşamı seçtiler ve şarkılarında da bir adım dahi geri atmadılar.
'SİRENLER' O'NUN İÇİN ÇALIYOR!
Mor ve Ötesi’nin uzun bir aradan sonra yayınladığı yeni albümü ‘Sirenler’ geçtiğimiz günlerde dinleyicilerle buluştu. Grubun alışılmış sound'unu sürdürdüğü albümü bir ustalık eseri olarak yorumlayabiliriz. Grubun şarkı yazarlığı ilk günden beri dikkat çekiciydi ama bu albümle birlikte hedeflerini mutlak olarak belirlediklerini söyleyebiliriz. Üç bölümden oluşan ve geçiş şarkılarıyla birbirine bağlanan bu albüm, yapısı itibariyle Türkiye’nin geride bıraktığı 20 yılın yarattığı tahribata odaklanıyor ve tarihsel bir noktada duruyor.
'SİRENLER'İN YAPISI VE DURDUĞU YER
‘Sirenler’ yapısı gereği bir albümden beklenenden daha fazlasını sunuyor: Tahlil ediyor, soruyor, çözüm üretiyor. Genel itibariyle 'tek bir adam’ dinlesin diye yapıldığı hissine kapıldığımız albüm, dinleyicinin üzerinde uzun zaman sürecek bir etki bırakıyor. Bu albüm ilk notasından son sözüne kadar bizlerin son yirmi yılının dökümünü ve bunun ortaya çıkardığı öfkeyi, sanatın imkanlarıyla aktarıyor.
'KAPTAN', 'LİNÇ', 'PARK': TÜRKİYE PANORAMASI
Grubun belki de alamet-i farikası olan söz yazarlığı bu albümde de oldukça dikkat çekici. 'Kaptan', 'Linç' ve 'Park' şarkıları bunun en kuvvetli örnekleri olarak dinleyiciye sunuldu. Türkiye’nin yakın tarihine damga vuran Gezi Parkı Direnişi de, İstiklal’de yaşanan soylulaştırma ve kentsel rant da, yıllar geçtikçe faşizmden beslenerek muktedirleşen iktidar da bu şarkılarda bir hafıza odağına dönüşüyor. Yine albümün açılış şarkısı olan ‘Adamın Dibi’, ‘erkeklik’ üzerine yükselen iktidar mekanizmasının tek adamını eleştiren noktada güçlü bir farkındalık ve harekete geçme imkanı yaratıyor. Şarkı, genel anlamda tüm albüme yayılan başkaldırı duygusunu ilk elden ortaya koyuyor. Mor ve Ötesi’nin bu zor zamanlarda yaptığı sanatsal çıkış hem estetik hem de politik olarak ihtiyaç duyduğumuz bir slogana dönüşüyor. Kendi gerçekliğini, sanatın imkanlarıyla harmanlayan ve yaşadığı toplumu anlayan, sesi olabilen grup, aynı zamanda çağdaşları için de bir cesaret ve nefes oluyor.
Mor ve Ötesi’ni işte bu yüzden seviyoruz: Türkiye’de politik sanatın dirençli ve kitlesel karşılığı olduğunu gösterdiği için…
Mor ve Ötesi’nin bu albümü kime karşı kaydettiğini biliyoruz ve ‘Sirenler’ artık O’nun kulaklarında acı acı çalıyor!