Mücadele için edebiyat, edebiyat için mücadele: 'Volkan'ın Romanı'
Ahmet Tulgar’ın eserleri hakkında kemikleşmiş yanlış bir kabul var. Onun önce gazeteci olduğu. Lise yıllarında edebi denemeler yapan Tulgar’ın asıl edebi macerası cezaevi yıllarında başlamıştır...
Ahmet Tulgar’ın ilk romanı 'Volkan’ın Romanı', 2000’li yılların Türkiye panoramasını çizerken zalimlere karşı edebiyatla direnmeyi amaçlayan, birçok türü ihtiva eden ve güncelliğini yitirmeyen bir kitap.
ÖNCE EDEBİYATÇI SONRA GAZETECİ
Ahmet Tulgar’ın eserleri hakkında kemikleşmiş yanlış bir kabul var. Onun önce gazeteci olduğu. Eserleriyle ilgili yazıların çoğuna bakıldığında Tulgar’ın Türkçeyi bu denli iyi kullanması ve özgün bir üsluba sahip olması gazeteciliğin bir getirisi gibi yansıtılmış. Bu yazıları kaleme alanların birçoğunun Tulgar’ın söyleşilerini izleme yahut röportajlarını okuma zahmetine girmedikleri ortada. Hatta kitaplarının başındaki kısa biyografiyi okuyan dikkatli bir göz, 1959 doğumlu yazarın 1984-87 yılları arasında siyasi mahkûm olarak cezaevinde kaldığını, ilk öykü kitabı 'Evsiz Ülke Hikâyeleri'nin de 1989 yılında yayımlandığını fark ederek Tulgar’ın edebi hayatının gazetecilik hayatından daha önce başlayıp başlamadığından şüphelenecektir. Evet, lise yıllarında edebi denemeler yapan Tulgar’ın asıl edebi macerası cezaevi yıllarında başlamış, bu dönemde yazdığı öyküler de üstte de söylendiği üzere özgürlüğüne kavuştuktan iki sene sonra yayımlanmıştır. Ancak kitap yayımlandığında zaten gazeteciliğe başladığı için onun mesleki kimliği her nedense edebi kimliğine katkı yapan bir unsur olarak yazılagelmiştir.(1)
AŞK ROMANI OLACAKTI
Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise 'Volkan’ın Romanı'nın türüdür. Nedendir bilinmez Türkçe yazında tür tartışmaları pek sevilir. Ancak tür tartışmaları satıhta kalmış, romanın içindeki saklı türler ötelenmiştir. Şüphesiz, Tulgar’ın da söylediği üzere kitabın türüne siyasi-polisiye demek yanlış olmaz ama yine yazarın da vurguladığı üzere bu, yarım kalmış bir aşk romanıdır aynı zamanda. Ancak, bir komplo döngüsü içerisinde yitip giden Volkan, eşcinsel olduğunu kesinkes kabullendiği, İzzet’e açılmaya karar verdiği zaman yeni bir komployla karşılaşır. Korucu aşiret reisi İzzet’in Volkan’a yakın davranma sebebi onun cinsel kimliğini öğrenmek içindir: “Bir haftadır senin ibne olup olmadığını kesin olarak öğrenmek için uğraşıyorum.” (s.219) Kitabın son bölümlerinde Volkan’ın idealize ettiği, sayesinde şehvet, kıskançlık gibi duyguları yaşadığı -daha da önemlisi bu duyguları kabullendiği- İzzet de onu kandıran bir komplocudan ibarettir. Hem Tulgar’ın hem de üst kurmacayla kitabın anlatıcısı konumunda olan yazarın belirttiği üzere aynı zamanda bir aşk romanı olmaya çalışan bir roman söz konusu. Maalesef ki olama[z]dı…
'BU BİR GENÇLİK ROMANI MI?'
İlçe Emniyet Müdürü Hilmi Öztoprak evdeki otorite figürü olarak karşımıza çıkar. Özbakımına son derece önem veren, sözünün üstüne söz söyletmeyen, insanların çekindiği bu baba figürü karşısında ezilecektir Volkan. Daha o zamanlar kendisi için karar alamadığını, bütün kararları babasının aldığını düşünecek, “Sen ne işe yararsın?” cümlesi onda derin yaralar açacaktır. Kitaptaki “Bu Bir Gençlik Romanı mı?” bölümünde yazar bu konuyu irdeler: 19. yüzyıl sonlarını ve 20. yüzyılın başını kapsayan bir dönemdeki iki kavramı odağa almıştır bu kısımda. İlki, Volkan’ın annesini ve ablasını tanımlayan femme fragile, yani kırılgan kadın tipi. İkincisi ise, metindeki ifadeyle “edebiyatta ergenlikten çıkış, ergenliğin safiyetini kaybediş hikâyeleri olarak açımlayabileceğimiz” Jugendstil figürü. En büyük korkuları düzenlerinin bozulması olan, bu yüzden de çoğu şeyi sineye çeken iki kadın arasında ergenlikten çıkmak için baba iktidarını yıkamayan, kendini güzeli, estetik olanı aramaya vakfeden fakat 2000’li yılların Türkiye’sinde bu mümkün olmadığı için arayışında da başarısız olan bir ergendir Volkan: Bir Çocuk -kitapta “çocuk” ve “oğlan” kelimeleri büyük harfle başlar. Belki sadece polis üniforması içinde kendini erk sahibi olarak görmektedir. Yine de çocuksu yüzü, melek yüzü mesleğiyle tezat oluşturan Volkan, baba engelini aşamaz.
“21. yüzyıl Türkiye’sinin başında bir 20. yüzyıl başı romanının imkânsızlığı Volkan’ın romanı. Volkan’ın hayatı gibi başarısızlığa uğramaya kararlı bir Jugendstil romanı bu.” (s.103)
KOMPLO İÇİNDE KOMPLO
Romanın konusuna değinmek gerekirse, Avrupa’da büyük başarı elde eden futbol takımından yedi futbolcu öldürülür. Takım’ın bu başarısının Avrupa Birliği’ne girmeyi kolaylaştıracağı algısının hâkim olduğu bir atmosferde bu saldırının yankısı beklenenden de büyük olur. Teşkilat içindeki AB karşıtı kliklerle Örgüt içindeki savaş yanlılarının organize ettiği aşikâr olan bu komploya iyi bir hikâye gerekir. Volkan’ın, öğretmenlikten siyasi sebeplerle atıldığı için bekçilik yapan Hıdır’la birkaç dakika konuşması üzerinden kurulur hikâye. Daha doğrusu ikisinin de eşcinsel olduğunu öne sürmek üzerinden. Böylece örgüt Hıdır’ı infaz eder ama bu infaz “ahlaki” gerekçelere dayandığı için Hıdır’ın aşireti infazı haklı bularak örgüte savaş açmaz. Volkan ise Urfa’da bir Yaygın Ev’e götürülür, “Barış” adını seçer. Burada kaldığı süre boyunca işlemediği bir suç için itirafta bulunmaya karar vereceği düşünülür... Sözün özü, emniyet klikleri de örgüt klikleri de hiçbir zarara uğramadan bu katliamı ikisi üzerine yıkar.
ZALİMLERLE MÜCADELE İÇİN EDEBİYAT
Bir insanın suçlu olduğuna inanmak için cinsel kimliğinin geçerli bir kanıt olarak görüldüğü bu vahşi toplum yapısında kimse bunun bir komplo olduğundan şüphelenmez, şüphelenenler ise korktukları için susar. Bir kişi hariç: Yazar. Volkan’ın saunada ilk defa gördüğü “uzunlarını yakmış” bir Çocuk’tur yazar. Ancak onun acısını anlayarak Volkan’ın ter değil, gözyaşı döktüğünü, bedeninin ağladığını söylemiştir. İşte bu kişi, Volkan için bir şey yapmak istemiş ve onun romanını kaleme almıştır. Ancak, Volkan’a yapılan bu haksızlık özelinde gelişen edebiyat eylemi, genelleşerek bir direniş eylemine dönüşmüştür:
“Şimdilik Volkan için yapacaklarımı tamamlamamış olsam da şunu görmüş bulunmaktayım: Bu zalimlerle mücadele etmenin tek yolu edebiyat. Yıllarca gazetecilik yaptıktan sonra bunu şimdi inanarak söyleyebiliyorum.” (s.120)
Son olarak, kitabın aynı zamanda bir yol romanı olduğunu da söylemeli. İstanbul, Ankara, Amasya, Urfa… 'Volkan’ın Romanı' aynı zamanda ülkenin batısından doğusuna bir yolculuk hikâyesidir de. İşte bu sayede 2000’li yılların Türkiye panoramasını görmek mümkün olur. Yine bu sayede 2006 yılında yayımlanmasına karşın güncelliğini yitirmeyen bir metin vardır karşımızda.
Volkan, suçunu kabul etmeyen ama suçsuz olduğunu da söyleyemeyen bir karakterdir. Kaderi üstüne düşünür sık sık. Bir karar almaktan, yüzleşmekten, mücadele etmekten sakınır. Her şeyin kendiliğinden düzeleceğini ümit eder içten içe. Ne yeğeni Umut’a duyduğu sevgi ne de İzzet’ten hoşlanması onu bir türlü eyleme geçiremez. Bu özellikleriyle 'Volkan’ın Romanı' Türkiye’nin siyasi sorunlarına temas ederken bu altyapı içerisinde bireyi teğet geçmemiş olur. Öyle ki bazı bazı yazar ve Volkan arasındaki izler dahi silikleşir:
“Romanın sonuna yaklaşırken gazete okumayı, televizyon seyretmeyi artık tümüyle bırakmıştım. Başkomiser’in ölümünü gazeteden öğrendiğim gün karar vermiştim buna. Romana yeni olaylar eklenmesinden, olay örgüsünü son anda değiştirmek zorunda kalmaktan, başa dönmekten korkuyor olmalıydım. Korkuyorum da açıkçası. Nihayetinde her roman bir gün bitmek zorundadır. Bitmemesi durumunda, romanın kahramanı değişir. Yazarla yazdığı kahraman yer değiştirir. Bunu anlamıştım. Anladım. Ve korkuyorum.” (s.191)
Notlar:
1 - Volkan’ın Romanı söyleşisi: https://www.youtube.com/watch?v=8wNq3k0lMHY