Muhalefet bir kuş değildir
Muhalefetin üstüne gitme, ürkütme. Sabret... Filhakika muhalefet bir kuş değildir. Bu kadar kolay ürküyorsa zaten muhalefet de değildir.
Video çekebileceğim güvenli bir ortam oluşturamadığım için Medyascope’taki programıma eylül ayına kadar ara verdim. Nihayetinde sadece Sedat Peker’in güvenli bir ortam oluşturmaya ihtiyacı yok, bizim de var. Buradaki yazılara da aynı mazeretlen bir müddet ara verecektim ama yazmak için güvenli yer bulmak görece kolay oldu. Şaka bir yana, Pekerleaks aslında hiçbirimizin hiçbir şekilde güvende olmadığımızı söyleyen bir ifşalar bütünü. Aklımızda tutmamız gereken en önemli bilgi bu. Güvende değiliz hiçbirimiz. Zira boğazına çökülmüş bir ülkenin evlatlarıyız...
Pekerleaks yeni videolarla süremiyorsa da Twitter üzerinden akmaya devam ediyor. Valla ne bileyim ilgimi çekmiyor desem yalan olur. Öyle ki onu takip edeceğim derken beybi Lilibet’in doğumunu kaçırdım. Biliyorsunuz haziran beybisi Lilibet Los Angeles’ta hayata gözlerini açtı. Harry ve Meghan çifti bebeğe Lilibet Diana adını verdi. Günler geceler oldu, bir ilgilenemedik sabiylen... Fakat bebeğe kraliçenin çocukluk adı Lilibet’i vermekle yapılan cingalozluğun yanlış hesap olarak Buckingham’dan bir nevi geri döndüğünü de dakikasında duyduk. Döndü dediysem, “Kraliçeyle müzakere etmeden nereye Lilibet diyorsunuz şuursuzlar” demeye getirdiler. Yoksa ismi geri çekin filan diyen olmadı. Hakikaten o ne öyle, bahçedeki kedinin adını mı veriyorsunuz bebeğe, sormadan etmeden? Kedi demişken benim Archibald diye küçük bir ek yaparak kullandığım Archie adı, yani Harry ve Meghan’ın iki yaşındaki oğullarının adı nereden geliyormuş biliyor musunuz? Meghan’ın yıllar evvel kaybettiği kedisinin adıymış bu. İlk bebeklerine kedinin adını, ikinci bebeğe de kraliçenin adını vermişler. Fakat bu isim tercihinin, ölmüş kediyle, haşa kraliçeyi aynı düzleme yerleştirmek gibi yorumlanabileceğini hesap etmemişler.
Harry, beybi Lilibet’in doğumunu abisi William’a kendisi bildirmek yerine, William’ın eşi Kate’e bir mesaj atmakla yetinmiş ki bu da diğer bir dedikodu konusu. Bildiğin WhatsApp mesajı! Bu kadar yabancılaşmayı yeminlen Marx bile tahmin etmemişti. Bu Harry resmen kendi türüne yabancılaştı. Kraliyet şuuru muuru hepten gitti. Bir eşi dostu yok mu bunun? Bir insanın hayatta kendine yapabileceği en berbat şey, etrafında, “Sıkı saçmalıyorsun” diyecek bir insan, bir eş dost bırakmamasıdır. Oysa insanın kendisine düzenli olarak “Saçmalıyorsun bence” diyen dostları olmalı. Yine de haksızlık etmeyeyim. Bazen kişinin kendisinin pek bir suçu yokken de etrafında gerçek bir dostu kalmayabilir. Müşkül bir durum yaşadığınızda bunu açık ve net görürsünüz. Dostluk kolay iş değil...
Konumuzla ilgisi zayıf ama bunları yazınca Sayın Cumhurbaşkanının da bir dostu olmadığı geldi aklıma. Külliye(n) yalnızlık çok zor. İnsanı mahveder gerçekten. Fakat bu kısım benim işim değil. Ben Buckingham muhabiriyim. Külliye muhabiri Abdülkadir Selvi. Onun da dosta mosta ihtiyacı yok bence. Bazılarına post yetiyor. Bambaşka bir tür. Bu tür üzerine de Sedat Peker çalışıyor. Lilibet’e gelince, bu Lilibet büyüyecek. Muhtemelen Şarlıt’tan Lilibet’e yeni nesil kraliyet beybilerinin tümünün ergenliğini ve mürüvvetlerini görenlerimiz olacak. Dalgalanacaklar, durulacaklar, âşık olacaklar. Buckingham sarayına arka kapıdan sevgili sokmaya çalışacaklar... Fakat yapılabilecek en büyük sürprizleri Harry ve Meghan çifti yaptığından, uzunca bir süre daha ilginç bir şeyler olmasını da beklemeyin. Dört yıllık Buckingham muhabirliğim sonucunda orada görüp görebileceğim şeyleri üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorum artık. Gelgelelim kendi memleketimde hiç ama hiçbir şeyi tahmin edemiyorum. Çünkü olayların tahmin edilebilitesi yok.
Kimine bakarsan bu AKPMHP iktidarı çatır çatır çatırdayarak çöküp gidiyor. Hükümetin son demleri. Telaşa mahal yok. Çayımızı demleyip karşısına geçsek yeter. İllaki çökecek. Paramount oteli ve Yalıkavak marinasıylan, paranormal medyasıylan ve yargısıylan bir ülkenin her şeyine çöküldüğü anlaşılmışsa o iktidarın çökmesi de an meselesidir diye bakıyorlar. Başka bir şey yapmaya gerek yok. Kimisi böyle diyor. Muhalefete de ayrıyeten sesleniyor. Bu mafyöz işleri, bu çökmeleri vs. kurcalama, ağır ol ki batman gelesin. Yüzgöz olma, sözünü yere düşürme gibi... Madenli bir annenin evladına vereceği türden öğütleri siyasal muhalefete verip duruyorlar. Muhalefetin üstüne gitme, ürkütme. Sabret... Filhakika muhalefet bir kuş değildir. Bu kadar kolay ürküyorsa zaten muhalefet de değildir.
AKP ve Erdoğan’ın kontrolü tümden kaybettiğini ve neredeyse artık bir seçim hedeflerinin bile kalmadığını düşünenler var. O yüzden de öyle ağzına geleni söylediğini, “Açları biraz da siz doyurun” filan dediğini düşünüyorlar. Valla ne diyeyim, bir Lilibetliktir gidiyor. Bilmiyorum ama bence hiçbir şey bu kadar basit değil.
Bana sorarsanız böyle “doğalında çöküş” diye bir şey yok. Asla yok. Zaten AKPMHP iktidarının çatır çatır çöktüğü de yok. Bir “kopuş” yaşanıyor diye bu kopuşun kendiliğinden defter dürecek mahiyette bir kopuş olduğunu beklemek büyük Lilibetlik olur. Çocuksu bile değil beybimsi bir şey demek istiyorum. İşte araştırma şirketleri de üç aşağı beş yukarı tabloyu önümüze koydu. Özer Sencar AKP seçmeninin yüzde 51’inin Sedat Peker’in anlattıklarından haberinin bile olmadığını söylüyor. Evet toplumun genel olarak yüzde 63’ü haberdar. Yüzde 24’ü de tüm videoları izlemiş fakat nalet gelsin ki o yüzde 24’ün yüzde 74’ü de bizim mahallede ikamet ediyor. Birbirimizi yankılayıp duruyoruz. Tekrar ediyorum, AKP seçmeninin yüzde 51’inin Peker videolarından ha-be-ri yoook! A Haber seyrediyor. Paralel politik evrende yaşıyor.
Sencar’ın sözlerinden anlaşılan o ki, toplumun yüzde 38’i her şeyine çöküldüğü anlaşılan bir ülkede, bu çöküşe aktif iştiraki olduğu iddia edilen bir İçişleri Bakanının istifa etmesine bile razı değil. Bunu istemek aklına bile gelmiyor... Devlete “çökülmüş” olmasıyla ilişkili demokratik bir itiraz geliştiremiyor. Devlet zaten “çökülmek” içindir diye mi düşünüyor nedir?
Bu nedenle AKPMHP iktidarının değil, bir “zihni koalisyonun” iktidarda olduğunu söyleyenler haklı. Geçtiğimiz hafta katıldığım Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (DİTAM) toplantısında dile gelen şey de biraz buydu. Aydın Selcen başka bir bağlamdaki yazısında bu toplantıdan da güzelce bahsetti. Okumanızı öneririm. DİTAM toplantısındaki konuşmasında Bekir Ağırdır önemli değerlendirmeler yaptı. Kendi cümlelerimle kısaca özetleyecek olursam, yukarıda ifade ettiğim zihni koalisyondan ve dönüşümün de bu sebeple bir tür zihniyet devrimiyle olabileceğinden söz etti.
Gelgelelim böyle bir dönüşüm zihniyet örüntülerinin dönüşümüyle mümkün ve bu da bir günden diğerine olmuyor. Uzun vadeli bir iş. Ve önümüzde kısa vadede muhakkak gerçekleşmesi gereken bir değişim var. AKPMHP iktidarı altında demokratik bir dönüşümün gerçekleşmesi herhangi bir şekilde mümkün görünmüyor. Üstelik muhalefette de aynı zihni koalisyona açık ve örtük bağlılıklar sürdükçe iktidarın değişimi de çözüm değil.
Çökülmüş ülke paradoksu dediğim şey bu...
Söz konusu zihniyet devriminin en önemli içeriğini Kürt meselesinin oluşturması gerektiğini çoğumuz biliyoruz. Zira ülkeye çökülmüş olması, Kürt meselesine ödenen bir bedel gibi görülüyor. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar son zamanlardaki bütün konuşmalarında rüşvete, yolsuzluğa ve ağır suçlara batmış bu düzenin Kürt meselesi üzerinden nasıl ve ne yollarla meşrulaştırıldığını bıkmadan usanmadan anlatmaya çalışıyor. “Çökme” meşrulaştırılıyor ve normalleştiriliyor. Toplum yavaş yavaş çürüyor...
Bu çürümeden kurtulmak için bu paradoksu aşmamız şart. Bugün Lilibet vs. derken girizgahı epeyce uzattım ama magazin alanını boş bırakmak da olmuyor. Görüyorsunuz, boş bırakınca oraya da mafya çöküyor. Popülerleşiyor. “Çökülmüş ülke” paradoksunu da daha ayrıntılı ve ciddi yazacağım tabii.
Bugünlük böyle olsun. #Hadi