Muhalefet, gerçekten muhalefet mi oluyor yoksa?
Öyle garip bir arenaydı ki Türkiye, ittifak yapanlar bir yandan, ittifak yapmamış gibi görünürken, öte yandan ittifak halindeymiş gibi olmalıydılar. Şimdi ise ortada ilkeler vardı. Buna uyacaklarını söyleyenler ile birlikte hareket edeceklerine dair bir deklarasyon üzerine dönecekti her şey. Yani sadece teorik olarak değil, pratik olarak da iyi bir çözümdü bu.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin muhalefet kanadında iki çok önemli olay oldu. Yani bizim uzun yıllardır alıştığımız, ‘Bak nasıl lafı gediğine koydum’ çizgisinin dışında, bir gelişme yaşandı. Bunlara bir bakalım;
Bunlardan birincisi HDP, -demokratik ittifak- ilkelerini açıkladı. Uzun zamandır yazdığım ve savunduğum bir şeydi bu. Öncelikle biçim olarak çok doğru bir yöntemdi. Bu sadece teorik olarak, demokratik bir politika yürütüş biçimi değil, pratik olarak da birçok şeyi çözebilecek bir güce sahip. Çünkü uzun zamandır, açık ya da gizli ‘ittifak’ politikası, bizim gençliğimizin sık sorulan yaman sorusuna benziyordu. Bir nehrin kıyısından karşıya geçirilecek, bir kurt, bir kuzu ve ot bilmecesiydi bu. Kayıkçı ancak iki tanesini taşıyabiliyordu ve onları hiç yalnız bırakmadan karşıya geçirmek zorundaydı, birbirlerini yememesi için. Bunu uzun süre, tersine kürek çekerek, AKP iyi yürüttü. En ufak bir yakınlaşmada, aynı kayığa yerleştirip, birbirlerini yemelerini sağladı ve kenardan, ağıza yerleşmiş eğri bir tebessümle, seyir eyledi alemi.
Öyle garip bir arenaydı ki Türkiye, ittifak yapanlar bir yandan, ittifak yapmamış gibi görünürken, öte yandan ittifak halindeymiş gibi olmalıydılar. Şimdi ise ortada ilkeler vardı. Buna uyacaklarını söyleyenler ile birlikte hareket edeceklerine dair bir deklarasyon üzerine dönecekti her şey. Yani sadece teorik olarak değil, pratik olarak da iyi bir çözümdü bu.
Bunun manası aynı zamanda, -John Holloway’den, içeriği benzeşmese de esinlenerek- ‘İktidar olmadan yönetmek’ demekti. Bunun sağdan işleyen hali uzun yıllar Brezilya’da yaşandı. 40 ayrı grubun bir araya gelerek kurduğu PT-İşçi Partisi'nin lideri Lula, başkanlık seçimine girdiğinde 13 ayrı partiyle ittifak yaptığında, sürekli ittifak içindeki en sağ partinin sınırı kadar hareket edebiliyordu. Yoksa ittifak bozulur ve faşistler gelir diye hareket etti hep Lula ve sol yanları. Yani sol yanları ağrıdı ama ne çare…
Bu politik çizgi, ilkeler, sadece iktidarı değil bir bütün olarak, politik zemini de kaydırabiliyordu. Mesela Chavez Venezuela’sında, Chavez’in halkçı ve sol politikaları, sadece iktidarı değil, sağ muhalefeti bile sol ve halkçı politikalar yürüteceğine dair yemin billah ettiriyordu. Politik zemin, tası tarağı toplayıp, sola kayıyordu.
-Bizde her şey bir yana, tekrarlanan büyükşehir yerel yönetim seçimlerinde, buna benzer ve daha az sayıda ilkeler; ‘Çok dilli belediyecilik ve ücretsiz toplu taşımayı kim kabul ediyorsa, oyumuz ona’ denseydi mesela, şu anda bedava bedava gidiyor olacaktık bütün şehirlerde, metrolarda, otobüslerde ve birçok dilden ‘duracak’ diyecekti bilgisayardaki kadın sesleri…
Muhalefette ikinci çok önemli gelişme de, 6 partinin bir araya gelerek, parlamenter rejime geçebilmek için belli ilkelerde uzlaşmış olmalarıydı. Yani CHP, İyi Parti, Saadet Partisi'nin dışında Deva, Gelecek ve Demokrat Parti'nin dahil olduğu bu ilkeler de, rahatça bir buluşma zemini ortaya çıkardı bütün muhalefet için.
İktidarın değişmesi için, muhalefetin değişmesi gerekiyordu ki yoksa bu mu gerçekleşiyor?
Ve muhalefet, gerçekten muhalefet mi oluyor yoksa?