Muhalefete muhalefet etme karşı söylemi
Aydına düşen sorumluluk belli partileri veya liderleri değil, ilkeleri korumasıdır. Oy verdiği parti savunduğu değerlere aykırı hareket ettiğinde ona rahatlıkla karşı çıkabilmeli aydın.
Başta CHP olmak üzere muhalefet parti liderleri ve alt kodlarının epey süredir dillendirdiği bir söylem var. Muhalefetin siyasi temsilcilerine göre kendisini muhalif olarak gören pek çok bilim insanı, akademisyen, kanaat önderi ve gazeteci muhalefeti iktidardan daha fazla eleştiriyor. Oysa aydınlara düşen görev iktidarla mücadele etmektir. İktidar dururken muhalefeti eleştirmek sinizm ve konformizmden başka bir anlama gelmemekte.
Gerçekten böyle mi? Aydın sorumluluğu iktidara karşı ses yükseltirken muhalefeti korumaktan mı geçiyor? En başta şu tespiti yapalım: Muhalefet liderlerinin iktidar anlayışı son derece anakronik. Bir iktidar var, bir de muhalefet. “Herkes tarafını seçmeli, safları sıklaştırmalı, eleştiri ise sadece karşı tarafa yönelik olarak kullanmalı” dediğinizde en az bir yüzyıl geriye gitmiş oluyorsunuz. Çünkü epey bir süredir insanların aynı anda hem iktidar hem de muhalefet, hem ezen hem de ezilen olduğu çok katmanlı ve akışkan bir güç ilişkileri düzenini deneyimliyoruz. İktidar her yerde ve hepimiz onun parçasıyız. Ama ne yazık ki muhalefetin sözcüleri ve o kulvarda kalem oynatan organik aydınlar tek taraflı iktidar anlayışını yeniden üretmek konusunda ısrarcı.
Gelelim Türkiye’deki duruma, muhalif olmanın siyasi, ahlaki ve hukuki sonuçlarına. Şüphesiz ki iktidarı eleştirmek muhalefeti eleştirmekten daha zor. Çünkü devlet aygıtı ve ceza hukuku iktidarın yanında. Konuşma, yazı, söz ve üsluplarına dikkat etmeyen muhalifler kendilerini savcıların önünde bulabiliyor. Ancak kimliği nasıl yaşayacağımız noktasında toplum en az devlet kadar etkili. Bir mahallenin parçası olduğunuzda dışlama ve ayrımcı pratikler kaçınılmaz bir şekilde hayatınızda yer ediniyor. Atatürkçü veya sosyal demokrat olup Köy Enstitülerini eleştirmek mümkün değil mesela. CHP’de siyaset yapıyorsanız İmamoğlu hakkında görüş bildirirken dikkatli olmanız lazım. Diyelim ki Kürt siyasi hareketine yakınsınız. “PKK insan haklarını ihlal ediyor, uyguladığı politik şiddet aslında terördür” dediğinizde suratlar asılıyor, bazı kapılar hiç açılmamak üzere üzerinize kapanıyor. Siyasi kamplar sizden mahallenin tabularına dokunmadan düşünce beyan etmenizi beklemekte. Sınırı aştığınızda sürüden ayrılan koyuna dönüşüyorsunuz.
Muhalefet liderlerinin sessizlik karşısında aydınlara vaat ettiği şey ise daha özgür bir Türkiye. Yani onlara göre önemli olan tek şey seçim kazanmak. Seçim kazanıldığında tüm sorunlar çözülecek. Müzmin muhalif olmanın sırası değil şimdi. Bu söylem ampirik açıdan doğru değil. Ayrıca son derece tehlikeli. Çünkü 2019 yerel seçim başarısı 2023’de genel seçim başarısına yol açmadı. 2024 yerel seçim başarısı da benzer bir sonucu beraberinde getirebilir. 31 Mart gecesi Türkiye CHP’nin kırmızı rengine boyandı. Ama durum birkaç yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin kazanılacağını garanti altına almıyor hiçbir biçimde. Kaldı ki bu sene yapılan yerel seçimlerde CHP’nin elde ettiği üstünlük diğer muhalefet partilerinin tükenmesi pahasına gerçekleşti.
Demek ki, eleştirel aklımızı muhalefet liderlerine devretmemize değecek bir siyasal iklim yok. Ancak yaptığımız yorum yanlış veya eksik olsa dahi sorunlar bitmiyor. Diyelim ki CHP ülkenin en büyük partisi. İktidara gelmesi an meselesi. Bu durum yapılan ağır hataları görmemizi neden engellesin ki? Mesela son 6 ayımız nasıl geçti? Önce başarısız bir normalleşme, ardından koşullu bir erken seçimde karar kıldı ana muhalefet. Muzaffer CHP’nin siyasal stratejisi açık, istikrarlı ve kararlı değil. Dahası iktidarın asimetrik bir kopyası gibi davranıyor Halk Partisi. İşçiden kestiği primi SGK’ya yatırmıyor CHP’li belediyeler. Kendilerine bu durum hatırlatıldığında “ama yandaş iş adamları da vergi ödemiyor” gibi garip bir savunma yapıyorlar. Oysa ortak çıkarı gözeten erdemli yöneticiler yanlışa yanlışla karşılık vermez. Dahası kamuya karşı sorumluluklar her zaman üstün tutulur. Yandaş kanal meselesi ise herkesin malumu. Yıllarca iktidarın sansürcü bir medya düzeni yarattığından şikayet eden muhalefet aynı mekanizmayı kendisi için kurdu. Kılıçdaroğlu’nun adaylık sürecinde muhalefette kalıp onun adaylığına karşı çıkmak imkansızdı. “Kılıçdaroğlu aday olmasın, kazanamaz” dediğinizde sağcı, hain, sol veya Alevi düşmanı olarak damgalanıyordunuz. Bugün benzer durum diğer parti ileri gelenleri için geçerli. İmamoğlu, Özel veya Yavaş’ı eleştirip muhalif gazete veya televizyonlarda yorum yapmak mümkün mü?
Sonuç olarak şu iki tezin altını tekrar çizmek gerekli. İktidar da muhalefet de kendi alanlarında iktidarlar. AKP’ye muhalefet etmek CHP’ye muhalefet etmekten daha değerli değil bu nedenle. Ayrıca başarıyla erdem ve özgürlük arasında bağlantı yok. Siyaseten başarılı olmanız sizi kendiliğinden bir şekilde ahlaklı yapmıyor. Aydına düşen sorumluluk belli partileri veya liderleri değil, ilkeleri korumasıdır. Oy verdiği parti savunduğu değerlere aykırı hareket ettiğinde ona rahatlıkla karşı çıkabilmeli aydın.
* Doç. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.