Muhalefetin ‘yeni bir hikaye’ yazma şansı var ama…
Yeni partiler, yeni siyasi oluşumlar ihtimaliyle Muharrem İnce ve şimdi de Mustafa Sarıgül ve Değişim Hareketi, iktidar için bulunmaz nimetler. Muhalefet, gölgesinden korktuğu ölçüde iktidar, ışık oyunlarıyla gölgeleri çoğaltıp, olduğundan büyük gösteriyor adeta.
İktidar muhalefet ilişkisi kedi fare oyunu gibi sürüyor. Yeni değil üstelik bu oyun. Her sahnelenişinde ülkece yeniden ama ilk defa görüyormuş gibi izliyoruz. Oyunu yazan, sahneleyen ve başrolünü üstlenen iktidarın yanı sıra muhalefet partileri de ana karakterleri ve eklenen yeni tiplemeleriyle itaat üzre, oyun disiplinini bozmadan, sahnede hazır ve nazır. İçinde yaşamakta olduğumuz bu hayli teatral siyasi dönemece, geleceğin tarihçilerinin vereceği ismi cidden merak ediyorum. Hani darbeler dönemi, tek parti devri ya da Lale Devri gibi bir isim aranacak olursa benim önerim anti-hukuk süreci olur. Başka bir deyişle bana göre Ali Duran Topuz, yaptığı kavramsallaştırma ile geleceğin tarihine bir dönem ismi hediye etmiş olabilir. Henüz içinde yaşarken bu sürecin nereye doğru evrileceğini kestirmek kolay değil ancak akıl yürütme yoluyla bazı tahminlerde bulunma çabası da kaçınılmaz.
Oyun, iktidarca muhalefet içindeki ‘zayıf halka’ üzerine kurulduğundan siyaset yorumcuları, düşünen, yazıp söyleyen insanlar çoğunlukla gidişatı iktidarın değil muhalefetin belirleyeceği görüşünde. Yorumlardan çıkardığım sonuç böyle en azından. Örneğin Ahmet Murat Aytaç, İktidar atakta muhalefet defansta başlıklı yazısında muhalefetin, olması gereken belirleyici konumunu işaret etmiş: “Sağlık, güvenlik, eğitim ve adalet gibi alanlarda verilen hizmetlerin kalitesi ve ne ölçüde erişime açık olduğu, ekonominin nasıl yönetildiği gibi göstergelerin hali ortadayken insan ister istemez atakta olanın muhalefet, savunmada olanınsa iktidar oluduğu bir siyasi manzarayla karşılaşmayı bekliyor. Ancak muhalefet parti siyasetini rejim güvenliği ve ulusal çıkar paradigmasına kilitleyen ve buradan atağa geçen hükümet söylemine alternatif bir söylem kurmada yeterince etkin olamıyor. Bu yetersizlik siyaseten suskun kalmanın, sürekli savunmada olmanın kilittaşını oluşturuyor.” Aytaç’ın belirttiği güvenlik, ulusal çıkar sıkışmışlığı yerine yeni bir paradigma oluşturup iktidarı farklı bir sahnede oynamaya zorlamak, muhalefet için mümkün aslında. Mümkünden öte bu şans, önlerine geldi ve hâlâ orada duruyor.
Sırt çevirdikleri şansın ne olduğunu yazmayı çok istesem de bugün açıklamayacağım. Ülkemizde ve dünyanın her yerinde hükümetlerin yıllık bütçe sunumu iktidar gösterisidir. Bu şov muhalefet içinse ancak rol çalma becerisi sergileyebildiği takdirde fırsata dönüşür. Bu yıl muhalefetin böyle bir şansı vardı ama kullanmadı. Muhalefet partileri, sırt çevirdikleri fırsatın kıymetini önümüzdeki günlerde idrak eder ve gereğini yaparak gündemi belirleyecek konuma ulaşabilirler belki. Sırf bu ihtimal de boşa gitmesin düşüncesiyle açıklamıyorum konuyu. Şüpheniz olmasın bu satırlar kendilerine ulaştığı takdirde, birden çok partinin lideri ve yönetim kadrosu neyden bahsettiğimi biliyor olacak. Fakat muhalefet bloku olarak görünmekten korktuklarını açıklamak yerine kendilerine götürülen teklifi “çok sembolik ve önemsiz” bulduklarını söylemekten çekinmeyeceklerine de benim şüphem yok. İktidardan rol çalarak gündemi değiştirmek ihtimali, eğer demokratik tutum almak yönünde bir parça cesaretleri olsa yeni bir hikayenin başlangıcı olabilirdi. Vahap Coşkun’un, Vecdi Erbay’a verdiği röportajda söylediği türden bir yazım mümkündü: “Muhalefet, iktidarın ürettiği hikayeden başka alternatif bir hikaye üretemiyor. Dolayısıyla oyunu çoğunlukla sınırları iktidar tarafından tayin edilen bir alan içinde oynamak mecburiyetinde kalıyor.”
İster paradigma değiştirmek, ister alternatif bir hikaye üretmek diyelim veya tercih ettiğim gibi sahnede rol çalmak diyelim gidişatı, yaptıkları ve yapmadıklarıyla muhalefetin belirleyeceği çok açık. Önerilere uyduğu takdirde muhalefetin sahne performansı arzu edilen sonuçları verir mi onu kestirmek, sonucu tahmin etmek başta da söylediğim gibi hiç kolay değil. Ancak halihazırda yapmadıklarıyla devam etmeleri durumunda neler olacağını, şimdiye kadar yaşananlara bakarak kolayca söyleyebiliriz. Yıllardır muhalefetin en zayıf halkası ama kendi oy hesapları açısından en kritik rakip olarak gördükleri HDP üzerinde PKK kartıyla oynanan oyun bütün partiler için sırasıyla sahnelenecek. İYİ Parti örneği, parti içi çekişmelerin, iktidar eliyle başlatılmasa bile muhalefetin bir diğer zayıf halkası olarak kullanıldığını gösteriyor. FETÖ kartıyla iktidar medyası, bu konuda üstüne düşen rolü hakkıyla ifa ediyor. İktidarın terörle itham etmek yönünden birbirinden ayrı tutmadığı iki parti ise demokrasi ve insan hakları bağlamında dahi ortaklaşır görünüm vermekten alabildiğine kaçınıyor. Güvenlik ve ulusal çıkar gerekçesiyle kurulmuş olan paradigma, ne kadar uyumlu politika sergilerse o ölçüde İyi Parti'yi de HDP’nin içine çekildiği sıkışmış pozisyona sürüklüyor.
Ana muhalefet de farklı durumda değil. Yeni partiler, yeni siyasi oluşumlar ihtimaliyle Muharrem İnce ve şimdi de Mustafa Sarıgül ve Değişim Hareketi, iktidar için bulunmaz nimetler. Muhalefet, gölgesinden korktuğu ölçüde iktidar, ışık oyunlarıyla gölgeleri çoğaltıp, olduğundan büyük gösteriyor adeta. Muhalefet partileri, varlıklarını borçlu oldukları demokrasi için mücadele etmedikleri sürece beka meselesiymiş gibi sunulan siyasi çekişmeler, giderek daha da silikleşmelerine yol açacak. Gelecek ve DEVA partilerinin AKP’ye, İYİ Parti'nin MHP’ye yaşattığı taban erimesi, siyasi gelecek üzerinde belirleyici rol oynayabilirdi. İktidar bloku bu ihtimale tedbir niyetine oy kaybını telafi etmek için karşısındaki muhalefetin blok halinde hareket etmesini önlemek için terör kartını kullandı. Şimdi ana muhalefet içinde ayrışma iktidar bloku için kullanışlı bir fırsat olacak elbette. Ve böyle devam eder gider. Meğer ki muhalefet, yeni bir oyun yazmak bile değil mevcut oyunda rol çalmak kadar bile küçük bir basiret gösterebilsin. İşte o zaman yeni bir başlangıç mümkün olur belki.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI