YAZARLAR

'Muhalif gazeteciler' iktidara mı gelecek?

Peki iktidarın icraat haberlerini yaparken, o icraatın kesin çözüm olduğuna sorgusuz sualsiz ikna olmuşsanız ve size anlatılanı size anlatıldığı kadarıyla aktarıp kenara çekiliyorsanız gazeteci misinizdir? Bu soruya yanıtı 'evet' diyebilenler çıkardı işte bu 'muhalif gazetecilik' icadını.

Anormaller bize artık çok normal olduğu için herhalde, "Türkiye’nin Yüzyılı" programını garip bir tartışma eşliğinde geçirdik. 'Muhalif gazeteciler de davet edildi' diye başlayan tartışmanın sonunda böyle tanımlanarak davet edilenler kendi açıklamalarını yaparak, 'haberi' izlemeye gitti ya da gitmedi.

Ama asıl konuşulması gerekene sıra gelmedi.

'Muhalif gazeteci' kimdir? Ne yer, ne içer, ne yapar da 'muhalif' olur? Siyasette muhalefetin seçimde azınlıkta kalan anlamına geldiği düşünülecek olursa, 'muhalif gazeteci' azınlıkta kalan gazeteci midir? Ya da tersten sorarsak, örneğin 2023 seçiminde kazanan bugünün muhalefeti olursa, şimdi muhalif gazeteci olanlar o zaman iktidara mı gelmiş olacak? Giderek absürtleşen bu sorular silsilesine saplanmadan biraz geriye gidelim.

***

Herhalde başlangıç gazeteciliğin, gazetecilerin maddi olanakları ile yapılamayacak kadar pahalı bir 'sektöre' dönüşmesidir. Bu durum kökleştikçe ve 'medya' böyle büyüdükçe, örneğin patronun gazetecilik dışı işlerinin takibini yapan gazeteciler görmeye başladık. İş takibi yapabilmenin birinci koşulu da iktidarla iyi ilişki kurabiliyor olmaktı. Elbette bunlar mevcut iktidar döneminde başlamadı. Yıllar içinde büyüyüp değişerek devretti iktidardan iktidara.

***

Ama haber hep muhalifti, o en baştan beri hiç değişmedi. Çünkü eğer bir olay haber olma değeri taşıyorsa, ortada bir sorun var demektir. İktidarın yaptıklarını anlatan haber bile öyledir. Son 20 yılda yapılan ve iktidarın en çok övgü beklediği 'çılgın projeler' daha yüksek ulaşım maliyetleri, çevrenin daha hızlı tahribatı, daha hızlı betonlaşma gibi yeni sorunlar yaratarak geri dönmedi mi? Hatta sonunda, ‘dikey mimari’ denilerek bizzat iktidarın en yukarıdan muhalefet ettiği hale gelmedi mi? İstanbul’da ikinci köprü ve çevre yolu yapıldığında imara kapalı olan alanlar o ‘dikey mimari’ fecaatinin zirvesini oluşturan örneklerin ev sahibi değil mi şimdi? Ve üçüncü köprü-İstanbul Havalimanı güzergâhında da bugün aynı durumu yaşamıyor muyuz? İşte gazeteci gazeteciyse eğer, bunları öngören, en başta da iktidarı uyaran haberler yapandır. Ki memleket kendi yaptığına muhalefet eden cumhurbaşkanı görme durumuna düşmesin!

Ya da her öğrenciye ücretsiz ders kitabı ve tablet dağıtılacağı açıklandığında -yani mevcut iktidarın ilk yıllarında- böylece çözülüvermiş olacağı vadedilen eğitim sistemindeki sorunlar bugün en 'iktidar gazetecisi' olanlarca bile 'iktidarın en zayıf olduğu alan' diye sayılmıyor mu? O yüzden bütün sendikalardan öğretmenler iş bırakmıyor mu?

***

Peki iktidarın icraat haberlerini yaparken, o icraatın kesin çözüm olduğuna sorgusuz sualsiz ikna olmuşsanız ve size anlatılanı size anlatıldığı kadarıyla aktarıp kenara çekiliyorsanız gazeteci misinizdir? Bu soruya yanıtı ‘evet’ diyebilenler çıkardı işte bu ‘muhalif gazetecilik’ icadını. Ötekilerin gazeteci olmadığını söylememek için berikilere 'muhalif' dediler! Ama daha fenası, böyle seslenilen tarafın da buna güçlü bir itiraz geliştirememesi hatta kabul etmesi oldu. 'Muhalif gazetecilik' işte böyle başladı.

***

Son yıllardaki her seçim döneminde sık sık hatırlandığı gibi 12 Eylül askeri darbesi sonrasında bile ‘liderler buluşması’ düzenlenen televizyon ekranlarındaki siyaset tartışmalarında doğrudan iktidar temsilcisi sayılabilecek bir milletvekili dahi görülmez olmuştu. Gel gör ki sözleri iktidarı bağlamayacak ama iktidarı 'çatır çatır' savunacak sözcüler bulundurulması da şarttı. Böylece 2010 Referandumu'ndan itibaren sayıları gittikçe artan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaşanan tasfiyeyle de ‘yeni nesil’ sürümlerini görmeye başladığımız ‘kadro’ların karşısına bir süre sonra muhalefeti savunduğu/iktidarı eleştireceği kabulüyle gazeteciler çıkarılmaya başlandı. Bu düzende 'kadrolar' gazeteci, karşılarındakiler de ‘muhalif gazeteci’ idi. Öyle ya da böyle yıllardır bu kör döğüşünü izleyerek geldik bugünlere…

Ve görünen o ki kurumunun görevlendirmesi dışında herhangi bir akreditasyona tabii olmadan işlerini yapmaları gereken gazetecilere yönelik mevcut anormal durum değişmediği sürece, iktidar değişse de bu durum değişmeyecek. Çünkü bu düzen sürdükçe yeni bir iktidar bile ‘muhalif gazeteci’ isteyecek/yaratacak. Elbette -uzmanlığı da gözetilerek- gazeteci de siyasette olup biteni yorumlar ancak bugünkü haliyle bunun yapılamadığını Türkiye’nin Yüzyılı tartışması ile bir kez daha görmüş olduk.

Türkiye’nin yeni yüzyılında herhalde en acil çözülmesi gereken sorunlardan biri de bu olacak. İktidarlar doğrudan kendilerini temsil eden sözcüleri ile ne yaptıklarını anlatma 'özgüvenine' kavuşmadıkça ve bütün sözü 'tek' kişiye bıraktıkça da çözülmeyecek.

Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi

Trabzon’a bir sahne çok mu?

Fatih Saygın’ın haberi ile öğrendik ki Trabzon gibi futbolcusu kadar sanatçısıyla da anılan/anılması gereken bir şehre bir kültür merkezi bile çok görülüyormuş. 

Valilik, Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi’ni kendi bünyesine almakta ısrarlıymış. Peki neden? Resmi açıklama yok. Türkiye’de en çok amatör tiyatronun faaliyet gösterdiği şehirlerden biri olan Trabzon’da bu toplulukların elinden sahnelerini alıveriyorsunuz ve ne yapacağınızı bile söylemiyorsunuz.

Demek ki Trabzon’da valiliğe her yer valilik!

Ahmet Tulgar’ın bizden esirgemediği…

“Gazeteciliğimin 35'inci yılında yine öyle güzel bir teklif aldım ve bu teklif bana öyle incelikli ve onurlandırıcı biçimde getirildi ki, evet dedim haliyle. Yeniden haftalık periyod başlıyor yani... Yeniliklerle... İlginizi esirgemezseniz daha da sevinirim...” 

Ahmet Tulgar’ın aramızdan ayrılışının ardından sosyal medyadaki son paylaşımı çok konuşuldu. Nasıl konuşulmasın? Kısa süre önce yazdığı portresiyle Halit Kıvanç’a veda ediyordu ve işte hemen ertesi gün kendisi kalkıp gidiverdi.

Yukarıda aktardığımız 12 Nisan tarihli bir diğer sosyal medya paylaşımı ile başlayacağını ilan ettiği Gazete Duvar yazılarını çok özleyeceğiz. 

35 yıl boyunca bizden inceliğini esirgemediği ve onurlandırdığı için onu hep şükranla anacağız. Ahmet Tulgar, başta kitapları olmak üzere bütün bıraktıklarıyla ışığını saçmaya devam edecek. Merak edenler için: ‘Oğlu’ Yoldaş, emin ellerde…