Mükemmel görünmek zorunda değilsiniz

Florence Given'ın 'Kadınların Size Güzellik Borcu Yok' kitabı, Ece Çavuşlu ve Ece Yücesoy çevirisiyle Yabancı Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Zişan Söyleyen

İngiliz bir aktivist ve podcast yayıncısı olan Florence Given, 'Kadınların Size Güzellik Borcu Yok' adlı kitabında güzellik kâbusuna ve bunun modern dünyadaki yansımasına değiniyor. Bunu okuyunca, "Güzellik nasıl bir kâbus olabilir ki?" diye sormak isteyebilirsiniz. Given da zaten kitabındaki temel tartışmayı bu soru üzerinden kuruyor.

Yazarlık ve yayıncılıktan önce, yaptığı illüstrasyonlarla da sosyal medyada dikkatleri üzerine çeken Given, daha etkileyici, daha saldırgan bir yol çizme ihtiyacıyla yazdığı 'Kadınların Size Güzellik Borcu Yok' kitabında feminizmin neden çok önemli olduğunu okurlarına anlatmaya çalışıyor. Üstelik bunu ağır bir feminist teoriyle değil, gündük dilde, oldukça akıcı, anlaşılır ve çeşitli illüstrasyonlarla renklendirilmiş şekilde yapıyor. Kitabın, çıktığı ilk yarımda 100 binden fazla satmasının temel sebeplerinden biri de bu olsa gerek.

'Kadınların Size Güzellik Borcu Yok' geçtiğimiz günlerde Yabancı Yayınları etiketiyle Ece Çavuşlu ve Ece Yücesoy çevirisiyle raflardaki yerini aldı.

'KİMSEYE GÜZELLİK BORCUNUZ YOK'

Kadın sorunu, cinsiyetçilik ve buna bağlı olarak ihlal edilen hak ve özgürlükler, erkek egemen toplumun her döneminde çeşitli şekillerde yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Özellikle 20. yüzyılla beraber baş gösteren feminist mücadele, bütün baskı unsurlarına karşı giderek daha çok kişiye ulaşıyor ve ulaştığı her kişiyle beraber çıtayı daha yukarı itiyor.

Ancak modern toplumda en çok kırılma yaratan konuların başında güzellik algısı ve ikili ilişkiler geliyor. Given, tam da bu yüzden kitabında özellikle bu iki konuya ağırlık veriyor, ki bunu sadece kitabın isminden bile anlayabilmemiz mümkün. Zaten Given kitaba neden böyle bir isim verdiğini de Erin McKean’den yaptığı şu alıntıyla açıklıyor:

“Kimseye güzellik borcunuz yok. Ne erkek arkadaşınıza/eşinize/partnerinize ne iş arkadaşlarınıza borcunuz var, hele de sokaktan geçen alelade bir adama hiç borcunuz yok. Annenize güzellik borcunuz yok, çocuklarınıza yok, topluma hiç yok. Güzellik, ‘kadın’ olarak işaretlenmiş bir alanı kapladığınız için ödediğiniz kira değil.”

Given, buradan hareketle okurlarını feminizme davet ediyor. Feminizmin okurlarına yepyeni bir bakış açısı kazandıracağını söylemekle beraber, ironik bir şekilde, onların hayatını mahvedeceğini de belirtmekten geri durmuyor. Zira feminizim, daha önce hiç sorgulanmadan kabul edilen pek çok şeye olan yaklaşımımızı değiştirerek, tabiri caizse gözlerimizin önündeki perdeleri kaldırmayı hedefliyor. Böylece biz de, defalarca kez izlediğimiz bir filmin aslında müthiş cinsiyetçi şeyler barındırdığını, ikon olarak gördüğümüz insanların aslında iradesiz birer simge olduğunu, sağlık ve güzellik ürünlerinin bir baskı unsuru olarak üretildiğini anlıyoruz. Eh, bu da biraz can sıkıcı olabiliyor.

Kadınların Size Güzellik Borcu Yok, Florence Given, Çevirmen: Ece Çavuşlu ve Ece Yücesoy, 224 syf., Yabancı Yayınları, 2023.

Ancak Given gelenin gidenden daha önemli olduğunun altını her fırsatta çiziyor. “Mükemmel görünmek zorunda değilsiniz, bunun ne kadar özgürleştirici olduğunu bir düşünsenize!” diyor bir röportajında. Böylece güzelliğin ardında yatan, ulaşılmak istenen hedefin de -kâbusun mu demeli- altını çiziyor.

Mükemmellik!.. Peki kadınlar neden güzel olmak istiyorlar? Neden mükemmel olmak istiyorlar? Modern toplumda güzellik mutlulukla eşdeğer olarak görülüyor. Ne kadar güzelseniz o kadar mutlu olmaya hak kazanıyorsunuz. Kiloluysanız, standartların dışındaysanız, hatta yaşadığınız ülkenin baskın renk ve mezhebinden değilseniz mutsuz olmanız normal kabul ediliyor. Zira mutlu olmak hiç çaba harcamamış gibi değerlendiriliyorsunuz. Peki ya çaba harcamak neyle ilintili? Tabii ki dış görünüşle.

'HAYATINIZIN AŞKI SİZSİNİZ!'

Given okurlarına, “Hayatınızın aşkı sizsiniz!” diyor: "Mutlu olmak için tek gereken şey iç huzurunuz ve kendinizle zihnen ve fiziksel olarak barışık olmanızdır."

Bu çok önemli bir ayrıntı. Zira Given buradan hareketle yine güzellik meselesine dönüyor. Sürekli güzel olmaya çalışmak, kendini sürekli kusurlu bulmaktır demeye getiriyor. Bu yolda hangi ürünleri kullanırsanız kullanın, ne kadar dengeli beslenip spor yaparsanız yapın kendi içinizde yeterli huzuru bulamayacağınızı düşünüyor.

Peki bütün bunlar ne için?

Given, var olan güzellik standartlarının erkek egemen bir karşılığı olduğunu söylüyor ve hemcinslerine, “Kadınların varlığı, erkek bakışını tatmin etmek için değildir,” diyor. Üstelik bunu sadece dış görünüş üzerinden söylemiyor. İkili ilişkileri, her an bu fikre göre yaşamak gerektiğini belirtiyor.

Örneğin bir yerde, sahte orgazm taklidi yapılmaması gerektiğinden bahsediyor. “Bir kadın neden böyle bir şey yapmak zorunda hisseder?” diye sorulduğunda bunun da altında aynı kâbusun, erkeklere yönelik aynı hegemonyanın yattığını görüyoruz.

Ancak iş bununla bitmiyor. Given okurlarına duygusal ve fiziksel olarak tatmin olmadıkları partnerlerinden ayrılmaları gerektiğini savunuyor. Bu, duygusal anlamda kişiyi ilk başta zorlasa da, geleceğe yönelik atılan müthiş bir adım olarak görülüyor.

Given, aslolan şeyin kadının kendi gücünü bilmesi, potansiyelini ortaya çıkarması olduğunu savunuyor. Bu, zorlu bir yol. Bu yolda bir kadının bir erkeğe göre iki kat daha çok zorlanacağını ve türlü önyargıyla mücadele edeceğini söylüyor. Bütün bunlardan sonra biz de ister istemez kendimize şöyle soruyoruz: Savaşmaktan başka çare var mı?

“Korkmayın. Her şeyi sorgulayarak halihazırda harika olan benliğinizin daha rafine bir hâline dönüşebilirsiniz,” diyor Given. Bırakın İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284’ün bile kaldırılmak istendiği bir ülkede Given’a kulak vermekte fayda var.