Mülteciler günlerdir 'kilitli': Yiyecek bir şeyiniz var mı?
Karaburun'da mültecilerin belediyeye ait eski bir düğün salonunun çatısında kilitli tutuldukları ortaya çıktı. Mülteciler, her öğün kişi başı 10 lira bütçe ile hayatta kalmaya çalışıyor.
İZMİR - Son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan savaş ve katliamlar nedeniyle Türkiye’ye gelen mülteciler, Yunan adalarına geçmek üzere Ege sahillerine yönelmeye devam ediyor. İzmir’in Karaburun ilçesi de deniz yolu ile Yunanistan’a geçiş noktasında olması nedeniyle mültecilerin tehlikeli yolculuklarında güzergâh olarak kullandıkları ilçelerden birisi. Botlarla Yunanistan’a geçtikten sonra geri itilerek yeniden Karaburun kıyılarına gönderilen mülteciler, belediyeye ait eski düğün salonunun çatısında kilit altında tutuluyor.
Yüzlerce mülteci, hiçbir suç işlemedikleri halde İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün karşısında bir düğün salonunun çatı katında insani olmayan koşullarda alıkonuluyor. Burada 3 gün ile 15 gün arasında değişen sürelerde tutulan mülteciler, 1 metre yüksekliğindeki duvarların ardında sınırlı koşullarda yaşamaya zorlanıyor. Her öğün için kişi başı 10 lira olarak belirlenen bütçe karşılığında yarım ekmek arası bir dilim salam yiyebiliyorlar. Duvarların arkasından ellerini uzatan gençler, “Yiyecek bir şeyiniz var mı?”, “Bizimle birlikte çocuklar da var”, “Burada bizi dövüyorlar ve dumanlıyorlar” diye sesleniyor.
Bir güvenlik görevlisinin anlattığına göre, son derece dar bir alanda tutulan mültecilerin sayıları 100 ile 350 arasında değişiyor. Çoğunluğu kadın ve çocuk olan mülteciler buradan otobüslerle Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’ ne götürülüyor ve sınır dışı edilmeyi bekliyorlar.
‘BUNLARA KONFORLU BİR HAYAT SUNMAYACAKSIN!’
Kapıda bekleyen güvenlik görevlisine yaklaşarak, mültecilerin ne zaman getirildiklerini, kaç kişi olduklarını ve neden burada kilit altında tutulduklarını soruyoruz. Görevli sorumuzu şöyle yanıtlıyor:
“Şu an içeride 100 kişi var. İlk defa bu kadar genç çocuğu bir arada gördüm. Bu Filistinli çocuklar aileleriyle gelmediler. Bu sayı bazen 350 kişiyi buluyor. 7 aydan beri buraya 3-4 bin kişi gelip gitmiştir. Burada bir süre kaldıktan sonra Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’ne gönderiyoruz. Oradan da kendi ülkelerine gönderiliyorlar. Türkiye’de oturma raporu olanları ise cezai işlem uygulayarak tekrar bırakıyorlar. Yakaladığımız kişiler normal koşullarda burada 3-4 gün kalıyorlardı. Ama İzmir’deki merkezde de yoğunluk olduğu için bugünlerde kalma süreleri 15 günü buluyor. Gelenlere birer tane battaniye veriyoruz. Belediyenin anlaşmalı lokantasından da günde üç öğün yemek geliyor. Bazen kaçmaya çalışanlar oluyor, arkalarından koşup yakalamaya çalışıyoruz. Onlara da eziyet, bize de eziyet...”
Peki, bu durum 7 aydan beri devam ediyorsa, koşullar iyileştirilse, insanlar için daha sağlıklı bir ortam yaratılsa olmaz mı? diye sorduğumuz güvenlik görevlisi, “Onu yaparsak o zaman lükse kaçar. Fazlasını yaptığınız zaman burada kalmaya teşvik edersiniz. Kaçsam Avrupa’da hayatım kurtulacak fikri var. Ama iyi davranırsanız, dayak yok, koşullar güzel diyerek burada yaşamak isteyecek. Yani bunlara konforlu bir hayat sunmayacaksın!” yanıtını veriyor.
‘ŞEHRİN MERKEZİNDE İNSANLARI BÖYLE TUTAMAZSINIZ’
Mültecilere yemek götüren restoran sahibi, “Sabahları birer tas çorba yapıyorum. Maliyeti 10 liranın üzerine çıkıyor ama önemli değil. Öğlen ve akşam 10 lira karşılığında yarım ekmek arasına bir dilim salam ve domates koyup gönderiyoruz. Ekmekler de zaten sandviç ekmeği gibi bir şey. Bugün bir kişinin doyabilmesi için bir öğün yemek en az 50 TL. Bu paraya ekmekten başka ne verebiliriz ki? Yaklaşık 3 aydır bu yoğunlukta devam ediyor. Burada 350 kişilik yemek yaptığım günleri de biliyorum. Şu anki grubun çoğunluğu 18 yaş altı. Geçen gün hava çok soğuktu. Bütün gece onları düşündüm. Hadi yetişkinler neyse de çocuklar bu soğuğa dayanamaz” diye anlatıyor.
Belediye Düğün Salonu’nun hemen yanında bulunan bir esnaf ise, “yaklaşık 3 aydır bu insanlar burada. Biri gidiyor, biri geliyor. Çok gürültü oluyor. Tuvaletlerden pislikler taşıyor. Şehrin tam merkezinde bu şekilde insanları tutamazsınız. Rahatsız edici bir durum. Hem onlar açısından kötü hem bizim açımızdan kötü” diyor.
‘İNSANLARIN ÖZGÜRLÜKLERİNİN KISITLANDIĞINA TANIK OLUYORUZ’
“Herkes bir gün sığınmacı olabilir. Benim ailem de 2. Dünya savaşından sonra Türkiye’ye sığındı. Ben de 12 Eylül’den sonra başka bir ülkeye sığındım” diyerek tepkisini dile getiren Yasemin Aymergen şunları anlatıyor:
“Mültecilerden bazılarının iskelede 4 gün boyunca sadece üzerlerinde bir tente ve betonun üzerinde yaşadıklarına tanık olduk. Buradaki güvenlik görevlileri insanların verilen yemekle doymadığını, aç kaldıklarını anlatıyor. Oradan geçerken insanların ne kadar zor durumda olduklarını görüyorsunuz zaten. Bir güvenlik görevlisi durumlarının iyi olmadığını, her şeyi getirebileceğimizi söyledi. Ancak karakoldaki yetkililer gıda ve hijyen malzeme götürmemize izin vermedi”
Gördükleri manzarayı 'bir insanlık trajedisi' olarak nitelendiren bir mahalle sakini, “Yaşadığımız ilçenin ortasında insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasına tanık olmak bizi derinden etkiliyor. Hem çocuklar hem kadınlar için çok üzülüyoruz. Yardım etmek istediğimizde polis tarafından engellendik. Kendimizi oradaki kadınların yerine koyduğumuzda çok kötü hissediyoruz. Bu işe bir an önce çözüm bulunması gerekir.” diyor.
‘REFAKATSİZ ÇOCUKLAR YETİŞKİNLERLE BİR ARADA TUTULAMAZ’
Mültecilerin bir binanın çatısında bu şekilde alıkonulmalarına tepki gösteren Avukat Gizem Metindağ ise kullanılan alanın ne geçici ne de kalıcı tutulma için asla uygun bir yer olmadığını söyledi. Güvenlik görevlisinin anlatımlarına göre en az 25 refakatsiz çocuğun burada tutulduğunu ekleyen Metindağ, “Tarafı ve yükümlüsü olduğumuz CPT kurallarına açıkça aykırılık göstermekle beraber iç mevzuatımıza göre işkence suçunun oluştuğuna dair şüphe dahi barındırmamaktadır. Oysa ulusal mevzuat refakatsiz çocukların yetişkinlerle beraber geri gönderme merkezlerinde tutulamayacağını emreder” dedi.
‘YASALAR DEVLET ELİYLE ALENİ BİÇİMDE İHLAL EDİLİYOR’
Bu alanın geri gönderme merkezi olmadığının aşikâr olduğunu ifade eden Metindağ, hangi hukuk normuna göre çocukların özgürlüğünden mahrum bırakıldığının anlaşılır bir durum olmadığını söyledi. Anayasanın 19. maddesinde yabancıların idarece tesis edilmiş sınır dışı kararına bağlı olarak 6 ay süre ile özgürlüklerinden mahrum edilebileceğinin düzenlendiğine dikkat çeken Metindağ, şöyle devam etti:
“Ancak anlaşıldığı üzere kişiler hakkında henüz sınır dışı kararları tesis edilmemiştir. Ayrıca bu tutulma kararlarına karşı itirazda bulunmak üzere kişilere avukat yardımından yararlanabilme imkanının tanınması, itiraz edebilecekleri bir merci gösterilmesi gerekir. Yine iç hukuk kurallarımıza göre refakatsiz çocuklar hakkında sınır dışı kararlarının tesis edilmesi dolayısıyla da bu karara bağlı tutulma kararlarının tesis edilmesi mümkün değildir. Bununla beraber kişilerin yakalanması anından itibaren idarenin sınır dışı kararı hakkında değerlendirme yapmak üzere 48 saatlik süre öngörülür. Ancak anladığımız kadarıyla buradaki tutulma süreleri 15 güne kadar uzayabiliyor. En nihayetinde mevcut alanının yaklaşık 7 aydır sürekli ve son 3 aydır da yoğun biçimde kullanıldığı gerçeği göz önüne alınınca devlet eliyle anayasa 19 (özgürlük hakkı), 13 (temel hakların kısıtlanması usulü), 16 (yabancıların temel haklarının kısıtlanması usulü) maddeleri açık ve aleni biçimde ihlal ediliyor. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenmiş mutlak işkence yasağı ise kişilere dayatılan tutulma koşulları ile ihlal edilmektedir.”