Munzur özgür aksın
Munzur Suyu bir emanettir sahip çıkılmalıdır. Dersim’i sarmalayan ve tüm canlılara karşı cömert olan Munzur ticari plastik şişelere, barajlara hapsolmayacaktır. Her zaman temiz ve özgür akacaktır.
Hasan Aydın*
Ülkemizin birçok bölgesinde peş peşe çıkan orman yangınlarının yanısıra, Milas Akbelen'de kömür madeni için IC İçtaş ve Limak Enerji firmaları tarafından istimlak edilen alandaki ağaç kesimine karşı yöre halkının ve çevrecilerin mücadelesi sürerken, Dersim'in yaşam kaynağı Munzur suyunun kirletilmesine ve özgür akışının engellenmesine karşı mücadele de devam ediyor.
Adına efsaneler anlatılıp türküler yakılan, dağlara, yeni doğan çocuklara, dergilere, kitaplara, festivallere adı verilen Munzur; Dersim'in Ovacık ilçesinin kuzeyinde Munzur Dağları üzerindeki Ziyaret Tepesi'nin eteklerinden doğar, Ovacık düzlüklerinin ortasından batı-doğu yönünde akar, derin vadi ve boğazları hızlı bir şekilde geçer ve il merkezindeki kutsal olarak kabul edilen Gole Çetu (Gole Xızıri) da Pülümür yönünden gelen Harçik Çayı (Pülümür Çayı) ile birleşir.
Bu birleşme sonunda daha gür ve hızlı akan Munzur, önceleri 144 km'lik bir güzergâh izleyerek Keban Baraj Gölü'ne dökülürdü. Sonraları ise Mazgirt köprüsü civarında 1996-2003 yılları arasında inşa edilen Uzunçayır Baraj Gölü'ne dökülmeye başladı.
Munzur'un soğuk, berrak ve temiz olan suyunun son yıllarda hızla kirletilmesi ve yüzyıllar boyu özgür akışının önüne betondan setler çekilmesi; bölgenin bitki örtüsünü, iklimini, sudaki canlılarını, dolayısıyla insanlar dahil tüm canlıları derinden etkiledi ve hala da etkilemeye devam ediyor.
MUNZUR VADİSİ 1. DERECE DOĞAL SİT ALANI AMA
İçinde Munzur suyunun aktığı 42674 hektarlık Munzur Vadisi 1971 yılında Milli Park olarak ilan edildi. Bu bölgenin “1. Derece Doğal Sit Alanı” olarak tescili ve tespitinin yapılmamasına bağlı olarak dönemin iktidarları ve yöneticileri HES ve baraj projelerini, karşı davalar açılmasına rağmen bölgede devam ettirdiler.
Zengin endemik bitki türlerinin yanısıra yöreye özgü hayvan türlerini barındıran Munzur Vadisi Milli Park florasında 1518 bitki bulunmaktadır. Bunlardan 43 çeşidi Munzur Dağları'na, 227 çeşidi ise Türkiye'ye özgü endemik türlerden oluşmaktadır. Çan çiçeği, Binde bir keklik otu, Munzur kekiği, Dağ çayı, Munzur düğün çiçeği, Munzur Dağı oltu otu, Munzur Dağı sarımsağı bu endemik bitki türlerinden bazılarıdır.
Munzur vadisi boyunca görülen meşe, kavak, asma, söğüt, huş, dişbudak ağacı, kızılağaç, karaağaç, akağaç, çınar, ceviz, yabani fındık gibi bitkilerin yaşam kaynağı Munzur suyudur. Meşe ağaçlarının hâkim olduğu bu vadideki bitkiler tilki, kurt, boz ayı, tavşan, sincap, sansar, vaşak, dağ keçisi (bezuvar), çengel boynuzlu dağ keçisi ve ur kekliği gibi hayvanlara barınak olmuşlardır.
MUNZUR DİLE GELSE
Munzur 'a “Kimliğini ve sana yapılan kötülükleri anlatır mısın?” diye sorulduğunda dile geldi ve şöyle dedi: "Ben binlerce yıldır yüksek tepelerin, yalçın kayalıkların, derin vadilerin ve boğazların yoğun olduğu bu kadim coğrafyada akıp gittiğim, ulaştığım yerlere can verdim. Munzur vadisindeki kıyılarımda yer alan bitkiler ve Ovacık düzlüğünde renk cümbüşü oluşturan gelincikler, sümbüller, nergisler sayemde büyüdüler.
Temiz olan sularımda yengeçler, kurbağalar, su samurları, çeşitli balıklar ve özellikle oynaşan kırmızı benekli alabalıklar özgür ve mutluydular. Akşam üstleri yalçın kayalıklardan sırayla ürkek bakışları ile dağ keçileri (bezuvarlar) ve diğer hayvanlar iner beni kana kana içer ve sonra da geldikleri yerlere dönerlerdi.
Doğduğum yerde süt gibiyim. Kadın erkek, çocuk ve mazlum çevremde zarar gördüğünde köpürür ve giderek hırçınlaşırım. Yüzyıllar boyu zalimlerin, zulmünden kaçarak buraya sığınan mazlumlara Munzur Dağları birlikte kucak açtık, sardık, sarmaladık.
Bu coğrafyada birçok katliama, acılara ve sürgünlere şahit oldum. Beni kutsal olarak gören pirler, rayberler, aşiretlerin ileri gelenleri çoğu zaman kıyılarımda oturup sorunlarını tartıştılar, yapılan zulümler karşısında birlik olacaklarına yemin ettiler.
1938' de kıyılarıma kalın urganlarla birbirlerine bağlanmış olarak getirilen ve makineli tüfeklerin kurşunları önünde çocukları arkasına alarak çömelten, kendileri ayakta duran 'varsın çocuklarımız ağırlığımızın altında ölsünler. Bu zalimlerin süngüleri masumlara değmesin' diyen ve sonra da katledilen yaşlı yiğit anaları gördüm. Bu katliamlar sonucunda suyuma atılan yüzlerce masumun cesedini ve onlardan akıp suyu kızıla boyayan kanlarını günlerce aşağılara doğru ağlayarak taşıdım... Kıpkızıl aktığımı gören pepuk kuşlarının feryatları günlerce sürdü. Kıyılardaki meşe ağaçları, kavaklar, söğütler, bezuvarlar sincaplar ve sudaki alabalıklar bile bu yapılanlara isyan edip, bu nasıl zulümdür diye ses verdiler. Asırlık ceviz ağaçları ve yalçın kayalarda şahidimdir. Benim dışımda Harçik, Peri ve Kutuderesi suları da hep mahzun aktı. Acılarla sular yanmaya başladı. Kurbağalar, karabalık ve kırmızı benekli alabalıklar, Munzur yanarsa biz de yanarız dediler.
Sudaki ve topraktaki ölüleri görenlerin 'Ya Hızır Ya Düzgün' çağrıları vadi boyunca günlerce, aylarca yankılandı."
EVSEL ATIKLAR MUNZUR'A AKIYOR
1938 katliamının öncesi ve sonrasındaki yıllarda merkez seçilen yerlerde askeri kışlalar inşa edildi. Bu arada Ovacık 'a kadar Munzur vadisi boyunca açılan karayolu, Munzur’u ve Munzur vadisini çevre kirliliğine açık alan hale getirdi.
Önce, Ovacık ilçesinin evsel atıkları doğrudan Munzur’a boşaltıldı. İnşa edilen iki askeri kışla civarında şehirleşmeye başlayan Dersim il merkezinde vatandaşlara ait evlerin çoğunda ciddi anlamda bir kanalizasyon sistemi yoktu. Evsel atıklar, koşullarına uygun olan evin önünde açılan foseptik çukurlara akıtılıyordu. Devlet daireleri ve lojmanlarında kısmen olsa da kanalizasyon sistemi vardı. Asma köprünün bulunduğu şehrin alt kısmında Munzur kıyısına inşa edilen vali konağı ve civarındaki memur lojmanlarının lağım suları arıtma yapılmadan doğrudan Munzur'a boşaltılırdı.
İl merkezindeki Orman İşletme Müdürlüğü' nün aşağısında halk arasında Çewlik denilen bölge, kavak, ardıç, söğüt gibi ağaçlarla kaplıydı. Vatandaşlar haftanın farklı günlerinde bu bölgeye gelir, dinlenir, o günün koşullarında kendilerince piknik yaparlarken bu arada birileri de evden getirdikleri kirli kilimleri, yünleri ve çamaşırları da yıkarlardı. Soğuması için Munzur kıyısında su içinde oluşturulan küçük taş setler içine bırakılan karpuz ve kavunlar kesildiklerinde tadlarına doyum olmazdı.
Avcı Dağları'ndan doğup, Pülümür ilçe merkezini geçen, geçtiği güzergahta kendisine katılan birkaç dere suyuyla daha da büyüyen Harçik (Pülümür) çayı da yol boyunca kendisine akıtılan pis sularla, piknikçilerin rastgele atmış oldukları çöplerle plastik ve cam şişelerle kirlenmektedir. Ayrıca bu bölgedeki ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporu alınmadan faaliyetlerine izin verilen taş ocakları; Marçik, Sinan, Nüşit, Güleç köyleri ile bu köylerin mezralarındaki insanların sağlığını ve Harçik çayının biyoçeşitliliğini etkilemektedir. Harçik çayının kıyılarında yer yer 7 metre civarında bir derinliğe inilerek kum alınması ve bazı bölgelere kamyonlarla moloz dökülmesi buradaki ekosistemlerde geri dönülmez hasarlara yol açmıştır.
Mecburi iskân, baskılar, köy boşaltmalar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle eski yıllara oranla nüfus azalmış olsa bile bölgede ikamet eden vatandaşlar "nasıl olsa akar su alır götürür" mantığıyla çöplerini ve diğer evsel atıklarını hem Munzur suyuna hem de Harçik çayına dökmeye yıllarca devam ettiler.
Eskiden Munzur kıyılarında yerleşik yaşam sürdüren insanlar, Munzur'u kutsal bilip kirletmemeye özen gösterirlerken bugün aynı özenden yoksun bir toplum söz konusudur. Diğer yandan il merkezine varmadan bir iki bölgede tam randımanlı olmasa da açılan maden ocaklarından sızan kimyasal atıklar hem toprağı hem de suları kirletmiştir. Bu kirlenme sonucu Munzur'da yaşayan canlılar zarar görmüştür. Olta ve serpme ile balık avcılığının yanında dinamit patlatılarak balık avlanması kırmızı benekli alabalık neslinin azalmasına neden olmuştur.
DERSİM'E YENİ HES PROJELERİ DOĞA KIYIMINA YOL AÇACAK
Dersim' de son 10 yılda 6 baraj ve HES (Hidroelektrik Santrali) tamamlanırken, yeni HES projeleri ve maden faaliyetleri de devam ediyor. Peri suyu, Harçik, Singeç, Kabayel, Tağar çayları ile Dinar, Hakis Şampaşa ve Mercan derelerinin suları kapitalist enerji şirketlerinin ilgi alanı içindedirler.
Bölgenin ekolojik yapısına en büyük zararı 1996-2003 yılları arasında inşa edilen Uzunçayır Barajı ve Hidroelektrik Santrali vermiştir. Bu barajın yapım sorumluluğunu o dönem Limak Enerji üstlenmişti. Aynı Limak Enerji firması bugün de İçtaş Enerji firması birlikte Akbelen'deki ağaç kesiminin sorumlularındandır. Mazgirt köprüsünden şehir merkezine kadar 13,43 km2’lik bir alanı kaplayan ve gövde yüksekliği 70 metre olan bu barajın kapakları 17 Ağustos 2009’da kapandı ve su tutmaya başladı. Böylece Munzur’un akışına kelepçe vuruldu. Su tutulmadan önce kesilen binlerce ağacın, bitki örtüsünün bir o kadarı da sular altında kaldı. Ekolojik denge tamamen tahrip edildi, suyun sıcaklığı değişti. Bölgedeki nem oranı arttı. Köyleri, evleri, arazileri sular altında kalanlar bir çeşit zorunlu göçe tabi tutuldular.
Diğer yandan baraj yapım projesi öncesinde arazileri baraj gölünün suları altında kalacak olan vatandaşlardan bazıları baraj yapımına karşı ciddi bir duruş sergilemeyerek üç kuruşa arazilerinin istimlak edilmesine razı oldular. Paralarını alanlar, kısa günün kazancı deyip sevindiler. Halbuki “arazim tarlam kıraçtı şimdi iyi para etti” diye mutlu olanlar anılarını ve geçmişlerini de bir kalemde silmiş oldular. Alınan istimlak paralarını kimileri kısa sürede çar çur edip harcadılar. Yıllar öncesinde Keban Baraj Gölü’nün sular altında arazileri kalan köylülere de o günün koşullarına göre yüksek oranda istimlak paraları ödenince, kısa sürede baraj zengini bir kesim oluşmuştu. Sınırlı sayıdaki bazı köylüler de tanıdık birilerinin yönlendirmesiyle Elazığ’da ve büyük şehirlerde konut ve arsa aldılar. Tabii baraj suları altında kalan arazilerin istimlak davalarını takip eden hukukçuların bir kısmı da bu arada küçümsenmeyecek gelirlere sahip oldular.
HES PROTESTOLARI
Bölgede inşa edilen ve edilecek olan HES’lere ve özellikle Uzunçayır Barajı’nın yapımına karşı o dönemde Dersim’in duyarlı çevre örgütleri STK’lar ve özellikle Dersim Barosu’nun çevreci avukatları çok yoğun ve fedakârlık gerektiren bir mücadele yürüttüler. Halktan gizlenerek adım adım uygulamaya sokulacak HES projelerini ifşa edip karşı davalar açtılar. Bazılarının idari olarak durdurulmasını sağladılar. Özellikle Munzur Vadisi’nde hiçbir HES ve barajın inşa edilmemesi için bu bölgenin Birinci Derecede Doğal Sit Alanı olarak tespit ve tescili hususunda hukuki başvurular yaptılar. O dönemde binlerce Dersimli vatandaş ve çevre örgütlerinin katılımıyla iki büyük miting düzenlendi “Dersimde Baraj İstemiyoruz!” sloganı ile şehrin girişindeki beton köprüden Elâzığ yönüne doğru yürüyüşe geçildi. Çok büyük katılımlı bu çevreci mitingler Türkiye kamuoyunda büyük bir ses getirdi.
17 Ağustos 2009 tarihinde bir grup duyarlı çevreci, baraj gövdesine çıkarak simgesel anlamda baraj gövdesini taşladılar. Munzur’un beton duvarlarla, setlerle kelepçelenmesine karşı ses yükseltiler. Dersim’in geçmişinin, ortak hafızasının silinmesine ve geleceksizleştirme planına karşı çıktılar. İnsanlar köy boşaltmalarında, şiddet ve baskı uygulamalarından farklı olarak suyun ve doğanın alet edilme yönteminin kullanılmasını da ilk kez burada görmüş oldular.
Munzur konuştukça daha da hüzünleniyordu: “Çevre Kanuna göre olması gereken Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu hazırlanmadan ve il merkezinde zorunlu biyolojik atık su arıtma tesisi yapılmadan baraj su tutmaya başlayınca gürül gürül olan akışım kesildi. Kendim kendi suyumda adeta boğulacak hale geldim. Kutsal Gola Çetu da sular altında kaldı. Benim ve kardeş Harçik’in suları geniş bir alana yayıldı. Oluşturduğumuz bu su giderek şehir merkezi içine kadar geldi yani Dersim, Türkiye’de merkezinde baraj bulunan ilk şehir oldu. Kıyılarımda evi olup eskiden akarken çıkardığım sesi duyarak sakin bir şekilde uyuyanlar artık sesimi duyamaz oldular. Baraj duvarlarının beni engellemesiyle giderek şişen ve şehrin göbeğine kadar geri gelen ben, arıtılmadığım için artık kokmaya başladım. Barajların sularımızın akışını engellemesinden üç yıl sonra yani 2012 yılında 9000 m3/gün kapasiteli biyolojik atık su arıtma tesisi Dersim’de açıldı. Yıllarca bana dolayısıyla baraj gölüne akıtılan atık sular şimdi deşarj edilerek baraja verilmekte. 2019 verilerine göre günlük 5000-6000 m3 civarında atık su baraj gölüne akıyor. Şimdiye dek pis suların, kimyasalların baraj gölüne arıtılmadan akıtılmasının hesabını kim verecek. Baraj gölündeki bazı balıkların vücut dokularında zehirli metal kalıntılarına rastlanmasına ne demeli? Durgun olan baraj gölü tabanında çeşitli plastik, metal, cam vb. atıkların giderek biriktiği de uzmanlarca ifade edilmekte. Baraj gölünde karbondioksit oranının da giderek artması oksijen oranının azalması su ekosisteminde yaşayan tüm canlıları da etkilemektedir.”
GEÇ KALAN ARITMA TESİSİ
2017 yılında İnönü Mahallesi’nin pis sularının arıtımı için faaliyete alınan paket arıtma tesisi bugünkü koşullara uygun mudur? Munzur Suyunun içinden geçtiği Ovacık’a arıtma tesisi yapılması konusunda devletin ilgili kuruluşları belediyeye idari ve maddi desteği yapmışlar mıdır? Avrupa Konseyi Milli Parkları Koruma kuruluşlarının yönetmeliğine imza atan Türkiye’nin bu görevini yapmasına engel olan nedir? Aynı durum Pülümür için de geçerlidir. 2017 yılında Pülümür Çayı’nın yan kollarına hayvansal gübrelerin dökülmesine bağlı olarak hastalıklar görülmedi mi? Hatta bu suları içen çok sayıda dağ keçisin yaşamını kaybetmesi gibi üzücü bir sonuç ortaya çıkmamış mıydı?
Ünlü piyanist Fazıl Say 28 Mayıs 2022’de Ovacık Belediyesi tarafından organize edilen “Munzur Özgür Aksın” konserini Munzur kıyısında verdi. İyi de oldu. Bu konser Munzur’un ve doğanın korunmasında bir farkındalık yarattı ve kamuoyu oluşturdu.
Munzur Suyu bir emanettir sahip çıkılmalıdır. Dersim’i sarmalayan, doyuran ve tüm canlılara karşı cömert olan Munzur’un özgür ve temiz akışını HES’ler ve barajlarla engelleyip kelepçe vuranları tarih affetmeyecektir. Munzur ticari plastik şişelere, barajlara hapsolmayacaktır. Her zaman temiz ve özgür akacaktır.
*Eğitimci