YAZARLAR

Murat Batı: Gayrimenkulden de servet vergisi alınsın

Prof. Dr. Murat Batı ile tasarruf tedbirleri ve vergi sistemini değerlendirdik. Batı'ya göre dolaylı vergi ne kadar fazlaysa, gelir adaletini bozma etkisi o kadar yüksek. Servet vergisinin mevcut sistemde işe yaramayacağını belirten Batı, gayrimenkullerden de servet vergisi alınmasından yana olduğunu ifade etti.

Türkiye ekonomisi krizle yüzleşirken artan enflasyona bir de olası vergiler eklendi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıkladığı tasarruf tedbirleri memurlara yeni yükler getirirken, ekonomistler önlemleri yüzlerini ekşiterek dinledi. Öte yandan yeni vergi gelmese de dolaylı vergiler, toplumun tamamında bir yük haline geldi. Adil bir vergi politikası talebi giderek yükseliyor. Ekonomide tasarrufun yanı sıra yabancı yatırım çekme, Gri Liste’den çıkma Türkiye’nin bir diğer önceliği. Adil bir vergi politikası mümkün mü? Vergi gelirinde başat rol oynayan dolaylı vergilerin yan etkisi ne? Gittikçe bozulan gelir uçurumuna karşı servet vergisi gelmeli mi? Bu soruları Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Batı’ya sorduk.

Batı’ya göre vergi gelirlerinde dolaylı vergilerin (KDV, ÖTV, damga vergisi vb.) artan payı Türkiye’nin geri kalmış bir ülke olduğunu göstermekle kalmıyor, gelir adaletini bozan da bir etkiye neden oluyor.

Murat Batı, Gazete Duvar yazarı Mühdan Sağlam'ın sorularını yanıtladı. 

İlk olarak kriz ortamında gündeme gelen vergilerle başlamak isterim. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “vergiyi tabana” yayacağız dedi. Gelen tepkiler üzerine kastının kayıt dışılık olduğunu ifade etti. Ancak gelinen süreçte hâlâ verginin ağırlıklı olarak çalışanlarda, KDV ve ÖTV’de olduğunu görüyoruz. Örneğin 2024 yılı Ocak-Nisan dönemi bütçe gelirlerinin neredeyse yüzde 60’ının (yüzde 59.47) KDV ve ÖTV tahsilatından oluştuğu görülüyor. Dahası dolaylı vergilerin payının yüzde 76 civarında olduğu da. Bu ne anlama geliyor?

Normal koşullarda gelişmişlik seviyesi o ülkenin vergi sistemiyle paraleldir. Hatta 1961’de bir vergi reformu oluşturalım dendi. Kurulan komisyon şu vergiler gelsin dedi. O dönemdeki maliye bakanı "OECD sponsorluğunda uzmanlar getirelim" dedi, uzmanlar geldi. Uzmanlar, önce sosyolojik yapıya bakarak vergi önerebileceklerini söylediler. İncelemeler sonucunda “siz az gelişmiş ülkesiniz" dediler. Bu yüzden dolaysız vergi, gelir, kurumlar.. vb. vergileri yerine dolaylı vergiler önerdiler. O gün bugündür iflah olmadı, 1960’lardan beri de dolaylı vergilerin payı arttı. Bu dolaylı vergiler KDV, ÖTV gibi yansıtılan vergilerdir, yani vergi ödemesi gereken kişiye değil, aslında malın fiyatına eklenerek başka kişilere aktarılan vergidir. Son 16 yılın dolaylı vergi paylarını inceledim, vergilerin ortalama yüzde 66’sının dolaylı vergilerden, yüzde 34’ünün dolaysız vergilerden oluştuğunu gördüm. Yani son 16 yılda devlet bin lira vergi toplamışsa bunun 660 lirası KDV, ÖTV, damga, harçlar gibi vergilerden alınmış.

'DOLAYLI VERGİNİN GELİR ADALETİNİ BOZMA ETKİSİ YÜKSEKTİR'

Peki bu iyi bir şey mi? Yani bu bulgu bize ne söylüyor?

Elbette iyi bir şey değil bu. İki açıdan önemli şeyler söylüyor. İlk olarak az gelişmişliğin göstergesi. İkincisi ekonomik olarak durum şudur: Örneğin farklı gelir seviyesindeki iki kişi aynı ürünü satın alıyor. Diyelim ki kahve alsınlar, her ikisi de yüzde 10 KDV ödüyor. Geliri yüksek olanın ödediği KDV’nin geliri içindeki payı neredeyse yok denecek kadar azken, geliri düşük olan için bu daha yüksek, yani tersine artan oran. Bu gelir dağılımını bozar. Dolaylı vergi, yani gelire bağlı olmayan bu vergi ne kadar fazlaysa, gelir adaletini bozma etkisi o kadar yüksektir. Sadece KDV'nin toplam vergi içindeki payı yüzde 60 civarında. Vergiye dönük resmi haziranda daha sağlıklı göreceğiz, ancak 2024 bütçesi içindeki hedeflere de bakarsak yüzde 66 civarında dolaylı vergi olacak.

Bahsettiğimiz dolaylı vergiler -ki bunlar toplumun tamamını gelirine bakılmaksızın yatay kesen vergiler- ücretli çalışanlardan alınan vergilerle birleştiğinde genel vergi yükünün orta ve alt sınıflara yüklendiği söylenebilir mi?

Kesinlikle söylenebilir. Ücretliler elde ettiği gelirden dolayı devlete vergi veriyorlar. Ancak asgari ücrete kadar olan gelir istisna. Öte yandan, bunu bin lira artırsanız dilime giriyorsunuz. Ücretlilerin elde ettiği gelirler gelir vergisi olarak kategorize ediliyor, ancak burada şöyle bir sorun var: Bu kişiler elde ettikleri gelirden hiçbir kalem indiremiyor. Örneğin ticari kazanç sahibi bir mükellefi düşünürsek, avukat ya da doktoru da düşünün onlar beyanla gelir vergisi ödüyor. Ancak bu kişiler, dükkan kirasını, yanında çalıştırdığı kişiyi, üzerindeki kıyafeti gider olarak yazıyor, hiç vergi vermeye de biliyor. Öte yandan ücretli olarak böyle bir şansınız yok. Ücretliler de tıpkı bir doktor gibi tıpkı bir avukat gibi, o geliri elde ederken yaptığı harcamaları gider olarak yazabilmeli, ancak böyle bir ihtimal yok. İşe giderken kıyafet alıyorsunuz, ulaşım aracı kullanıyorsunuz... Evde kirada oturuyorsanız kirayı yazabilmelisiniz. Ücretliler de çalışırken yaptığı harcamaları gider yazabilmeli. Bunu çözmek için ücretliler, bir önceki yılki gelirlerini ve giderlerini beyan etmeli ve hesaplanan vergiden önce bu harcamalar düşülmeli, kalan tutar üzerinden vergilenmeli, sonra işverenin kesip ödediği stopajları mahsup etmeliyiz ve eksi çıkarsa bunu iade etmeliyiz. 

'YAPILAN TASARRUF, BÜTÇE HARCAMALARININ YÜZDE 1’İ BİLE DEĞİL'

Geçtiğimiz hafta Şimşek, bir kısım tasarruf tedbiri ilan etti. Özellikle memurların servisleri ve lojmanlarına dönük düzenleme yükün yine çalışanlara yıkıldığı bir sürece işaret ediyor. Devletin tasarruf edecek başka kalemleri yok muydu? Kaldı ki bahse konu olan tedbirlerin bütçe açığını onarmaya katkısının tatmin edicilikten uzak olduğu ifade edildi. Siz bu tasarruf tedbirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Alternatif ve daha etkili adımlar neler olabilir?

Kamu tasarrufu dediğimiz 100 milyarlık bir tasarruf. Toplam bütçe gideri 12 trilyon civarında. Yapılan tasarruf bütçe harcamasının yüzde 1'i kadar bile değil. Basit oranla gidersek devletin bu yıl büyük sermayedarlardan almaktan vazgeçtiği vergi geliri 2,2 trilyon lira civarında, yani toplam vergi gelirinin yüzde 27,6’sı. Şimdi 2,2 trilyondan vazgeçiyorsunuz. Elbette bunun içinde emekli aylıkları var, sosyal amaçlı faaliyetler var, asgari ücretliler var. Dolayısıyla burada vazgeçmeniz anlaşılır, ama vazgeçilenin içinde büyük şirketlerin vergileri var, kurumlar vergisi kısmı, KDV kısmı var. Bunların toplamı tasarruf edilmesi gereken 100 milyardan çok daha fazla. Konu tamamen görsel şov. Bugün biri çıkıp ben bu 100 milyarı veriyorum dese de bütçe açığı kapanmayacak.

Bir başka sorun bu 100 milyarlık tasarruf için ücretli çalışan memurların haklarından vazgeçiliyor olması (lojman, servis).  Bu yarın yemeğe de yansıyacaktır, belki yemekler kesilecek, haberleşme…vb. Tabii kağıt kullanılmasın, her şey elektronik olsun güzel, ama çağ açısından bununla amaçlanan hedefe ulaşılacağını sanmıyorum. Bu çerçevede bu önlemler yetersiz, zaten bu 100 milyar lira alınsa bize ne kadar fayda sağlayacak. 2,7 trilyon lira bütçe açığı bekleniyor. Bu 100 milyar bunu kapatmaktan çok çok uzak. Hatta vergi dairesi ve defterdarlık birleştiriliyor etkililiği ölçmek için. Birleştirirken bile aynı personel aynı binalar kullanılacak…

Murat Batı, dolaylı vergilerin gelir adaletsizliği yarattığını anlattı. 

'GAYRİMENKULLERDEN DE SERVET VERGİSİ ALINMALI'

Oxfam KADEV Raporlarına göre (2022), Türkiye’de en zengin 13 milyarderin serveti, nüfusun yarısının toplam servetinden daha fazla (38,9 milyar dolara karşılık 38,5 milyar dolar). Yani 13 kişinin varlığı 44 milyon insanınkinden fazla. En zengin yüzde 1’in serveti, en alttaki yüzde 90’ın servetinin 1,4 katı. Dünyada da benzer bir servet yoğunlaşması yaşandığını biliyoruz. Bu durum küresel düzeyde servet vergisi tartışmalarını gündeme getirdi. Türkiye’de bir servet vergisi getirilmeli mi?

İlk olarak servetten ne anlıyoruz onu bir tanımlamamız gerekiyor. Servet bir kişinin sahip olduğu menkul, bankadaki para, gayrimenkul, arsa, arazi midir, şu ana kadar kazandığı para mıdır yoksa müstakbel alacakları mı? Bahsettiğiniz dünyadaki uygulamaların genelinde bankadaki nakit baz alınmış, devlet tahvili, sahip olunan hisse senetleri, gayrimenkuller bahse konu olmamış. İlk olarak Türkiye’de bizim gayrimenkulleri bu sürece dahil etmemiz gerekiyor, zira Türkiye’deki bir çok zengin gayrimenkul zengini. Biz sadece banka mevduatı üzerine konuşuyoruz, gayrimenkul ile banka mevduatı arasında ciddi fark var.

Bu çerçevede ne zaman servet vergisi gelmeli mi tartışması yapılsa ilk söylenen vergiye konu olacak olan servetin, yani bankadaki paranın kaçırılacağı yönünde endişeler oluyor. Peki gayrimenkul kaçabilir mi? Bu nedenle servet tanımını genişletmemiz gerekiyor, servet sadece bankadaki mevduat değildir. Rusya, İsveç gibi ülkeler başta olmak üzere tüm dünya bu anlamda bankadaki mevduatı vergilendirmeye başladı.

'SERVET VERGİSİ AMAÇSIZ HARCAMALARI FİNANSE ETMEK İÇİN GETİRİLECEKSE, GETİRİLMESİN'

Türkiye’de de servet vergisi olmalı mı sorunuza gelirsek, evet tartışmasız olmalı. Bizim 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 13/g maddesinde “Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır.” der, yani "ademi tahsis" kuralı; bir amaç için konulan vergi o amaç için harcanamaz. Bu yasa uyarınca bizim şu soruya yanıt vermemiz gerekiyor: Servet vergisini neden getireceğiz, 2,7 trilyonluk bütçe açığını kapatmak için mi? Peki bu açıkta ortaya çıkan harcamayı nereye yapıyoruz? Ücretlilerden alınan vergilerin bir kısmından vaz mı geçiyoruz? Hayır! Lojman mı yapıyoruz? Hayır. Peki ne için yapıyoruz bunu? Yaptığımız harcama kalemlerine bakmamız lazım. Burada önemli bir koşul devreye giriyor: Eğer şu anda yapıldığı gibi amaçsız bir çok harcamayı finanse etmek için yapılacaksa getirilmeyiversin. Getirilen servet vergisiyle beraber diğer vergi oranları düşecek mi? Düşmeyecekse o zaman ne anladık bu işten. Servet vergisi getirilmeli ama ademi tahsis kanunu var, ayrıca harcama disiplini olmadan bunun getirilmesi sorunlu. Özetle şimdiki mevzuatla servet vergisi getirmenin bir anlamı yok. Getirilmeli ama değindiğim koşullar dikkatte alınmalı.

Yazılarınızda bazı vergi cennetlerinden bahsediyorsunuz. Türkiye’den de buraya para aktığını hatırlatıyorsunuz. Vergi cennetlerine para akışı konusunda bir düzenleme var mı? Hali hazırda bu süreç nasıl işliyor? Bu akışa vergi/stopaj getirmek mümkün mü?

Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) m.30/7’de vergi cenneti sayılan, vergi oranı düşen veya olmayan yerlere, ki OECD de böyle tanımlıyor, para aktarılırsa aktarım aşamasında, vergi cenneti olduğu belirlenirse yüzde 30 stopaj uygulanır. Ancak süreç şöyle işliyor, Hazine ve Maliye Bakanlığı bir çalışma yaparak liste hazırlıyor ve bunu Cumhurbaşkanı’na iletiyor (daha önce Bakanlar Kurulu’ydu) ve Cumhurbaşkanı bu listeyi inceleyip, buradakiler vergi cennetidir diye ilan ediyor. Eğer ilan edilmezse hiçbir şey yapamıyorsunuz.

'CUMHURBAŞKANI BUGÜNE KADAR VERGİ CENNETLERİNİ İÇEREN BİR LİSTE YAYINLAMADI'

Peki bugüne kadar vergi cenneti olarak ilan edilen ülkeler, adresler var mı?

Hayır, bugüne kadar böyle bir liste ilan edilmedi. Para aktarılan yerler dünyada bilinen örnekler,  Mann Adaları, Panama, İrlanda gibi bölgeler bu listelerde oluyor. Buna offshore bankacılık da deniyor. Buralar uluslararası vergi cennetleri olarak biliniyor. Şayet bu ülkeler Türkiye tarafından vergi cenneti ilan edilseydi, para buralara aktarılmadan stopaj uygulanacaktı, mevzuat bu şekilde, ancak bu adresler vergi cenneti ilan edilmediği için bir şey yapılamıyor.

Bu bahsettiğimiz vergi cennetleri sizin de tanımladığınız gibi gelen paraya ya hiç vergi uygulamayan ya da çok düşük vergiler uygulayan yerler. Öte yandan Türkiye’de 2021’de özellikle yurtdışından döviz gelmesi için, kaynağın sorulmadığı bazı uygulamalar yapıldı. Nitekim bu çerçevede de Mali Eylem Gücü (Financial Action Task Force/FATF) Türkiye’yi gri listeye aldı. Son olarak FAFT ekibi şubat ayında Türkiye’ye geldi. Peşi sıra Şimşek 28 Haziran’da Türkiye’nin gri listeden çıkabileceğini ima eden bir tweet attı. Türkiye’nin gri listeden çıkması neden önemli?

Mali Eylem Gücü’nün hazırladığı bu gri listede terör finansmanıyla alakalı bir durum vardı. Ancak biz bu durumu yasalarımızla da destekledik. 2021’de çıkan yasalarla “ne olursan ol gel, yeter ki döviz getir” dedik. Özellikle “yurtdışından döviz olarak gelen paralardan vergi alınmayacak” dendi. Dikkat ederseniz, o uygulamanın olduğu tarihle gri listeye girme tarihi benzeşiyor. Yani gelişmeler bir paralellik izlemiş. Tabii Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklama yapmadığı için yalnızca tahmin yürütebiliyoruz.

'GRİ LİSTEDE OLURSANIZ YABANCI YATIRIMCI SİZE GÜVENMEDİĞİ İÇİN GELMİYOR'

Gri listede olursanız ne olur derseniz, yabancı yatırımcı gelmiyor. Neoliberal sistemin özelliklerinden biri. Sermaye gelmiyor, “siz terörü destekliyorsunuz, buraya gelirsem kuracağım yatırım her an ortadan kalkabilir” diyebilir. Gri listenin dışında çıkarsanız, daha çok güven vaat etmiş oluyorsunuz, yani daha çok yatırımcı çekebilirsiniz. Bunun yanında uluslararası kredi derece kuruluşlarının notlandırmasında da bir artış olacaktır. Bu artışla döviz gelebilir bir ülkeye dönüşeceğiz.

Son günlerde gündemde olan bir diğer konu, kripto piyasalarına dönük bazı denetimleri de içeren bir yasa tasarısı. Kripto yasası neden önemli? Burada neden bir düzenleme ihtiyacı var?

Kripto varlık, para değil, para olma koşullarını sağlamıyor. Kripto varlıkların vergilendirilmesinin iki ayağı var. İlk olarak verginin tabana yayılması, ikincisi bir kişi devlet tahvili alıyorsa, yatırım fonu alıyorsa yüzde 7,5 vergi ödüyor ama kripto aldığında hiçbir şey ödemiyor. Benzer bir durum vadeli mevduat hesapları için de geçerli. Vergi kapsamına alınacak, -ki ben bunu destekliyorum- bununla ilgili iki vergi düzenlemesi olacak. İlk olarak gider vergileri kanununa bir maddelik dijital işlem vergisi konulacak. Yapılan işlemlerden bindelik bir dilimde bir vergi alınacak, oran net değil. İkincisi kişi para kazanırsa da kazancı üzerinden gelir elde ettiği düşüncesiyle stopaj uygulanacak. Sermaye kaçar mı kaygısı nedeniyle şimdilik gelirin konusu olan vergi, sıfır olacak gibi bir bilgi var. Elbette bu duyum. Görüşler bunlar ancak değişe de bilir. Diğer ayaksa kripto varlıkların vergiden kaçınma aracı haline gelmesi. Herhangi bir kayıt altına alınmadığı için kripto ile yapılan işlemler kapsam dışında. Ne ölçüde yapılıyor, ne yapılıyor hükümet de bunu tam tespit edemiyor. İşte vergilendirme geldiği takdirde incelemeye alabilme imkanı olacak. Bu nedenle düzenleme önem arz ediyor. Bir faaliyet vergi dışıysa yasal değildir demek değil bu. Onu inceleyebilme durumu söz konusu olacak. Kripto varlıkları, vergi kaçırma aracı olarak inceleyebilir, ancak vergi alırsa en azından bu devletin kadrajına girecek, eli daha rahat olacak. Elbette verginin alanına girmiyor diye incelenmeyecek diye bir kaide yok. Vergi kaçırılıyor diye bir duyum gelirse elbette orayı inceleyecektir. Ben bu uygulamayı bu nedenle destekliyorum.

Murat Batı Kimdir?

Lisansını Ankara Gazi Üniversitesi'nden, yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi'nden, doktora derecesini "Türev Araçların Vergilendirilmesi" teziyle 2012 yılında İstanbul Üniversitesinden aldı. Mali hukuk alanında 2016 yılında doçent, 2022 yılında profesör kadrosuna (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi) atandı. Çok sayıda üniversite, banka, belediye ve profesyonel şirkete, özellikle vergi hukuku alanında eğitimler verdi; hukuk ofisleri ile YMM ofislerine danışmanlık yaptı. "Vergi Hukuku (Genel Hükümler)", "Muhasebe Hileleri ve Vergiden Kaçınmanın Türk Vergi Mevzuatındaki Yasallığı", "Türk Vergi Sistemi" kitapları yayımlandı; 60'tan fazla ulusal ve uluslararası akademik yayında makale ve kitap bölümü yazdı. Kısa bir süre Cumhuriyet, Dünya ve BirGün gazetelerinde konuk yazarlık yaptı. Eylül 2020'den itibaren T24'te yazmaya başlayan Murat Batı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini halen sürdürmektedir.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.