Müstemleke
Müstemlekede, doğa ile insan arasındaki fark tümüyle ortadan kalkar. İnsan doğanın diğer parçaları, nehirler, madenler, ormanlar gibi, hammadde ve enerji kaynaklarından birisi haline gelir, ve efendilerin kolon bağırsaklarında altın, demir, kömür, şeker için öğütülür.
İstimlak edilmiş yer. Ama modern kent planlamacılığı ve şehircilik jargonundaki hukuka uygunluk bakımından istimlak etme değil bu. Mülk edinme amacı ve aracılığı ile istimlak. Fakat bu mülk de herhangi bir mülk değil, para ya da emekle edinilmemiş, temellük edilmiş mülk, İngilizcesi appropriation 2016’dan beri dilimize yerleşen haliyle çökme. Çökülmüş mülk, ganimet, yağma Hasan böreği, müstemleke. Fakat burada çökmenin bir nizamı var, mesela kayyumlarla ya da mafya ile çökme gibi değil. İskan politikaları ile birilerini temellük edilecek arazide meskun hale getirerek çökme… 2016’dan beri çokça duyduğumuz, İYİ’lerin efendisi, 'Meral Abi'nin de mütemadiyen kullandığı şekliyle, içinden tehcir, akın, yağma, mübadele geçen evlad-ı fatihan ruhu. İstimlak, mülk, temellük.
Daha anlaşılır kılmak için Latince’nin bilindik kelimesi colon(us)’tan yardım alalım. Koloni hem kolon dediğimiz kalın bağırsağın ismi hem de Antik dünyada belirli bir nüfusun mesela Romalı evlad-ı fatihanın, Afrika kıyılarına tarım işletmeleri kurmak için gitmeleri ve gittikleri yerdeki ahaliyi de köleleştirmeleri. Kalın bağırsak ve tarım işletmelerinin dışkı ve gübre ile çalışmaları muhtemelen aralarındaki kesişim ironisi ama koloninin de kolon bağırsağının da bir öğütme biçimi olması ikisinin arasındaki ilişki olabilir, bir de tabi bu işler afedersiniz, baya boktan işler.
Bir zümrenin, belirli bir nüfusu, belirli bir toprak parçasını temellük etmek, çökmek üzere, o toprak parçasına meskun etmesi ve o muhitte yaşayan insanları köleleştirerek ya da yoksullaştırıp sömürerek kolonize etmesine müstemleke deniyor.
Ama müstemleke ya da daha bilindik şekliyle koloni(cilik)de bir mesele daha var, o da ikili hukuk sistemi. Koloniciler ya da müstemlekenin efendileri, ticari ayrıcalıklarının yanında (mesela kapitülasyonlar[1]), yerel hukuk karşısında neredeyse dokunulmazdır[2]. Ama kolonicilerin, müstemlekecilerin hakları ve hukuku istimlak edilmiş ahaliye karşı, her türlü şiddet, hukuki ceza ve zor aygıtı ile tahkim edilmiştir.
Yani aslında, basitçe, köleler ve efendiler diye bir ayrım yapmak mümkün.
Müstemlekede, doğa ile insan arasındaki fark tümüyle ortadan kalkar. İnsan doğanın diğer parçaları, nehirler, madenler, ormanlar gibi, hammadde ve enerji kaynaklarından birisi haline gelir, ve efendilerin kolon bağırsaklarında altın, demir, kömür, şeker için öğütülür.
Müstemlekenin efendisi, kanun bilmez, insaf bilmez, dahası gümrük nedir onu da bilmez. Onun için yalnızca, kan, ter, kemik ve elde edeceği zenginlikler vardır.
Ama tüm bunlar için bir başka şeye daha ihtiyacımız var. O olmadan sistem çalışmaz. Kompradorlar. Comp (tamamlama [compliment], eşlik etme [a-company]) kökünden büyümüş kompradorluk, 70’li yıllar anti-emperyalizminin artık çoktan unutulmuş öznesi, müstemlekenin tanrı parçacığı.
O meşhur ağacın, kendisini kesen baltaya “sen beni kesemezdin ya, ne yapayım sapın benden” diye yakındığı yer, suret-i haktan münafıklar… Galib’in dediği gibi, “her renge girip renk verme…”yenler.
Bir de müstemleke dediğimiz yerin koloni olarak temellük edilmesinin bir anlamı daha var, kolonici efendiler, kendi mutena dünyalarında, kendi asude diyarlarında, bilim, kültür, sanat, adab-ı muaşeret ve gusto konuşurlar. Elegans bir hayat, çiçek tarhları, yeşil ormanlar, suyu içilen nehirler.
Mesela Kanada’nın British Columbia’sı. Ya da İsviçre’nin harika dağları, vadileri. İspanya’daki katedraller, Almanya, Fransa ve İtalya’nın oya gibi işlenmiş kent meydanları, sarayları. Tüm bunlar, kolonicinin iskan ve temellük politikalarıyla memleketlere çökmesi, parça parça kopartması ve ona ön ayak olan müstemleke kompradorunun işbirlikçiliği ile var olabilmiştir. Tüm bunlar, müstemleke insanının, kölelerin, kapitalizmin kolon bağırsaklarında öğütülmesiyle mümkün olmuştur.
1) Kapitülasyon, teslim olma şartları demek teknik olarak, ama göndermesi caput (baş, kafa) üzerinden, 2016’dan beri dilimize iyice yerleşen bir başka kelime (kafa) kopartmak demek.
2) Şimdilerde pek hatırlanmayan birkaç tarihsel olayı hatırlatmakta fayda var. Türkiye’de kurulan ABD üsleri, 1947’de Türkiye yargısına bağlı olacak şekilde kurulmuştur, 1950’lerden sonra bu durum değiştirilmiş ve aşınmıştır. 1950'li yıllar boyunca ABD’li askerlerin karıştığı trafik cinayetleri ve gümrük kaçakçılığı gibi faaliyetler, hiçbir şekilde Türkiye hukukunun konusu edilememiştir. ABD askerlerinin işlediği suçlar ve hukuki aşındırma faaliyetlerinin iyi bir özeti için bkz: Selin M. Bölme, “Soğuk Savaş’ta NATO-ABD-Türkiye Üçgeninde Askerî Üsler: Süreklilik ve Değişim”