YAZARLAR

Mutlu veda yoktur

Benim sihirli kelimelerim yok. Birkaç cümleyle her şeyi çözümleyebileceğimizi de düşünmüyorum uzun zamandır. Kendimi doğruya vakıf bir kolektivitenin bir parçası olarak da hissetmiyorum doğrusu.

Yıllardır çevremden bir yerlerde düzenli olarak yazı yazmam gerektiği yönünde telkinler geliyordu. Hatta bu konuda bazı teklifler de alıyordum. Ancak üniversiter hayatın yoğunluğu içindeyken böyle bir işe girişmeye cesaret edemiyordum. Nihayet Eylül 2019’da emekli oldum ve bu konuyu tekrar düşünmeye başladım. Çevremde bu konuda danışabileceğim bazı arkadaşlarıma danıştım. Onların önerilerini dinledim. Epey bir düşündüm. Sonuç olarak 2019 yılının sonlarına doğru Ali Duran Topuz’a Twitter hesabından bir mesaj attım. Kendisini daha önceden bazı arkadaş ortamlarından tanıyordum. Düzenli olarak yazmak üzere bir mecra aradığımı ve ilgilenip, ilgilenmeyeceklerini sordum. Bana hemen geri dönüş yaptı. Telefonda uzun bir sohbet yaptık. Bana hala çok önemsediğim tavsiyelerde bulundu, bazı ipuçları verdi. Ne de olsa benim düzenli olarak kısa yazılar yazma konusunda pek bir tecrübem yoktu. Onun önerileri sahiden yol gösterici oldu benim için.

Neticede ben 2020’nin ilk haftasından başlayarak bugüne kadar Gazete Duvar’da toplam doksan üç yazı yazdım. Okuduğunuz bu yazı doksan dördüncü olacak. Bu yazılara başlamamdan bir süre sonra pandemi sürecine girmemiz etkisiyle de bu süreç içinde Gazete Duvar’dan hiç kimseyle yüz yüze tanışmadım. Ben yazılarımı internet ortamından gönderdim. Onlar da yayınladı. Hiçbir yazıma müdahale edilmedi. Şu konuda yaz, bu konuda yazma denmedi. Hiçbir ima ya da yönlendirmeyle karşılaşmadım. Bu mesafeli yakınlık benim de hep tercih ettiğim bir şeydir aslında hayatta. Gazete Duvar’ın asli kadrosunda şahsen tanıdığım Ali Duran Topuz dışında hiç kimse yoktu. Yazar kadrosundan da birkaç kişi dışında kimseyi tanımıyordum. Ancak Gazete Duvar’da yazmaktan mutluydum. Bana hem güven veriyordu, hem de benden bir aidiyet talep etmiyordu. Gayet seviyeli bir ilişkimiz vardı yani.

Ama sonunda olanlar oldu ve geçtiğimiz günlere Ali Duran Topuz Gazete Duvar’dan ayrıldı. Onun bu kararını duyurmasından hemen sonra da birçok yazar, onu takip edeceklerini duyurdular. Böylelikle Gazete Duvar’ın yazar kadrosu dağılmış oldu. Bu durum elbette benim için de bir karar almayı gerektiriyordu. Ancak ben birçok yazar gibi hızlı bir tepki vermek istemedim. Meseleyi biraz anlamaya çalıştım. Üstelik bence bir kurumdan istifa edebilmek için önce orada düzenli çalışıyor olmak gerekir. Örneğin Ali Duran Topuz istifa edebilir çünkü kurumun kadrolu çalışanıdır. Ben ise Gazete Duvar’a haftada bir yazı gönderen, içerden kimseyi tanımayan, kurumun posta adresini bile bilmeyen biriyim. Bu nedenle benim için istifadan söz etmek zaten abartılı bir tutum olurdu.

Benim sihirli kelimelerim yok. Birkaç cümleyle her şeyi çözümleyebileceğimizi de düşünmüyorum uzun zamandır. Kendimi doğruya vâkıf bir kolektivitenin bir parçası olarak da hissetmiyorum doğrusu. “Abone olalım, abone bulalım” zihniyetini ise gençliğimde bile pek değerli bulmamıştım. Her şeyden önce bu duruma üzüldüğümü ama gerçekten çok üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Keşke böyle olmasaydı, bu noktalara gelinmeseydi. Ve ben de Gazete Duvar’da yazmaya devam etseydim. Sanırım bu konuda artık bir geri dönüş olmayacak. Bu durumda benim de hiçbir şey olmamış gibi yazmaya devam etmem maalesef mümkün değil.

Ancak ben meseleye tepkisel, kişisel değil, kurumsal ve sözleşmesel bakıyorum. Benim için Gazete Duvar ile Ali Duran Topuz birdi. Ama artık değil. Benim sözleşmem (yazılı değil elbette) onunla idi. O Gazete Duvar’dan ayrıldığı andan itibaren o akit artık mevcut değil. Ali Duran Topuz ve birçok yazarı ayrıldıktan sonra Gazete Duvar’ın ne olduğu benim için artık eskisi kadar belirgin değil. Bu nedenle ben de artık yazı göndermeyeceğim. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Benim tuzum kuru çünkü bu mecra benim geçim kaynağım değil.

Elbette Gazete Duvar’da düzenli yazı yazanlar kurumun vitrinini oluşturuyorlar. Ve onların değişmesi kurum için ciddi bir kimlik kaybına neden oluyor. Ancak Gazete Duvar sadece onlardan oluşmuyor. Sanırım bu kurumda otuzdan fazla kadrolu çalışan mevcut. Bunların çok büyük bir bölümü de genç insanlar. Dolayısıyla bu süreçte tavır alırken önceliğin bu insanların iş güvencesine odaklanması gerektiğini düşünüyorum. İtidalli bir tavrı tercih etmemim temel nedeni bu.

Gazete Duvar’da Ali Duran Topuz sonrası yazmaya devam etmem için yeni bir akit gerekiyor benim açımdan. Bunun ilk maddesi daha önce ifade ettiğim gibi kurumun asli çalışanlarının iş güvenceleri konusunda bir teminat verilmesi. Bunun ardından aklımda dönüp duran sorular şunlar: Ali Duran Topuz’un yerine kimin geleceği. Buna paralel olarak kurumun yayın çizgisi konusunda nasıl bir ufuk belirleyeceği. Ayrılan yazarları nasıl ve kimlerle ikame edeceği. Gönderilen yazılara müdahale edilip edilmeyeceği. Kafamdaki bu ve benzeri sorulara net cevaplardan bulmadan içimin rahat olması ve yazmaya devam etmem mümkün değil.

Sonuçta ben Ali Duran Topuz sonrasında da Gazete Duvar’ın yayın çizgisini değiştirmeden, kurumsal kimliğini koruyarak, tüm kadrolu çalışanlarıyla birlikte yola devam etmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle bir kurum olarak Gazete Duvar’a, Ali Duran Topuz’a, kurumun tüm çalışanlarına, bu süreçte yazılarımın editörlüğünü yapan önce Emel Gülcan, sonra Ogün Işık’a içtenlikle teşekkür ediyorum. Bana bu fırsatı verdikleri için ve destek oldukları için. Ali Duran Topuz’a bundan sonraki hayatında yeni mecralarda benzer cüretlere girişmek için takat ve heyecan diliyorum. Son olarak da Gazete Duvar okurlarına yazılarıma gösterdikleri teveccüh için teşekkür ediyorum.


Besim F. Dellaloğlu Kimdir?

1965’de İstanbul’da doğdu. 1984’de Galatasaray Lisesi’ni, 1990’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek Lisans ve Doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında hocası felsefeci Ömer Naci Soykan danışmanlığında yaptı. Lisans ve lisansüstü eğitimi esnasında uzun süre Fransızca turist rehberliği yaptı. Memleketin büyük bir bölümünü gezdi. Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde (1998), Paris VIII Üniversitesi’nde (2002), Lizbon Üniversitesi’nde (2014), Strasbourg Üniversitesi’nde (2017-2018), Mainz Gutenberg Üniversitesi’nde (2018-2019) doktora sonrası araştırmalarda bulundu ve dersler verdi. Bu vesileler sayesinde dönem dönem Frankfurt, Paris, Lizbon, Strasbourg ve Mainz’da yaşadı. Türkiye’de Mimar Sinan, Marmara, İstanbul Bilgi, Yıldız Teknik, Galatasaray, Kırklareli, İstanbul ve Sakarya Üniversitelerinde dersler verdi. 2019’da üniversiteden emekli oldu. Okuryazarlığa devam ediyor. Mevcudu bulunan kitapları şöyledir: Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum (Say), Romantik Muamma (Timaş), Benjamin (Derleme-Say), Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya (Ayrıntı), Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi (Timaş), Zamanın İçinden Zamanın Dışından (Heretik), Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi (Timaş).