YAZARLAR

Mutluluk sucuklu pizza yemek midir?

Mutluluk dönüp dolaşıp ekonomik refaha, alım gücüne, huzura ve demokratikleşmeye dayanıyor. Ve mutluluğun, kesinlikle toplumsal dayanışmayla, ötekileştirmemeyle bir ilgisi var.

Yıllar önce Ankara’daki mülteci çocuk ve gençlere travma sonrası stres bozukluğuyla mücadele, günlük yaşama dair bilgi ve becerileri kazanma ve sosyal uyumu teşvik etme gibi alanlarda destek veren Al Farah Çocuk ve Aile Merkezi’ne yolum düşmüştü.

Al Farah, Arapça “mutluluk” demek. Ben de mikrofonu Suriyeli mülteci çocuklara çevirip “sence mutluluk nedir?” diye sormuştum.

Savaş şartlarında yaşamayan kişiler için bile mutluluğun tanımı sürekli değişkenlik gösterirken, bir savaş travması içerisinde akıl ve vücut sağlığını el yordamıyla korumaya çalışan bir çocuk için bu tanımın, “ülkeme barış gelmesi”, “evime dönebilmem” gibi klasik kalıpların ötesinde ne olabileceği hakkında açıkçası çok fazla fikrim yoktu.

Ve verilen yanıtlar beynime öylesine saplandı ki, o günden sonra “mutluluk” kelimesini her işittiğimde o anlara ışınlandım. Kardeşi evlerinin bahçesine isabet eden bir bomba sonucu sakat kalmış bir çocuk, gözleri pırıl pırıl bana dönerek “mutluluk pizza yemek” demişti. İlk pizza dilimini Ankara’da yediğini de büyük bir sır verircesine kulağıma fısıldamıştı yarım Türkçesiyle.

Birleşmiş Milletler 2012 yılından beri her sene dünya çapında 149 ülke arasında Dünya Mutluluk Raporu’nu hazırlıyor. Üç yıldır ilk sıradaki ülke ise hep aynı: 5,5 milyon nüfuslu, aylarca güneş ışığından mahrum yaşayıp Beyaz Geceler’i gözleyen, yüzölçümünün büyük kısmı ormanlarla kaplı, çocukların özgürlük alanlarını önceliklendiren gelişmiş eğitim sistemiyle dünyaya örnek, kültürel faaliyetlerin erişilebilir ve ücretsiz olduğu, sanatı baş tacı eden, dünyanın en temiz suyuna sahip olmakla övünen, sıra sıra gökdelenlere değil bizzat insana yatırım yapan İskandinav ülkesi Finlandiya... Onu bu sene Danimarka ve İsviçre izledi.

Geçen sene 93.sıradaki Türkiye ise bu sene 104.sıraya geriledi. Sosyal destek, ortalama “sağlıklı” yaşam süresi, eğitim kalitesi, eşitlik, çevre ve güvenlik koşulları, cömertlik, yolsuzluk düzeyi, gayrisafi yurtiçi hasıla gibi endikatörleri temel alan raporda ilk ona giren ülkelerin dokuzu Avrupa, diğer ülke ise Yeni Zelanda.

Elbette 5,5 milyon nüfuslu ve coğrafi olarak da çatışma bölgelerinden uzakta olmanın avantajını yaşayan, kadın ve genç siyasetçilerin ön planda olduğu, devletin her çocuğa yetişkinliğe dek aylık ödenek ayırdığı, kilometrelerce uzunluktaki bisiklet yollarının çepeçevre sardığı bir ülke ile Orta Doğu’daki her bir krizin ardından insanların transit geçiş ülkesi haline gelmiş, siyasi tarihi boyunca sürekli çalkantılar yaşamış, kutuplaşmanın eksik olmadığı, eril siyaset dilinin her daim hakim olduğu, krizler ve devalüasyonlar kıskacındaki 85 milyon nüfuslu Türkiye’yi kıyaslamak pek mantıklı olmayacaktır.

Bu işi Mutluluk Bakanlığı kurarak kurumsal düzeyde idare etmeye çalışanlar var ve olacak da... Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olmasına rağmen yoksulluğun kronikleştiği Venezuela 2013 yılında ilk Mutluluk Bakanlığı’nı kuran ülke. Bakanlık, hükümetin sosyal refah programlarının etkinliğini ölçmenin ötesine pek gidemedi. Onu birkaç ay sonra izleyen Ekvator ise Bakanlığı kurmakla kalmadı, anayasaya “vatandaşların mutluluğunun sağlanması, hükümetin görevleri arasında” diye ekledi. Ülkedeki tüm bakanlıklarla eşgüdümlü çalışıyor, insanların daha iyi beslenmesinden eğitim sisteminde yeteneklerin ön plana çıkartılmasına, okullara meditasyon dersleri getirilmesine dek tüm bakanlıklara tavsiyelerde bulunuyor, sürecin takipçisi oluyor.

Daha da geriye ve Himalayalar’a doğru rotamızı çevirirsek, 1972 yılında Butan kralı, ülkenin kamu politikalarının merkezine “gayri safi ulusal mutluluk” endeksini yerleştirmesini önerdi. Böylelikle, Budist değerlerin izinde yönetilen ülkede mutluluğa dair temel bileşenler belirlendi: ekolojiden sağlığa, eğitimden yaşam standartlarına, zaman kullanımından psikolojik açıdan iyi olma haline dek... Bu süreçte elde edilen veriler ise, hükümetin ilgili alanlarda politika belirlemesinde yardımcı oluyor. Ancak yine de Birleşmiş Milletler’in mutluluk endekslerinde Butan halen oldukça geride, 79.sırada kalıyor.

Bu endeks yöntemi daha sonraları Birleşik Krallık başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde de politika yapımında halkın mutluluğunu dikkate almak için kullanıldı. Mutluluk Endeksi’nde 25.sırada yer alan Birleşik Arap Emirlikleri, tüm hükümet plan, program ve politikalarını daha mutlu bir toplum yaratma adına uyumlaştırmakla sorumlu olan Mutluluk ve Refah Bakanlığı kurduğunu birkaç yıl önce açıkladı ve beraberinde Ulusal Mutluluk Programı’nı kabul ederek yerel düzeylerde mutluluk konseyleri kurulmasından, tüm hükümet kuruluşlarında “mutluluk CEO”ları atayarak çalışanların mutluluğunun takibine dek birçok mekanizma geliştirdi.

Ancak ilginç olan, insanların kaliteli yaşam standartlarına sahip oldukları Birleşik Arap Emirlikleri hariç Mutluluk Bakanlığı kurulmuş ülkelerin hiçbirinin bilimsel endekslerde üst sıralarda yer almaması, bu bakanlığı kurmayı “akıl edememiş” ülkelerin ise sürekli ilk 10’daki yerini koruması...

Demek ünlü şair Cemal Süreya’nın “kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı” sözündeki gibi “bakanlığın da mutlulukla pek bir ilişkisi olmamalı.”

Halkın mutluluğu, refahı, iyi olma haline dair göstergeler bunu göstermelik bir bakanlık çatısı altında, hantal bir bürokrasiyle analiz etmek yerine doğrudan kamusal politikaların ayrılmaz bir parçası haline getirerek gündemimize girmeli.

Gündemimiz meclisteki yumruklaşmalar, TL/Euro paritesindeki dalgalanmalar veya ekmeğe gelen zamlar oldukça elbette bu tür konular “ideal dünyanın” duygusal tartışmalarından öteye geçmez.

Artık bizim de kendi özgül koşullarımız içinde bir mutluluk tanımını yapıp, siyasetten toplumsal yaşantıya, ekonomiye dek birçok politikaya serotonin hormonunu enjekte etmemizin zamanını geldi.

1,7 milyon Suriyeli mülteci çocuğa ev sahipliği yapan Türkiye’de mülteci olan, olmayan tüm çocukların dengeli ve sağlıklı beslenmesi, yastığa başlarını aç koymamaları, kadınların sokak ortasında Samuray kılıcıyla katledilmedikleri, sorunların konuşarak çözülmesinin beklendiği mecliste yumrukların değil argümanların konuştuğu, insanların kira ve elektrik-su faturasını ödedikten sonra ailesiyle insanca koşullarda bir kafede oturup pasta yerken hesabı nasıl ödeyeceklerini endişeyle düşünmedikleri bir ülkedir birçoğumuza göre mutluluk...

Türlü özverileriyle burs kazanıp yurtdışında okuyan, bilime katkı sağlayan gençlerin ülkelerine dönecek “sebeplerinin” olmasıdır mutluluk... Veya yaşlılık döneminde bireylerin yaşam boyu öğrenme programlarına katılıp zihinlerini sürekli zinde tutmaları, aktif yaşlanma süreçlerinin yaygınlaştırılmasıdır. Bir Kürdün, Alevinin veya ateistin ya da LGBTİ+ bireylerin kimliğini, dünya görüşünü saklamaksızın var olabilmesi, bir engellinin evinden işyerine dek hiçbir engele takılmaksızın ulaşmasındaki medeni bir kentsel planlamadır.

Mutluluk çeşmeden bakterili değil tertemiz suyun akması, camdan dışarı baktığınızda sıra sıra gökdelenler değil uçsuz bucaksız ormanlar görmeniz, her sabah en erken alabilmeniz için koşa koşa köşedeki bayiye gideceğiniz bir gazetenizin olması, ifade özgürlüğünün sınırları dahilinde eleştirel görüşlerinizi söylerken endişelenmemeniz, simitçiden yarım değil tam simit alabilmenizdir. Mutluluk, pandemide konserlere çıkamadığı için evde açlığa mahkum olan bir müzisyene sanatçı dostlarının veya yetkililerin kalıcı şekilde destek olmasıdır.

Evet mutluluk dönüp dolaşıp ekonomik refaha, alım gücüne, huzura ve demokratikleşmeye dayanıyor. Ve mutluluğun kesinlikle toplumsal dayanışmayla, ötekileştirmemeyle bir ilgisi var. Mutluluk bakanlıkları gelip geçicidir, asıl amacından kopup dönüp dolaşıp yıllık bütçelemeye, şaşalı konferanslara indirgenebilir. Aslolan, hepimizin bu satırların ardından kendimize çok basit bir soru sorup, yöneticilerden de bu sorunun çözümünü talep etmemizdir.

Sahi, sizin Duvar’ınıza yazdığınız mutluluk formülü nedir?


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.