YAZARLAR

Müzik ve direniş

Kültür ile iktidarın karmaşık ilişkisi ne denli kadim ve sürekliyse kültür ile direnişin ilişkisi de o denli güçlüdür. İnsanın iktidar karşısındaki özgürlük mücadelesinin hem aracı, hem de kanıtıdır müzik.

Müzik kadar güçlü bir olgunun politik olanla ilişkilenmemesi düşünülemez. Bu yalnızca müziğin zaman zaman siyasi bir araç, bir motivasyon ve heyecan kaynağı olması demek değil. İnsanın en etkili söz söyleme yahut duygu ifade etme aracı olarak müzik, olup biten her şeyin izlerini taşır, onu tarihe sonsuz bir zamana emanet edilmiş bir eser olarak not düşer. Müzik, sosyal olarak deneyimlenen hemen her şeyin en kolay ve açıkça yer bulabildiği, anlatılabildiği bir kültürel mecra aynı zamanda. Bu açıdan sosyal bilimlerin de temel konularından biri. Hatta ben, kayıt teknolojisinin icat edilip yaygınlaşmaya başladığı dönemden bu yana geçen insanlık tarihini anlamak isteyen bir tarihçi için şarkıların, tarzların ve bunların toplumdaki karşılıklarının, gazetelerden bile daha kıymetli bir arşiv olduğunu düşünenlerdenim. Dinlediğimiz müzik çoğu zaman bizi tanımlayan, kimliklendiren unsurların başında geliyor özetle.

KÜLTÜR - İKTİDAR İLİŞKİSİ

Kültür ile iktidarın karmaşık ilişkisi ne denli kadim ve sürekliyse kültür ile direnişin ilişkisi de o denli güçlüdür. İnsanın iktidar karşısındaki özgürlük mücadelesinin hem aracı, hem de kanıtıdır müzik. Bugün neye benzediğini bilmediğimiz ilk “şarkı”lar da muhtemelen ya müziğin en yaygın konusu olan aşka yahut direnişe dairdir. İzleyebildiğimiz kayıtlı müziğin de büyük kısmı, tıpkı nesilden nesle, kulaktan kulağa, ağızdan ağıza aktarılmış halk müziklerinde olduğu gibi direnişe ve malum özgürlük arayışına dairdir.

Kültür ile direnişin ilişkisinin bir yüzü, siyasi, toplumsal yahut kültürel olsun tüm iktidarların kendilerine karşı müzikle dile gelen haykırışı susturma çabalarına tekabül ediyor. Paradoksal olarak bunun için işe koşulan araçların en önemlisi de kimi zaman yine müzik oluyor.

Propagandanın bir aygıtı olarak müzik (ve tabii diğer kimi sanat dalları), yine insanlık tarihi kadar uzun bir zamandır iktidarların kültürel faaliyetlerinin olmazsa olmaz ve popülizme kapılar açan bir unsuru. Çok nadir bir iki örnek dışında bu tür bir müzik mirasının dişe dokunur tarafı yok ki bu da çok doğal. Müziğin samimiyetinin kaybedildiği yerde dünyanın en büyük bestecisinin bile yan yana getirdiği notalar tat vermiyor, vermez.

Diğer yanda ise müzik ile toplumsal devrimlerin kardeşliği var.

Bir kere ikisi de her şeyden önce hayal etmekten doğar, yaratıcı cesaretten başlar. Yeniden oluşturmak, güzelleştirmek, ortaklaştırmak içindir devrim de, müzik de... Değil mi ki, doğanın ve kendisinin seslerini ilk kez tanımlayıp sıralayan insan, tarihin en uzun, en güçlü, etkileri en çok insana ulaşan devrimini gerçekleştirmişti.

KÜLTÜREL ALAN VE HEGEMONYA 

Müziğin, sonsuz seslerin sonsuz kombinasyonunu içeren kaosu, armoni ile özgür, tercihe dayalı ve düzenli bir etkiye açılır. Her devrimin değil belki ama hem temelinde hem de ufkunda özgürlüğü barındıran devrimlerin bir armonisi vardır; en azından olmalıdır. Ve anlamlar dünyası toprağa da sirayet eder. Bu yüzden her devrimin bir müziği vardır. Dünyanın en ünlü bazı şarkılarını, cephelerde, okullarda, sokaklarda bir ağızdan söylenen ‘Bella Ciao’yu, ‘Venceremos’u, ‘Ay Carmela’yı, ‘No Pasaran’ı düşünün. Cephelerde söylenmese de, bir marş olarak yazılmasa da Lennon'ın ‘Imagine’ı özelinde rock tarihini, 68'i ve ona eşlik eden binlerce şarkıyı düşünün... Unutmadan en sert sistem eleştirilerini barındıran Punk'ı, tabii RAP'i ve dünyanın her yerinde yerel etnik tohumlardan filizlenen diğer müzik akımlarını da düşünün.

SANAT DÜNYASINDA KEYFİ YASAKLAR 

Şimdi bu uzun girizgâhı yapmamın bir nedeni, bugünlerde olup biten her şeyi böyle bir bağlamda değerlendirme alışkanlığım. Konserler keyfi bahanelerle yasaklanıyor, sanatçılar siyasilerin gadrine uğruyor, muhafazakâr dünya görüşleri kendilerini bir kez daha sanata, müziğe karşı konumlandırarak ideolojilerini yeniden üretmenin yolunu en hızlı tekere çomak sokmaya çalışmakta arıyor. Özellikle şarkıcı kadınlara, cinsiyetçi olduğu bariz bir bakış açısıyla kıyafetleri nedeniyle dil uzatılıyor. Sanatçıların şarkıları ve klipleri, salt aşka dair bile olsa bu kez cinsel yönelim gibi gerici bahanelerle yasaklanmaya kalkıyor.

Bunların tümünün, mevcut siyasi iktidarın en üst ağızdan “kültürel iktidarı kuracağı” hayalini gerçekleştirememesiyle ilgilisi var şüphesiz. Müzik saatlerinin yine keyfi olarak kısıtlanması örneğinde olduğu gibi mesele bir hınç ve intikam meselesine dönüşmüş durumda.

Diğer yandan popüler müzik ve aktörleri, 70’lerden bu yana ilk kez mevcut duruma karşı seslerini farklı şekillerde yükseltiyor. Şu anda Türkiye’de en büyük dinlenme sayılarına ve dinleyici kitlelerine ulaşmış olan RAP müziğin içindeki protest nüvelerin “ana akım”da bile bu denli artmış ve görünür olması bir yana, ülkenin en ünlü kimi pop müzik sanatçıları bir süredir açıkça politik olduğu görülebilen mesajları şarkılarında, sosyal medya hesaplarında paylaşmaktan imtina etmiyor.

Özetle popüler kültür alanı, bir kez daha hegemonik bir mücadelenin, gelgitlerin ve söylemlerin de alanı oluyor. Bunu izlemek ve bunu analiz etmeye çalışmak, sosyal bilimciler için keyifli, verimli olsa gerek.

Ancak popüler olan her şeyin, kendisi kadar “parlamayan”ları gölgeleme riski vardır. Güncel ve ünlü şarkıcılara yönelik kısıtlama çabasının karşısındaki kitlesel desteğin büyüklüğü ne kadar umut vericiyse aynı desteğin popüler müzik dışındaki örneklerde görülmemesi o kadar sinir bozucu, umut kırıcı olabilir. Türkiye’de müzik yasaklarının tarihsel durumuna yakından bakmaya çalışan herkes, müziğin bu ülkede on yıllardır yasaklanıyor olduğunu, sanatçıların konserlerinin engellendiğini, saldırılara uğradığını, yüzlerce klibin televizyonlarda bir kez bile dönmemiş olduğunu, albümlerin toplatıldığını bilir. Dünya görüşü, şarkılarının mesajı yahut hiçbir şey bulunmazsa bile şarkılarının dili tarihsel iktidar aklının hoşuna gitmeyen her sanatçı uzun yıllardır bunu yaşıyor zaten. Sosyalist sanatçılar, müzik grupları, Kürt müzisyenler, muhalif, protest isimler müzik hayatlarını aslında başından beri bu yasakçı akılla (ki mevcut siyasi iktidardan da önce) mücadele ederek sürdürmeye çalışıyor.

Doğrudan baskıya bir de görmezden gelme, yokmuş gibi davranma eşlik ediyor ki bu aslında mücadele edilmesi daha zor bir alan. Bakanlıkların, belediyelerin kültür sanat fonları popüler olmayan dünyaya uğramıyor mesela. Sanatçılar on yıllardır gönüllülük ve dayanışma çabalarıyla konserler vermeye çalışıyor. E tabii hal böyle olunca toplumsal direnişlerin parçası olmaya çalışmasa bile müzisyen zaten direnişin kendisi haline geliyor.

Konuya genel ve ilkesel bir perspektiften bakma girişimi, bir anda yasaklara karşı özgürlük mücadelelerinin kimler ve neler için yapıldığına dair bir resmi de görünür kılıyor. Herkesin kendisine, “Hangi sanatçı, hangi müzik, hangi dil, hangi dünya görüşü için özgürlük istiyorum ve bunun için sesimi çıkarıyorum?” diye sorma zamanı. Bu da gelecek haftanın yazısının konusu olsun. 


Mahmut Çınar Kimdir?

Felsefe eğitimini son sınıfta bırakıp gazetecilik okudu. 2007-2016 yılları arasında İstanbul'da özel bir üniversitede Gazetecilik ve Yeni Medya bölümlerinde tam zamanlı öğretim elemanı olarak birçok alanda dersler verdi. 2009'dan başlayarak hem Türkiye'de hem de farklı uluslararası projelerde ayrımcılık ve nefret söylemi ile mücadele çalışmalarında yoğun olarak görev aldı. Hazırladığı 'Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar' isimli kitap 2013 yılında Hrant Dink Vakfı tarafından; proje koordinatörü olduğu 'Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu' ise 2016'da P24 tarafından yayımlandı. 2016'da akademik kariyeri sona erdi. 2018’de, usta sanatçı Bülent Ortaçgil ile yaptığı nehir söyleşi ‘Bu Su Hiç Durmaz’ adıyla kitap olarak raflardaki yerini aldı. Uluslararası edebiyat ve sanat festivallerinde danışman ve editör olarak görevler üstlendi. 2017'de profesyonel müzik çalışmalarına başladı, ilk albümü 'Bul Beni' 2019'da Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. 2019'dan 2021 sonuna kadar Ezginin Günlüğü grubunun solistliğini üstlenen Çınar, müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor ve özellikle sanatsal ifade özgürlüğü üzerine çeşitli kültür-sanat projeleri yürütüyor.