Müzikli atlas... Lübnan’ın tarihine işitsel bir yolculuk
Neredeyse bütün Lübnan radyoları her sabah güne Feyruz ile başlıyor. Sabah saatlerinde hangi radyoyu çevirirseniz çevirin onun sesi geliyor. Kahveler Feyruz ile içildikten sonra ayin sona eriyor, gündelik tartışmalar başlıyor...
Doğu Akdeniz’in kıyısında bulunan hem yüzölçümü olarak hem de nüfus olarak küçük bir ülke Lübnan. Buna karşın oldukça zengin bir kültür ve tarih hazinesine sahip. Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan uzun soluklu savaş nedeniyle ülke biraz da bu yanıyla gündeme geliyor. Hatta daha da kötüsü savaş dönemi ülke dışında korkunç bir şekilde romantize edilerek işleniyor, ülkenin geçmişi meselenin sınıfsal boyutu göz ardı edilerek sadece bir ‘din savaşı’ olarak aktarılıyor. Oysa Lübnan tarihinde yaşanan savaşların tarafları arasında her iki cephede de her türlü dini inanca ve etnik kimliğe rastlamak mümkün.
Biz de tüm bu sorunlu yaklaşımlardan sıyrılarak, ülkenin ta kendisini müzikle tanımaya gayret edelim.
FEYRUZ’DAN ÖTE
Hangi memleketi düşünürseniz düşünün, ilk akla gelen 1-2 müzisyeni vardır mutlaka. Lübnan müziği denince de ilk akla gelen Feyruz oluyor. Ancak Feyruz tüm ‘akla gelen’ sanatçılardan daha farklı bir titri hak ediyor kuşkusuz. Belki Feyruz denince akla Lübnan geliyor da diyebiliriz. Sadece popülerlik meselesi de değil, hatta sadece Lübnan müziğine kattıkları da değil; bir toplumsal durumu ifade ediyor adeta.
Mesela neredeyse bütün Lübnan radyoları her sabah güne Feyruz ile başlıyor. Sabah saatlerinde hangi radyoyu çevirirseniz çevirin onun sesi geliyor. Kahveler Feyruz ile içildikten sonra ayin sona eriyor, gündelik tartışmalar başlıyor... Biz de onu anarak söze başlayalım, ancak malum Feyruz’a ve onun etrafında örülen ‘Feyruz romantizmine’ de herkes yeterince hâkim olduğu için bugün daha çok fazla bilmediğimiz sanatçıların şarkılarına kulak verelim.
ZİAD RAHBANİ
Bakmayın öyle “Feyruz’dan farklı seslere kulak verelim” dediğimize, uzaklaşmak ne mümkün! İlk durağımız Lübnan müziğinin çığır açan ‘devrimci’ sesi Ziad Rahbani, yani Feyruz’un oğlu. Rahbani, müzikal olarak yeni ufuklara kapı aralayan ‘devrimci’ bir ses.
Fakat onun devrimciliği sadece teknik boyutta değil, toplumsal olarak da öyle. Çok uzun yıllardır Lübnan Komünist Partisi (LKP) üyesi olan Rahbani, dünya görüşünü müziğine farklı bir açıyla işliyor.
Mesela Ana Moush Kafer (1995) albümünde yer alan Al Mokawama Al Watania Al Lobnani (Lübnan Ulusal Direnişi) isimli şarkısı. Bu isim aynı zamanda 1982-1999 yıllarında İsrail işgaline karşı yürütülen direniş örgütünün ismidir, içinde LKP’nin yanı sıra başka farklı komünist, sosyalist ve Arap milliyetçisi örgütler vardır. Şarkı ise o güne kadar yayınlanan ‘direniş’ marşlarından çok daha farklı bir tınıdadır.
Hikayesiyle öne çıkan bir şarkısından bahsetmek gerekirse Bema Enno (1995) albümünde yer alan Talfan Ayash’ı dinleyebiliriz. HAMAS’ın silahlı kolu İzzettin Kassam Tugayları’nın önde gelen isimlerinden Filistinli Yahya Ayyash, 1996 yılında sıra dışı bir suikasta uğrar. Sabah saatlerinde telefonu çalar, arayan babasıdır. Ayyash telefonu açar, babasıyla konuşmaya başlar. Fakat İsrail’in iç istihbarat servisi Şin Bet, Ayyash’ın telefonuna çoktan patlayıcı yerleştirmiştir. Konuşmanın başladığı haberi Şin Bet’e gelince uzaktan kumandayla telefonun içindeki bomba düzeneği patlatılır ve Ayyash orada ölür.
İşte bu yüzden sık sık Talfan Ayash şarkısının Yahya Ayyash’e ithafen yazıldığı düşünülür. Öyle ya bir şarkıda telefon ve Ayyash isminin denk gelmesi mümkün müdür? Gelgelelim mümkünmüş. Rahbani’nin şarkısı 1995 yılında yani suikasttan bir yıl önce yayınlandığı için ilginç bir tesadüf olur. (Komplo teorisi falan yok, baya baya tesadüf).
(Ziad Rahbani hakkında detaylı bilgileri bundan 5 yıl önce konuşmuştuk, dileyenler daha fazla bilgiye oradan ulaşabilir.)
KHALED EL HABER
Müzikte ‘gelenekselci’ bir tutuma sahip olanlar, her zaman siyasal olarak da geleneksel kimseler olmuyor. Türkiye’nin muhalif müzik tarihine baktığımızda yeni ufuklar açmaya çalışan kimseler, sözlerinde her ne kadar ‘devrimci’ içerik taşısalar da bazen üslubun yenilikçiliği yüzünden yeterince popülerlik kazanamadığı zamanlar oluyor. Ya da insanların alışması zaman alıyor.
Lübnan da böylesi tartışmalara çok uzak bir ülke değil. Khaled El Haber de tıpkı Ziad Rahbani gibi LKP üyesidir. Hatta 1982’de İsrail’e ve onun Lübnanlı müttefiklerine karşı yürütülen savaşta cephede yer almıştır. Şarkılarında da yoğun bir şekilde mücadeleyi konu edinir. Ancak bunu çağdaşı diğer ‘muhalif’ sanatçıların aksine daha farklı bir şekilde yapar. Geleneksel Arap müziğini bir şekilde caz ile karşılaştırması, bazı homurtulara sebep olur, üstelik bu seslerin bazıları da yoldaşlarından gelir.
Yine de El Haber, uzun yıllardır tarzından ödün vermeyerek yoluna devam eder. Yıllar içerisinde üslubu da daha geniş kitlerce benimsenir.
MARSİL HALİFE
Arapça sahiden beklenmedik kapıları aralayabilen çok zengin bir dil. Elbette bu dilin sunduğu bereketten müzisyenler de nasibini alıyor. Mesela şiir! Arapça konuşanlar kadar şiire düşkün, şiir yazan/okuyan bir dili konuşan insan grubu var mıdır acaba? Bizim kitabevlerimizde artık şiir kategorisi, girişten epey uzak raflarda bulunur. Ancak Arapça’da şiire verilen önemi görmek için kitapçılarda şiir kategorisine verilen rafları saymak yeterli olacaktır. Hatta bırakın kitapçılarda duranları ya da gelmiş geçmiş tüm usta şairlerini… her köşe başında, amatörce bastırdığı şiir kitabı olan kimseler duruyor da farkında olmuyorsunuz. Sohbet arasında hiç beklemediğiniz bir anda karşınızdaki kendi imkanlarıyla bastığı şiir kitabından söz açabiliyor.
Belki bu şiir merakı Doğu Akdeniz bölgesinde Arapça konuşanlara hastır, öteleri de gidip görmek gerek daha genel bir yorum yapmak için. Ama bir diğer önemli konu da Arapça şiirin anlamında müziğe sıkı sıkı bağlı oluşu. Bu dilde yazılan şiirlerin uyakları, çok farklı bir müzikal ahengi hissettiriyor dinleyiciye.
İşte bu uyumun neredeyse iki insan formunda kendini gösterdiği bir örnek var önümüzde: Filistinli Şair Mahmud Derviş ve Lübnanlı Udi Marsil Halife. Şiirlerinde Filistin direnişini, daha farklı açılarla konu edinen Derviş’in kalemi, siyaseten ezilenlerin mücadelesine omuz veren Halife’nin besteleriyle birleşince ortaya harika işler çıkıyor. En iyi bilinen örneklerden biri ‘Rita ve Tüfek’. Çoğu kimsenin tahmin ettiğinin aksine şiirde geçen Rita aslında bir Filistinli değildir; Derviş’in gençlik dönemindeki Yahudi sevgilisi Tamar Ben Ami’dir. Ancak 1967’de Ben Ami’nin İsrail Hava Kuvvetleri’nde asker olmasıyla birlikte ilişkileri sona erer… Ardından bize Derviş’in şiiri ve Halife’nin de bir o kadar etkileyici yorumu kalır:
“Bir tüfek… Gözlerim ve Rita arasında / Rita’yı tanıyan, eğilir / ve dua eder / o bal gözlerdeki kutsallığa / Ve öptüm Rita’yı… / o küçükken daha / Ve hatırlarım nasıl sıkıca tutunduğunu bana, / ve kolumun o en tatlı zülfe dolaşmasını / ve hatırlarım Rita’yı / tıpkı serçenin gölünü hatırladığı gibi… / Ah Rita… / Aramızda milyonlarca serçe ve bir resim / çokça da vaat var. / Ateş etti hepsine, bir tüfek… / Rita’nın adı bayramdı dudağımda / bedeni düğündü kanımda / Ben ki kayboldum Rita’da iki sene / kollarımda uyudu Rita iki sene / Kadehlerin en güzeline sözleşmiştik ve yandık / dudakların şarabında, / ve doğduk bir kez daha / Ah Rita / gözlerini gözlerimden ne alıkoyabilirdi ki / bir iki uyuklama ve / bal rengi bulutlar dışında / bu tüfekten önce / Bir varmış bir yokmuş… / Ey akşamın sessizliği / bir sabah mehtabım (Ay), / göç etti o bal gözlerde. / Ve şehir… / süpürdü tüm şarkıcıları ve Rita’yı / Bir tüfek… Gözlerim ve Rita arasında…”
Diğer şiir/şarkılar kadar gündeme gelmese de, belki de Halife’nin bestelediği en etkileyici eser Fkir Bighayrik olabilir. Güfte ile beste bu şarkıda bir milim dışarıya taşmadan birbirinin üzerine oturuyor sanki:
“Kahvaltını hazırlıyorken, başkasını da düşün / Güvercinin yemini unutma. / Savaşa gireceğin vakit, başkasını da düşün / Barışı isteyenleri unutma. / Su faturanı ödüyorken, başkasını da düşün / Bulutun emzirdiklerini. / Eve dönüyorken, kendi evine, başkasını da düşün / Çadır halkını unutma. / Uzanmış yıldızları sayıyorken, başkasını da düşün / Uyumak için ev bulamayanlar vardır. / Metaforlarla kendini kurtarıyorken, başkasını da düşün / Konuşma hakkını kaybedenleri. / Uzaktakileri düşünüyorken, kendini de düşün / De ki: Keşke karanlığı aydınlatan bir mum olsaydım.”
Daha ‘sade’ bir versiyon için:
*
Haftaya yine daha farklı ülkelerin geçmişine müzikle seyahat etmek dileğiyle…
Bahsi geçen şarkıları ve daha fazlasını dinlemek için çalma listesine buradan ulaşabilirsiniz.
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
The Forbes köleliğin faydalarını sıraladı: Polyworking 20 Kasım 2024
İran’da bir Sovyet deneyimi: Azerbaycan Milli Hükümeti 16 Kasım 2024
Komünist aerobik öğretmeninden İsrail işgaline suikast 06 Kasım 2024
Baalbek’in yıkımı ve mirası 02 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI