Myanmar'da direniş ve demokrasi umutları

Darbecilerin uluslararası tepkileri önemsemedikleri kuşkusuz. Komşu ASEAN ülkelerinin, Çin’in ve Rusya’nın tavırları darbecileri cesaretlendiriyor. Myanmar’ın üyesi olduğu ASEAN ülkeleri darbeyi genelde Myanmar’ın “iç işleri” sayarak başlarını kuma gömüyor. En ileri tutumu alanlar dahi herhangi bir kınama açıklaması yapmadan, sadece gelişmelerden endişe duyduklarını belirterek darbecilere üstü örtülü şekilde cesaret veriyorlar.

Google Haberlere Abone ol

Geçen hafta Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyım rektöre ve Myanmar’daki askeri darbeye karşı başlatılan direnişleri yazmıştık. Her ikisinde de hak ve özgürlükler için sergilenen kararlı direnişler yaygınlaşırken, iktidar sahipleri baskılarını sertleştirmeye başladılar. Bu hafta Myanmar ve ASEAN bölgesine odaklanacağız.

Myanmar’da ordu, Kasım ayında gerçekleşen seçimlerde “yoğun hile ve yolsuzluk yapıldığı” gerekçesiyle 1 Şubat’ta yönetime el koyduktan sonra, ülkenin sivil lideri Aung San Suu Kyi ve hükümet yetkililerini tutuklanmış, interneti kapatmış, ancak, ülkenin önemli kentlerinde başlatılan gösteri ve sivil direniş eylemlerine karşı ilk başlarda kayda değer bir sertliğe başvurmamıştı. Myanmar’da 8 Kasım’da yapılan seçimlerde Aung San Suu Kyi’nin partisi NLD (Demokrasi için Ulusal Birlik) askerlerin desteklediği muhalefete karşı büyük bir zafer elde ederek parlamentodaki sandalyelerin ezici bir çoğunluğunu kazanmıştı. Ülkenin seçim kurulu, asker destekli muhalefetin seçimlerde hile yapıldığı yönündeki dayanaksız iddialarını ciddiye almamış, bizim YSK’nın aksine, seçimlerin yenilenmesini kabul etmeyerek sivil yönetimin göreve başlaması için yasal süreci başlatmıştı.

1960’ların başından beri iktidar gücünü elinde tutan askerler halktan önemli bir direniş görmeyeceklerini hesaplamış olabilirler. Ancak halkın darbeye karşı giderek büyüyen tepkisi karşısında vahim bir yanılgıya düştüklerini çabuk anlamış olmamalılar. İlk günlerde doktorların, öğretmenlerin ve bazı üniversite öğrencilerinin başlattıkları kısıtlı eylemler geniş halk kesimlerinin katılımıyla giderek yaygınlaşıyor. Gençlik bizdeki gibi tüm yasaklamalara rağmen sosyal medyayı bir şekilde kullanarak örgütleniyor, yaratıcı eylemlerle halkı yanına çekmesini biliyor. Özgürlük ve demokrasi isteyen farklı gruplar askerlere karşı bir araya geliyor. Örneğin Gezi eylemlerinde olduğu gibi rakip futbol takımlarının taraftarları darbecileri beraberce protesto ediyorlar. Gösterilere çok sayıda Budist rahip de katılıyor.

Binlerce insanın katıldığı protesto ve direniş eylemlerine karşı cunta yöneticilerinin müdahalesi sertleşmeye başladı. Ülkede günlerdir kesintisiz devam eden eylemlere karşı güvenlik güçleri bir yandan göz yaşartıcı gaz, basınçlı su ve plastik mermi gibi her türlü bildik araçla şiddet uygularken, bir yandan da “gece yarısı adam kaçırma” operasyonları olarak adlandırılan kanunsuz ev baskınlarıyla çok sayıda aktivisti, siyasetçiyi, aydını, işadamını ve budist rahibi gözaltına almaya başladı. Uluslararası basın, gösterilerde polis şiddeti nedeniyle ağır yararlananların olduğunu ve her gece çok sayıda kişinin sorgusuz sualsiz evlerinden alınarak götürdüğünü bildiriyor. Bunlar bize hiç yabancı olmayan şeyler.

Darbecilerin uluslararası tepkileri önemsemedikleri kuşkusuz. Komşu ASEAN ülkelerinin, Çin’in ve Rusya’nın tavırları darbecileri cesaretlendiriyor. Geçen haftaki yazımızda belirtmiştik, Myanmar’ın üyesi olduğu ASEAN ülkeleri darbeyi genelde Myanmar’ın “iç işleri” sayarak başlarını kuma gömüyor. En ileri tutumu alanlar dahi herhangi bir kınama açıklaması yapmadan, sadece gelişmelerden endişe duyduklarını belirterek darbecilere üstü örtülü şekilde cesaret veriyorlar. Myanmar darbesini kınamak amacıyla Birleşik Krallık tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sunulan karar tasarısı Çin’in ve Rusya’nın muhalefetiyle karşılaşmış ve kabul edilmemişti. Bu kez Cenevre’deki BM İnsan Hakları Konseyi Myanmar’ı mercek altına almaya karar verdi. BM İnsan Hakları Konseyi kabul ettiği kararla Myanmar yönetimine çağrı yaparak, başta Aung San Suu Kyi olmak üzere, tüm tutukluların serbest bırakılmasını ve göstericilere şiddet uygulanmamasını talep etti. Uluslararası kamuoyunun gücünü yabana atmamak gerekiyor.

Batılı ülkeler bu konuda baştan itibaren çok daha kararlı hareket ettiler. ABD ve AB darbecileri ilk günden sert şekilde kınamışlardı. Bu kez yaptırımlar da gelmeye başladı. ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz Çarşamba günü Myanmar’da darbe yapan askeri liderleri ve aile mensuplarını hedef alan bir dizi yaptırım açıkladı. Ancak ABD yaptırımlarının etkili olabilmesi için bölge ülkelerinin, özellikle Çin’in tavrı önemli. Çin’in, Sincan, Hong Kong gibi kendi insan hakları zaafları nedeniyle, Myanmar’ın üzerine gidilmesini hoş karşılamayacağı şüphesiz. Rusya’nın tavrı da Çin’le aynı doğrultuda. ASEAN ülkeleri yukarıda belirttiğimiz üzere, ortak bir tutum almaktan, özellikle demokrasi yönünde kararlı bir duruş sergilemekten çok uzak bir konumdalar.

ASEAN 1967 yılında Singapur, Malezya, Endonezya, Tayland ve Filipinler tarafından ABD desteğinde kurulduğu zaman ortak amaç komünizm tehdidine set çekmekti. ABD, “domino teorisi” olarak adlandırılan felaket senaryosu çerçevesinde Vietnam üzerinden sarkan komünizm tehdidinin Güney-doğu Asya bölgesini hızla etkisi altına alacağına, dışarıdan desteklenmedikleri takdirde bölgedeki sağcı rejimlerin domino taşları gibi teker teker yıkılacağına inanıyordu. Türkiye’ye komünizm nasıl hiç bir kış gelmediyse, Güney-doğu Asya’ya da kuzeyden komünizm hiçbir zaman gelmedi. Ama ABD’nin güdümündeki “önleyici” askeri darbeler bir bir sahnelendi. Endonezya’da askerler 1965’te general Suharto’nun başkanlığında kanlı bir darbe yaparak, Bağlantısızlar Hareketi’nin liderlerinden Sukarno’yu (diğer liderler Hindistan’da Nehru, Yugoslavya’da Tito, Mısır’da Nasır, Kıbrıs’ta Makarios ve Gana’da Nkrumah’dır) iktidardan düşürdüler ve ülkede bir milyona yakın komünisti ve sol görüşlü kişiyi katlederek “komünizm tehdidinin önüne geçtiler”. Dönem sağcı darbe liderlerinin dönemiydi. Filipinler'in başında ise yine 1965’te iktidara gelen ABD’nin yakın dostu kanlı diktatör Ferdinand Marcos vardı. ASEAN böyle bir zeminde ve böyle bir ideolojik eksende kurulmuştu.

Oysa geçen zaman içinde köprülerin altından çok sular aktı. 1990’lardan itibaren çoğunluğu ASEAN ülkelerinin eski muarızları olan Vietnam, Kamboçya, Laos, Brunei ve Myanmar’ın katılımı ile ASEAN tümüyle kabuk değiştirdi. Deyim yerindeyse, kimliksiz, ideolojisiz, hedefsiz amorf bir grup haline geldi. Demokrasiden tek parti yönetimine kadar farklı rejimler altında yaşayan, Müslümanlıktan Hristiyanlığa, Budizmden Hinduizme kadar değişik dinlere mensup 650 milyonluk bir nüfusa, 2,8 trilyon dolarlık toplam gayrisafi hasılaya ve ortalama yüzde 5.5’lik bir büyüme hızına sahip olan dev ASEAN grubu birbirlerinin içişlerine karışmadan asgari müştereklerde buluşarak varlığını sürdürmenin yolunu buldu. Myanmar’daki darbe gibi kritik kavşaklarda, ASEAN ülkelerinin başlarını kuma gömerek sessiz kalmaktan başka bulabildikleri yaratıcı bir çözüm yok.

Sahadaki gerçekler ve bölge çıkarları ASEAN ülkelerini giderek sıkıştırıyor. Çin çoktan kapıdan içeri girdi ve ASEAN’ı kendi tarafına çekmeye başladı. ASEAN ülkeleri Kasım ayında Vietnam’da imzalanan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) serbest pazar anlaşmasıyla Çin’in yakın ekonomik partnerleri haline geldiler. Birçok ASEAN ülkesi Çin’in trilyon dolarlık “Kuşak ve Yol” (BRI) projelerinden pay kapmak istiyor. Ancak davulun sesi uzaktan güzel gelse de, Çin’le fazlaca hem hal olmanın bağımlılık yaratacağını Malezya, Endonezya gibi ülkeler kısa sürede anlamaya başladılar. Ayrıca azımsanmayacak sayıda ASEAN ülkesinin Çin’le Güney Çin Denizi’nde egemenlik sorunları var. Uyuyan dev Endonezya Çin’e karşı sessizliğini korurken, Vietnam birkaç kez Çin’le bu denizde büyük bir çatışmanın eşiğinden döndü. ABD zaten askeri ve siyasi bakımdan bölgede sahneden ayrılmamıştı. Bu kez Biden yönetimiyle beraber varlığını daha çok hissettirecek. ABD ASEAN bölgesinde Çin’e kaybettiği ekonomik mevzileri geri almak için, Trump’ın terk ettiği Obama yönetiminin beyin çocuğu olan Transpasifik Ortaklık (TPP) ekonomik blokuna geri dönmek istiyor.

ASEAN ülkeleri Çin ve ABD ile eşit mesafede kalarak manevra kabiliyetlerini korumak isteyebilirler ama sonunda taraflarını seçmek zorunda kalacaklar. Büyük tabloda Hindistan da var. Çin’le çatışan Hindistan tedricen ABD’ye yaklaşıyor. Bunun temelleri Trump’ın ve Modi’nin karşılıklı ülke ziyaretleri sırasında atıldı. ABD, Hindistan, Japonya ve İngiltere farklı gruplar halinde zaman zaman “Hint-Pasifik Bölgesinde” özgürlük temalı ortak askeri tatbikatlar yapıyorlar. Hindu milliyetçisi Modi yönetimindeki Hindistan’da demokrasi kan kaybetmiş de olsa bu ülke hâlâ o cephede sayılır. Sözkonusu ortak askeri tatbikatların Çin’e yönelik olduğu sır değil. ABD bu tatbikatlara Vietnam ve Endonezya’yı da katmak istiyor. Biden yönetimindeki ABD her yerde olduğu gibi demokrasi kartını kullanarak bölgede varlığını güçlendirmek isteyecektir. Biden yönetiminin Myanmar’da ön alan tavizsiz yaklaşımı izleyeceği tutum konusunda yeteri kadar ipucu veriyor. Aynı yaklaşım Türkiye için de geçerli. 1960’larda sağcı darbeleri destekleyen ABD günümüzde küresel düzeyde insan hakları ve demokrasi şampiyonluğu yaparken ASEAN’ın değişime direnerek Çin’le aynı çizgide kalması mümkün mü? Myanmar krizi ASEAN’ın orta ve uzun vadede ne yöne evrileceğini gösterecek. Singapur, Endonezya, Malezya az çok demokrasi cephesinde sayılırlar. Filipinler ve Tayland’da ise sarkaç bir ileri bir geri gidiyor. Sarkaç şu anda her iki ülkede de geride. Kamboçya, Laos ve Vietnam farklı ideolojik çizgideki tek parti yönetimlerine sahipler ve değişim ufukta gözükmüyor. Brunei Sultanlığı şeriat uygulamaları bakımından Körfez emirliklerinin gerisinde. Myanmar’da ise askerler demokrasiyi daha şafağını bile göstermeden boğdular. Esasen, Rohingya sorunu çözülmeden Myanmar’da hiç bir yönetimin demokratik kimlik elde etmesi mümkün değil. Askerler dışarıda puan toplamak amacıyla Rohingya sorununu en iyi kendilerinin çözeceğini söylüyorlar ama “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”. Hain kurda kim inanır! Rohingyalılar için askeri yönetim, Aung San Suu Kyi’den daha kötü bir seçenek. Myanmar’da toz duman yatışınca yine kaybedenler Rohingyalılar olacak. Yukarıdaki resme bakınca, şu an ASEAN için demokrasi umutları zayıf gözüküyor. Ama umut kesilmez.

Biliyorum hayal kuruyorum ama, hayal kurmaktan ne zarar gelebilir. Askeri yönetimin halkın direnişi karşısında tutunamayarak, şimdi olmasa bile bir gün Güney Kore’de olduğu gibi dağılmasını, yerine özgür ve demokratik bir Myanmar’ın kurularak ASEAN için yeni bir umut ışığı olmasını hayal ediyorum. Myanmar halkının direnişi bana bu hayali kurmam için cesaret veriyor.

Not: Nijerya’da kaçırılan denizcilerimiz serbest bırakıldılar. Çilekeş deniz emekçilerimize ve ailelerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Güney Kore Cumhuriyet’nin İstanbul Başkonsolosu Bayan Jessy Yeunju Jang maalesef genç yaşta aramızdan ayrıldı. Türkiye’ye duyduğu dostluğun yakından tanığı olduğum bu zarif diplomatın vefatından dolayı ailesine ve Türkiye’deki Güney Kore toplumuna başsağlığı diliyorum.

*Emekli Büyükelçi

 
 
 
 
Etiketler myanmar ASEAN ABD çin darbe