'Namuslu savcılar' ya da 'hep beraber, yeni bir blok'
Ne olmalı? Genç ve namuslu bir savcı çıkıp hepsini kulağından tuttuğu gibi Yüce Divan'a mı fırlatmalı?
Utku Can Akyol*
Kılıçdaroğlu'nun HDPli Deniz Poyraz cinayeti üzerine hazırladığı videodaki "namuslu savcılar" vurgusu dikkat çekici. Kurtarıcılar gerçekten, "namuslu savcılar" olabilir mi?
Bu ülkenin namuslu savcılarına son kez sesleniyorum... pic.twitter.com/MU4WZ0OIlA
— Kemal Kılıçdaroğlu (@kilicdarogluk) June 17, 2021
Bu, bir ya da birkaç namuslu savcıyla başarılacak şey mi? Savcılar, nasıl bir hukuk tekniğiyle birleşerek, nasıl bir soruşturmaya imza atacaklar? Hangi hukuk metnine dayanarak? Kılıçdaroğlu'nun dile getirdiği, bizi "haydut devlet" konumuna düşürmek isteyen düşmanlarımızla nasıl bir soruşturmayla baş edilebilir? Savcılar soruşturma başlatamazlarsa, siyasi partilerin elinden bir şey gelmeyecek mi?
"Bu sizin tüm emeğinize mal olabilir" diyen Kılıçdaroğlu, fütursuz egemenliğin onlarda olduğunu kabul ediyor. "Vaktimiz hızla tükeniyor" derken defaten tekrarladığımız, "neredeyse geri döndürülemez durum"a atıfta bulunuyor. Ne olmalı? Genç ve namuslu bir savcı çıkıp hepsini kulağından tuttuğu gibi Yüce Divan'a mı fırlatmalı?
Yargıtay 13. Ceza Dairesi'nin, 12.11.20 tarihli kararında Cumhuriyet Savcılığı makamının takdir yetkisine vurgu yapmasının ardından önerilen yasa değişikliği hakkında Av. Turgut Kazan, "Cumhuriyetimizin Cumhuriyet Savcılığına son verildiğini" dile getirmişti.
Hep bir savcı çıkıp dava açmayacak mı diye soruluyordu. Ya çıkarsa diye korktular. Hemen bir yasa teklifi hazırlayıp meclise sundular. Önerilen değişiklikle, Cumhuriyetimizin Cumhuriyet Savcılığına son veriyorlar. Bilginiz olsun
— Turgut Kazan (@turgutkazan) May 29, 2021
Yargıtay 13. Ceza Dairesi 2020/6943 E. 2020/11560 K. kararında, Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin 2018/3667 E. 2018/6665 K. sayılı kararındaki "Cumhuriyet başsavcısının bu kapsamda Cumhuriyet savcısının kararı üzerinde esasını değiştirmeye yetkili bir makam gibi ret işlemi yapamayacağı" hükmüne atıfta bulunmuş ve "suçun hukuki nitelendirilmesinin de Cumhuriyet savcısına ait olduğu"na hükmetmiş, ardından torba yasa tasarısı gündeme gelmişti.
25 Mayıs 2021 tarihinde TBMM'ye sunulan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nde;
“Madde 2- 26/09/2014 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı ve İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 18 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. Cumhuriyet başsavcısı, Cumhuriyet savcılarının soruşturmayı sonlandıran kararları arasında oluşabilecek farklılıkların giderilmesi ile bu kararların kanuna uygunluğunun denetlenmesi hususunda görevli ve yetkilidir”.
Zaten, uzun süredir Başsavcı ne diyorsa, o oluyordu. Örneğin, R. Zarrab için, böyle TAKİPSİZLİK kararı sağlanmıştı. Sonra, hep aynı yol izlendi. Ve C.Savcılarının takdir hakkı kaldırılarak, Başsavcıya fiilen tam bir hakimiyet tanındı
— Turgut Kazan (@turgutkazan) May 29, 2021
Süleyman Soylu'nun canlı yayında dile getirdiği "abra kadabra"ya bir alternatif, "hokus pokus". Veyis Ateş'in, Demirören ya da diğerlerinin yargılanması ya da Paramount Hotel gerçeklerinin açığa çıkması, mevcut sistemle mümkün mü? Hani Ankara Bölge İdare Mahkemesi Başkanı'nın bir iş adamının doğum gününe katıldığı sistemde? Hâkim, müteahhit, doğum günü pastası ve alkışlar. Herkes sahnede. Bakan, gazeteci, bakanın koruma müdürü, hotel, banka; işte öyle bir hikâye.
Ankara Bölge İstinaf Mahkemesi Başkanı Esat Toklu, Togo Kuleleri’ni yapan firmanın patronunun mahkemesinden önce, patronun doğum günü partisine katılıyor.
— Ali Mahir Başarır (@alimahir) June 9, 2021
Hem de patronun ofisinde!
Devletin hakimi, müteahhitin ofisine gider mi? pic.twitter.com/KtmUL9j4UE
Peki, asıl Ruhsar Pekcan yargılanabilecek mi? Yargılanma konusunda Kılıçdaroğlu'nun, bakanların görevleriyle ilgili suçlarda -görevleri bitse dahi- Cumhuriyet Savcılığının (Kılıçdaroğlu'nun deyimiyle namuslu savcıların) doğrudan soruşturma başlatamayacağını bilmemesi mümkün olamaz. Yine, örneğin bir bakanın, görevi dışındaki bir suç açısından dahi yargılanması, milletvekillerine uygulanan yargılama usûlüne tabi ve nihayetinde bu da meclise ve milletvekillerinin onayına sunulacak, "siyasete" yani.
Deniz Poyraz’ımızı öldürenler, bir iç savaşın provasını yapıyor. Bir an önce kolkola girip bir demokrasi cephesi oluşturarak hesap sormalıyız. Gün, ayrılık günü değil.
— Ömer Zülfü Livaneli (@LivaneliZulfu) June 17, 2021
al yanına yarın berkin'in, oğuz arda'nın, deniz'in annelerini; davet et meral hanımı ve pervin hanımı; çık bir basın toplantısı yap. sokağa değil kameraların, medyanın, sosyal medyanın önüne çık. o da mı olmuyor, zulfiyare dokunuyor?
— Aydın Selcen (@AydnSelcen) June 17, 2021
Meral Akşener'in "kınaması" ya da Kılıçdaroğlu'nun "lanetlemesi" birbirileriyle kıyaslanacak tavırlar değil. Artık bu kınamayla, lanetlemeyle ve hatta utanmayla bitecek bir şey değil.
2017'deki Adalet Yürüyüşü'nün ardından bir Adalet Kurultayı yapılmış, sonuç bildirgesinde hükümete "acil reform" çağrısı yapılmıştı. Demokrasi, adalet ve huzur talep edilmişti. Bu göreve çağırmalar silsilesi içinde, belki namuslu savcılar harekete geçene kadar iktidar, kendini lağveder, hatta yargılar, cezalandırır, beraat ettirir ve hatta biz birleşmeden, bizi birleştirerek, yeni ve adil bir yönetime dahi kavuşturabilir.
*Avukat