YAZARLAR

Napoli: Tanrının eli ve şeytanın bacağı

Spalletti hep böyleydi. Roma’dayken bir gazeteci, “Mancini’nin transfer bütçesini kıskanıyor musunuz?” diye sorunca cevabı yapıştırmıştı: “Hayır, ama saçlarını kıskanıyorum.”

Diego çağından beri başarıya hasret kalan Napoli unutulmayacak bir sezon sonuna doğru ilerliyor. Üstelik bu kez Maradona’nın yapamadığını yapıp Avrupa’nın zirvesine de çıkabilirler…

ESTETİK MİRAS

Her sezonun bir karar anı var. Napoli’nin harika sezonunun karar anı 12 Ocak 2023’te geldi. 1990 yılından beri ilk lig şampiyonluğu yolunda önemli bir dönemeçti. Ertesi gün Juventus’u ağırlayacaklardı. Avantajlıydılar ama avantaj kaybetmekte ustaydılar. Diego Armando Maradona Stadyumu’ndaki basın toplantısında teknik direktör Luciano Spalletti anlamlı bir şeyler söylemeliydi. Hedefi 12’den vurdu:

“Allegri, Juventus’un ‘önemli olan kazanmak’ düsturuna çok uygun bir hoca. Napoli’de ise mühim olan yürek ve ruhtur. Maradona burada oynadı, burada kazandı; kazanırken de futbolun ne kadar güzel bir şey olabileceğini herkese gösterdi. Bu estetik mirasa kayıtsız kalan bir futbol oynayamayız.

“Sarri birkaç yıl önce burada çalıştı ve hiçbir şey kazanmamasına rağmen geldiğimden beri duyduğum tek şey ‘Sarri-ball’. Bence bu çok anlamlı. Mesela Benitez de buraya geldi, kupa kazandı ancak hiç kimse Sarri’nin yarattığı etkiyi yaratamadı.”

Ertesi akşam Juventus’u paramparça edip 5-1 kazanan Napoli bir daha dönüp arkasına bakmadı. Şu anda ligde bitime 12 hafta kala, ikinci Inter’in 18 puan önündeler.

SAÇSIZ KRAL

Spalletti’nin açıklaması iki sebepten dolayı önemliydi. Birincisi, bugünün teknik direktör piyasasında çok farklı profillere erişmek mümkün olsa da kulübün DNA’sını özümsemiş birini bulmak kolay değil. İkincisi ve daha da önemlisi, sözleri boş vaatten ibaret değildi. Sadece Juve’ye karşı değil sezon genelinde hem fiziksel hem de teknik anlamda çıtayı hep çok yüksek tuttular.

Son yıllarda İtalyan takımlarının Avrupa’da, özellikle İngilizlere karşı geri kalmasının en büyük sebebi bir türlü kapatamadıkları tempo ve güç farkıydı. Spalletti bu gerçeğin bilincine vararak kadrosunu yeniden biçimlendirdi. Kariyeri boyunca alametifarikası olan ofansif akışkanlığı da ekleyince ideal karışım bulundu.

İlk kez yapmıyor. Napoli, Spalletti’nin -en az- ikinci devrimi. İlki Empoli ve Udinese’deki başarılı sezonların ardından 2000’lerin ortasında katıldığı Roma’da gelmişti. Henüz modern dönemde “sahte dokuz” kavramı ortalarda yokken Francesco Totti’yi bu role ikna eden hoca, 4-6-0 dizilişiyle hem ligi hem Avrupa’yı epey sallamış ama yıkamamıştı.

Yaklaşımı hep orijinaldi. Mesela o günlerde Totti’yi nasıl idare ettiği sorulunca, “Ben hiç üst düzeyde oynamadım. Bu yüzden Totti’ye ne yapması ve yapmaması gerektiğini söyleyecek bir konumda değilim. Sadece ona ve takımın işleyişine yardımcı olacak bazı önerilerde bulunabilirim.”

Eksik olan ise tecrübeydi. Bugün 64 yaşında olan Spalletti oyuna dair fikirlerini sakin, esprili ve iyimser karakteriyle besleyerek, fevriliğiyle meşhur Napoli evreninde üretken ve güleryüzlü bir ekosistem yarattı.

Yoksa mizacı hep böyleydi. Roma döneminde sürekli kapıştığı -ve kaybettiği- Inter’in başında Roberto Mancini vardı. Bir gün bir gazeteci, “Mancini’nin transfer bütçesini kıskanıyor musunuz?” diye sorunca Spalletti cevabı yapıştırmıştı: “Hayır, ama saçlarını kıskanıyorum.”

PATRICK EWING VE KVARADONA

Napoli’nin müthiş sezonundan çıkarılabilecek birçok ders ve detay var. Bunlardan biri de Ewing teorisini doğrulamış olmaları (bkz. “Ewing Teorisi: Sen gidince her şey daha iyi olacak”). Tek cümleyle özetlemek gerekirse, birçok yıldızı kaybettikleri sezonun ardından ekip olarak çok daha iyi iş çıkarıyorlar.

Bu yaz kulüp tarihinin en golcü oyuncusu Dries Mertens, dünyanın sayılı stoperlerinden Kalidou Koulibaly, orta sahada derin oyun kurucu görevini üstlenen Fabian Ruiz, tecrübeli kaleci David Ospina ve camianın simgesi haline gelmiş kaptan Lorenzo Insigne takımdan ayrıldı. Ancak yerlerine transfer edilen veya şans bulmaya başlayan Kim Min-Jae, Franck Anguissa, Alex Meret gibi isimler gidenleri çok kısa sürede unutturdu.

Bireysel gelişimler şaşırtıcı. Son yıllarda Avrupa’nın önemli dokuz numaraları arasına sokulan Victor Osimhen bu sezon tamamen zincirlerinden boşandı ve uçuyor. Anguissa orta sahada her taşın altından çıkarak kavga isteyen rakiplere fazlasıyla karşılık veriyor. Lobotka oyun kurulumunda pas ve dribbling özelliklerini harmanlayarak fark yaratıyor. Geçen yıl Kadıköy tribünlerini mest eden Kim daha ne kadar yükselebileceğini merak ettiriyor.

Sezonun tartışmasız fenomeni ise Hviça Kvaratskhelia. Avrupa en son bir Gürcü tarafından böylesine sarsıldığında tarihler 1943’ü gösteriyordu. Malum sebeplerden dolayı “Kvaradona” lakabı verilen 21 yaşındaki sol açık hem sürati hem de “sert tekniği” ile Andriy Kançelskis ve Pavel Nedved gibi eski Doğu ve Orta Avrupalı yıldızları andırıyor.

BİR İHTİMAL DAHA?

Serie A şampiyonluğu artık bildiğimiz Napoli’nin bile kaybedemeyeceği kadar yakın. 33 yıl sonra gelen zafer camia için başlı başına muhteşem bir başarı olacak. Ancak fazlası da mümkün.

Daha önce Avrupa’da sadece bir kez kupa kaldıran (UEFA, 1989) Napoli bu kez en yükseği hedefliyor. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Milan ile eşleştiler. Son dörde kalırlarsa Inter-Benfica eşleşmesinin galibiyle karşılaşacaklar. Yani İtalya’dan hiç çıkmadan doğruca İstanbul’daki finale uçabilirler. Kepçe kulaklı kupaya giden yol hiçbir zaman çiçeklerle bezeli değil ancak fena bir kura çekmedikleri ortada. En önemlisi, şu anda Real Madrid ile birlikte en üst düzeyde mücadele edip her oyun tarzına cevabı olan iki ekipten biri konumundalar.

Napoli’yle ilgili her sohbet kaçınılmaz olarak Diego ile başlar, Diego ile biter. Bilinen hikayedir: Napoli 1986-87 sezonunda tarihinin ilk Serie A şampiyonluğunu kazandığında bir taraftar şehirdeki mezarlığın duvarına şu sözleri yazar: “E non sanno che se so’ perso” (“Ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz”).

O günün mimarı şimdi Napoli’den binlerce kilometre uzakta, Buenos Aires’teki bir mezarlıkta yatıyor. Arjantin’in Dünya Kupası’nı, Napoli’nin Serie A’yı kazandığı bu sezonu görememiş olması, hayatın Maradona’dan bile acayip ve acımasız çalımlar atabildiğinin kanıtı. Ama Spalletti’nin ekibi bugün oynadığı futbolla Şampiyonlar Ligi’ni de kazanabilirse, Diego’nun bıraktığı estetik mirasın bir kulübü kırk yıl ayakta tutabildiğini bütün dünya görmüş olacak…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.