Narin'in katili kim?
Öyle anlaşılıyor ki Narin'in katili ya da katilleri bulununcaya kadar Tavşantepe'de akıtılan her damla gözyaşı timsahınkiyle bir tutulacak.
8 yaşındaki Narin Güran, doğduğu Tavşantepe köyünde hunharca katledildi. Sanıklardan biri olan komşusu Nevzat Bahtiyar, Narin'in cansız bedenini Eğertutmaz Deresi'ne gömdüğünü itiraf etti. Bahtiyar, katil olarak Narin'in amcası Salim Güran'ı işaret etti. Dediğine göre Salim, cesedi ortadan kaldırması için kendisini tehdit etmişti ve 200 bin lira teklif etmişti.
Ancak HTS kayıtları, iki kişinin daha olay mahallinde, Narin'in evinde olduğunu gösteriyordu: Anne Yüksel Güran ve ağabey Enes Güran.
Dört sanık hakkında hazırlanan iddianame 21 Ekim'de kabul edildi ve davanın ilk duruşması 7 Kasım'da Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Hem duruşma salonu hem de adliye binasının önü çok kalabalıktı. Siyasetçiler, avukatlar, kurum temsilcileri, gazeteciler, sosyal medya şovmenleri, artistler, Narin için içi yananlar, meraklılar, polisler...
Polisler adliye binası ile yol arasına bariyer kurmuştu. Adliyeye girmek isteyenler polisin kontrol noktasından geçmek zorundaydı. Diyarbakır Valiliği gazetecilerle birlikte adliye önünde bekleyenlerin su ve çay ihtiyacını karşılayan bir stant açtı. Bir gün sonra gazetecilerin rahat çalışabilmesi için sandalye ve masalar da getirildi.
NİZAMETTİN KABAİŞ KIZI ROJİN'İN OTOPSİSİNİ İSTEDİ
Adliyeye kendi meseleleri için gelenler gazetecilere yanaşıyor ve "Katil belli oldu mu?" diye soruyorlardı. Cinayetle ilgili kendi yorumlarını yapıyor sonra kendi işlerine dönüyorlardı.
Adliye önünde bekleyenlerden biri de Nizamettin Kabaiş'ti. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş'in babası. Rojin, 27 Eylül'de kaldığı yurtta akşam yemeğini yedikten sonra dışarıya çıktı ve bir daha geri dönmedi. Rojin'in cansız bedeni, arama çalışmalarının 18’inci gününde, Yüzüncü Yıl Üniversitesi sahilinden kara yolu ile yaklaşık 24 kilometre uzaklıktaki Tuşba ilçesine bağlı kırsal Mollakasım Mahallesi’nde, Van Gölü'nde bulundu.
Rojin'in otopsi raporu 23 gündür çıkmamıştı. Nizamettin Kabaiş, Rojin'in intihar ettiğine inanmadığını ve bedeninde darp izler bulunduğunu belirterek, katillerin bir an önce bulunmasını ve cezalandırılmasını talep ediyordu. Siyasetçilerden ve avukatlardan destek bekliyordu.
DURUŞMA 3 GÜN BOYUNCA GECE YARILARINA KADAR SÜRDÜ
Mahkeme salonunda ise kıyasıya bir sorgu, ifade alma, savunma yapma süreci gerçekleşiyordu. Sinir krizi geçirenler, ağlayanlar, tehdit edenler...
Mahkeme salonundan dışarıya aktarılan bilgiler, saat başı televizyon kanallarının canlı yayın programlarıyla bütün Türkiye'ye duyuruluyordu.
Sanıkların sorgusu, tanıkların ifadeleri, avukatların ve sanıkların savunmaları 3 gün gece yarılarına kadar sürdü. Bu, çok alışıldık bir durum değildi. Üç gün kesintisiz devam eden duruşma yargı heyetini, avukatları, sanıkları ve duruşmayı içeride ve dışarıda izleyenleri yordu.
Duruşma, 4 sanık ve 26 tanığın beyanları dinlenerek tamamlandı.
Mahkeme, üç günün sonunda dört sanığın tutukluluk hallerinin devamına ve bir sonraki duruşmanın 26 Aralık'ta görülmesine karar verdi.
SAHİDEN 'TAM BİR TİYATRO' MU OYNANDI?
Mahkemede olup bitenleri, "Bir tiyatro oynanıyor" diye tarif etti bir gazeteci arkadaşım. Sahiden bir tiyatro mu oynandı duruşma salonunda?
Bunu düşündüren şey, sanıkların ve tanıkların, çelişkili ifadeleri sorulduğunda üç kelimeye sığınmasıyla ilgiliydi: Bilmiyorum, görmedim, hatırlamıyorum. Baba Arif Güran'ın fenalaşması, anne Yüksel Güran'ın feryadı, ağabey Enes Güran'ın gözyaşları, amca Salim Güran'ın Narin'i dereye gömdüğünü itiraf eden Nevzat Bahtiyar'a kafa sallaması, mahkeme salonunu inletti fakat o ortamda bulunanları ne denli ikna etti? Bu çırpınış, cinayete kurban giden kızlarının katilinin bulunması için miydi yoksa aileden başka bireyleri cinayet suçundan kurtarma çabası mıydı?
Cinayetin faili meçhul kalmaması için sahici gayret sarf edenlerin aklındaki soru buydu.
Mahkeme elbette somut delillere bakar ve ona göre karar verir. Ama karar, sanıkların ve tanıkların mahkeme performansının heyete duygusal olarak da sirayet etmediğini gösteriyor.
Öyle anlaşılıyor ki Narin'in katili ya da katilleri bulununcaya kadar Tavşantepe'de akıtılan her damla gözyaşı timsahınkiyle bir tutulacak.
AVUKATLAR İYİ HAZIRLANMIŞTI
Yargı heyeti duruşmayı kısa sürede bitirmek kararındaydı. Dört sanık ve 8 tanık, 3 gün boyunca sorgulandı, ifadeler alındı, savunmalar dinlendi. Avukatlar duruşmaya ara verilmesini talep etmese, sanki kesintisiz devam edecekti bütün işlemler. Duruşma hakiminin gayreti ve sabrı, taktire şayandı.
Elbette avukatların mahkeme salonunda sergilediği performans da taktire şayandı. Narin'in katilini bulmaya çalışan avukatlar ile sanık avukatları dosyaya hakim olduklarını gösterdiler. Diyarbakır Barosu eski başkanı avukat Nahit Eren'in soruları karşısında baba Arif dahil, Güran ailesi gerildi. "Sen neyin peşindesin" diyerek Nahit Eren'in üstüne yürüme girişimlerine ve cüretine mana vermek zor oldu.
Nahit Eren, Narin'in katilini bulmaktan başka neyin peşinde olabilirdi? Değil mi ki ilk günden başlayarak inisiyatif almış, Narin'in otopsisine katılmış, delillerin karartılmadan toplanması için emek vermişti.
Nahit Eren, çok özenli ve hem sanıkların hem de tanıkların vicdanına seslenen sorular sordu. Mahkeme salonunda gerçekleşen gerilimin esas nedeni, Eren'in sanıkları ve tanıkları vicdan muhasebesine davet eden sorularıydı belki de, kim bilir.
Geçerken, 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmanın, roman uyarlaması "Bir Cinayetin Anatomisi" filmini hatırlattığını söylemek ve özellikle avukatlar için bu filmi önermek isterim.
ENES GÜRAN KİLİT İSİM Mİ?
Sanık Enes Güran, sahiden cinayetin kilit ismi mi? Böyle iddialar var. Fakat 4 sanığın yanı sıra çelişkili ifadeler veren ve zor soruları hatırlamıyorum gibi cevaplarla geçiştiren her Tavşantepeli kilit isim olma potansiyeline sahip gibi görünüyor.
Enes Güran'la ilgili ağır iddialar var. Duruşmada kolunu nasıl ısırdığını gösterdi, gözünün nasıl morardığını anlattı. İddialara karşı ağlayarak savunma yaptı.
Bu sırada işkence gördüğünü de ilk kez söyledi. Dediğine göre sorgusu sırasında annesine yapılan işkence de kendisine gösterilmişti. Kime uygulanırsa uygulansın, işkence insanlık suçudur ve bu şekilde mahkum edilmelidir.
Ancak Enes Güran ve diğerleri duruşma gününe kadar kendilerine yapılan işkence ile ilgili suç duyurusunda bulunmamışlardı. Korktukları için suç duyurusunda bulunmadılar, denilebilir ve bu savunma makul karşılanabilir. Ama acaba zihinleri bulandırmak, duruşmanın seyrini başka yöne çekmek amacı da güdülüyor olabilir mi? Duruşmadan önce suç duyurusu talebinde bulunulsa, kuşkusuz hem avukatları hem Diyarbakır Barosu gereğinin yapılması için girişimlerde bulunacaklardı.
'NEVZAT BAHTİYAR HAYALET OLMUŞ'
Baba Arif Güran, fenalaşıp hastaneye kaldırıldığı zaman hariç, hep duruşma salonundaydı. Arada müdahalelerde bulunsa da dikkatle takip etti duruşmanın seyrini. Kızının cesedi günler sonra derede bulunmuştu. Sanık sandalyesinde eşi, oğlu, ağabeyi ve komşusu oturuyordu. Tam bir felaket tablosu. Kimse onun yerinde olmak istemez.
Arif Güran cinayetin üstündeki sır perdesini aralayabilecek kişilerden biri olarak görünüyor. Ancak genel kanı, aileyi koruma refleksi gösterdiği yönünde.
Duruşmanın ardından A Haber'e konuşan baba Arif Güran, bir kez daha katilin Nevzat Bahtiyar olduğunu söyledi. Bir de Bahtiyar'ın duruşma salonundaki tutumuna, duruşuna işaret ederek, "Sanki hayalet olmuş" dedi.
Nevzat Bahtiyar, ifadesine göre, Narin'in cesedini Salim'den teslim aldıktan sonra çuvala koymuş. Arabasına atlayıp Eğertutmaz Deresi'ne gitmiş. Derede uygun bir yer bulup Narin'i oraya gömmüş. Üstüne taş koymuş. Sonra baldızına gidiyor, çay içiyor, peynir alıp evine dönüyor, namaz kılıyor, Narin'i arama çalışmalarına katılıyor ve çok da geç olmadan evine dönüyor, kafayı vurup uyuyor. Sonra ertesi gün ve sonraki günler boyunca Narin'i arıyor. İnsafa gelip Narin'i gömdüğü yeri kolluğa bildirme erdemini göstermiyor.
Nevzat Bahtiyar, mahkeme salonunda hayalet olmadı, zaten bir hayaletti belki de. Bir çocuğu dereye gömdükten sonra kaç kişi boğazında kalmadan çay içebilir? Kaç kişi çocuklarını elleri ve sesi titremeden sevebilir?
Şöyle önemli bir soru daha var: Duruşma salonunda bir hayalet gibi duran ve ifadesini değiştirmeyi alışkanlık haline getiren Nevzat Bahtiyar, bütün bildiklerini konuştu mu acaba? Heybesinde cinayeti aydınlatacak başka ve gerçek bilgiler taşıyor olabilir mi?
TAVŞANTEPE'DE SUSKUNLUK YASASI DEVAM EDİYOR
Duruşma salonunda ifade veren Tavşantepeli köylüler, "Bilmiyorum", "Hatırlamıyorum", "Görmedim" kelimelerinin arkasına saklanarak soruları ve çelişkileri bertaraf etmeye çalıştı. Tavşantepe, Narin kaybolduktan bu yana susuyor. Bu suskunluk hali hayra alamet olarak yorumlanmıyor. Daha önce yazdığım yazıda, Salim Güran ile Nevzat Bahtiyar iş birliğinden yola çıkarak, "Sadece iki kişinin bildiği bir zulüm mü bu?" diye sormuştum. Bu suskunluk hali devam ettikçe bu soru daha çok sorulacak.
Yukarıda andığım yazıyı, "Tavşantepe'deki suskunluk yasası, kamuoyunun da baskısıyla, çözülmeye yakın duruyor" diye bitirmiştim. Sanıkların ve tanıkların duruşma salonundaki tutumu, yanıldığımı gösteriyor maalesef.
Ancak şu soruyu ısrarla gündemde tutmak, her an biraz daha gerçeğe yakınlaştırabilir bizi: "Narin'in katili kim?"