YAZARLAR

Ne kadar, nereye kadar kapanma?

Tek başımıza, kendi kendimize gülmeyeceğimize, gülemeyeceğimize göre, şairin; Edip Cansever’in dizeleriyle, “gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir” dendiğine göre… yine şiire döneceğiz yüzümüzü.

Tam kapanmadan mutlak kapanmaya doğru yol alıyoruz.

Salgına karşı temel –fiilen tek- önlem, kapanma ve kapatma, dışarıdan, sokaklardan ev içine, toplumsaldan bireysele, hayatın tümüne uzanıyor. Hayata dair her kıpırtıya virüs olarak yaklaşılıyor artık.

Veba zamanları Hristiyan dünyasının “kara ölüm” kadar korkutucu ve can alıcı salgını engizisyon ruhu, tuhaf bir diriliş yaşıyor. Sözler, düşünceler, eylemler bir yana; elin, bedenin kullanım biçimi, duruşunuz da yerine göre “suç” sayılabiliyor. Gülünç değil, ürkütücü.

Hem yeni, hem tarihselden de öte, kadim bir durum bu.

Umberto Eco, Gülün Adı’nda ortaçağ skolastiğini onun sorgu ve yargısını; engizisyonu polisiye tekniğiyle romanlaştırırken, asıl soruşturmayı da gerçekleştirmişti. İktidar – tabiyet, inanç – korku bütünlüğünün doğrudan doğruya hayatı, benliği, bedeni teslim almaya yöneldiğini ortaya koymuştu. Kontrol dışı reflekslerin, gülmenin sakıncalı bulunması boşuna değildir: “Gülmek korkuyu öldürür ve korku olmadan inanç olmaz.”

Korku ve inanç olmazsa, itaat de olmaz.

Mutlak kapanma halinde günübirlik hale gelen denetim genelgeleri nerede, neye, ne zaman, ne karar gülünüp gülünemeyeceğine uzanırsa, şaşırmayacağız.

Salgın kontrol edilemedikçe denetim hayatın bütününe uzanıyor. Hastalık hali kalıcılaşıyor.

Tek başımıza, kendi kendimize gülmeyeceğimize, gülemeyeceğimize göre, şairin; Edip Cansever’in dizeleriyle, “gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir” dendiğine göre… yine şiire döneceğiz yüzümüzü. Oradan bakacağız halimize, hayatımıza.

Salgın toplumsal araza dönüşürken, insanın nasıl bir varlık olduğunu anımsamanın, anımsatmanın zamanıdır. Mesaj, Nazım Hikmet’ten.

Hastalar,

kardeşlerim

iyileşeceksiniz

Ağrılar, sızılar dinecek,

Yumuşak, ılık bir yaz akşamı inecek,

ağır yeşil dalların ardından rahatlık.

 

Hastalar, kardeşlerim,

Biraz daha sabır, biraz daha inat.

Kapının arkasında

bekleyen ölüm değil, hayat.

Kapının arkasında dünya, dünya cıvıl cıvıl

Kalkacaksınız yatağınızdan, gideceksiniz.

 

Tuzun, ekmeğin, güneşin tadını

yeni baştan keşfedeceksiniz.

Sararmak limon gibi, mum gibi erimek,

devrilmek kof bir çınar gibi ansızdan,

kardeşler, hastalar,

biz ne limonuz, ne mum, ne çınar.

Biz insanız çok şükür

çok şükür biliriz,

ilacımıza

umudu katmasını

yaşamak gerek diyerek

ayak direyip

dayatmasını

 

Hastalar,

kardeşlerim

iyileşeceksiniz

Ağrılar, sızılar dinecek,

Yumuşak, ılık bir yaz akşamı inecek,

ağır yeşil dalların ardından rahatlık.