Nebati’den Şimşek’e: Süreklilikler, değişimler
Ekonomi yönetimindeki değişim yanında Nebati ile Şimşek yönetimleri arasındaki sürekliliklere bakıldığında, ilk anda düşünülenden daha fazla konuda sürekliliklerin olduğu görülecektir.
Yılın son yazısında, adet olduğu üzere, 2023’ün ekonomi gündeminin kısa bir özetini yaptım. 2023 seçimleri geçtiğimiz yıl için çok kritik bir dönüm noktası idi. Bu nedenle 2023’ü, yılı ikiye ayırarak ve seçim öncesi ve sonrası dönemler arasındaki süreklilikler ve değişimlere bakarak ele almak daha doğru olacak. Bu iki dönemi kolaylık olsun diye iki Hazine ve Maliye Bakanına odaklanarak, Nurettin Nebati ve Mehmet Şimşek dönemleri olarak adlandırdım.
DEĞİŞİMLER
Elbette en önemli değişim faiz konusunda gerçekleşti. Nebati dönemindeki faiz politikası amacına ulaştı ve AKP’ye ve Erdoğan’a 2023 seçim zaferini getirdi. Altılı Masa’yı oluşturan partiler ve onlara yakın iktisatçıların büyük çoğunluğu seçim öncesi dönemde ‘Nas ekonomisi’ söylemiyle, ‘neden faiz indirildiğini anlayamıyoruz’ yakınmalarıyla ya da her iki ayda bir yaptıkları ve her biri boşa düşen kriz tahminleriyle oyalanırken, iktidar kritik bir tercih yaptı ve 2023 seçimlerini kazandıran büyüme koalisyonunu oluşturdu. Küçük ve orta ölçekli sermaye kesiminin ve ihracatçıların belkemiğini oluşturduğu bu büyüme koalisyonu, ücretlerin gerilemesi karşısında istihdamın korunması sayesinde işçi sınıfının geniş kesimlerini de içermeyi başardı. Son olarak bankacılık sistemi aracılığıyla da büyük sermayenin çıkarlarını kısmen gözeten bir çerçeve ile 2023 seçimlerindeki başarıyı getiren büyüme koalisyonu kurulmuş oldu.
Ancak 2023 seçimlerine yaklaşıldığında bu büyüme koalisyonunu bir arada tutan düşük faiz politikasının sınırlarına gelinmişti. Buradaki sınır, ödemeler dengesi krizi yani ekonominin ‘normal’ seyrini sürdürmesi için gerekli olan dövizi karşılayamama riskinin oluşmasıydı. Şimşek dönemindeki faiz artışları temel olarak bu sorunu çözmeyi amaçladı. Faiz artışlarının bir sonucu olarak tahvil ve hisse senedi kanalından sermaye girişleri başladı, Türkiye’nin risk primi diğer ülkelerle birlikte geriledi. Dolayısıyla Nebati yönetiminden Şimşek yönetimine geçerken yaşanan en önemli değişim faiz politikasında oldu. Bu ise, büyüme koalisyonunun değişmesiyle gerçekleşti.
İkinci değişim alanı, Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasında görüldü. Nebati döneminde KKM, düşük faiz politikası uygulamasını mümkün kılan bir mekanizma olarak geliştirildi ve o politikanın ayrılmaz bir parçası olarak işlev gördü. 2021 yılının Aralık ayında faiz indirimleri sürerken görülen küçük ölçekli banka hücumu sonrası yerleşiklerin döviz talebini sınırlamak için geliştirilen bu mekanizma, ekonomi yönetiminin elini rahatlattı ve oluşturdukları büyüme koalisyonunun seçimlere kadar sürmesini sağladı. Ancak seçim sonrasında faizlerin artırılması ve döviz kurunun yönetilmesi sayesinde KKM cazip bir araç olmaktan çıkmaya başladı. Dolayısıyla, ikinci değişim alanı olan KKM’nin kademeli azalışı, esasında ilk değişimin, yani faiz artışlarının bir yan sonucu olarak görülebilir.
SÜREKLİLİKLER
Şimşek ile Nebati arasındaki devir teslim törenine damgasına vuran, Şimşek’in ‘rasyonel bir zemine dönme dışında seçenek kalmamıştır’ açıklaması olmuştu. Ancak bu açıklamanın yapıldığı dönemde ana akım yorumculardaki coşkulu kutlamaların ve yüksek beklentilerin aksine, karşımıza daha ziyade melez bir uygulama çıktı. Ekonomi yönetimindeki değişim yanında Nebati ile Şimşek yönetimleri arasındaki sürekliliklere bakıldığında, ilk anda düşünülenden daha fazla konuda sürekliliklerin olduğu görülecektir. Aşağıda üçüne işaret edeceğim.
İlk süreklilik döviz kuru rejiminde görülüyor. Şimşek yönetimi göreve başladığı ay döviz piyasasına müdahaleyi sınırladığında, TL’de kısa süre içinde işler kontrolden çıktı ve yeni bir enflasyon şoku yaratacak kadar büyük bir değersizleşme yaşandı. Bunun bilinçli olarak yapıldığını, yani amaçlanan bir devalüasyon olduğunu düşünmüyorum. Daha ziyade bir deneme yanılma adımıydı. TL’deki sert değersizleşme sonrasındaki bocalamanın ardından Nebati dönemindeki döviz kuru politikasına geri dönüldü. Günümüzde de, döviz piyasası tam olarak ekonomi yönetimi tarafından yönlendirilmektedir. İhracatçı dövizleri ve yerli bankalarla yürütülen döviz takas işlemleri ile oluşan TCMB rezervleri, tıpkı Nebati dönemindeki gibi, TL’yi yönetmek için kullanılmaktadır. TL’deki kademeli değersizleşme grafiği ve oynaklıkların sistematik olarak törpülenmesi bunu açık bir şekilde gösteriyor. Yine tıpkı Nebati dönemindeki gibi Şimşek döneminde de bu döviz kuru politikası aynı zamanda enflasyonu kontrol altına almanın bir aracı olarak kullanılıyor. Zira TL’deki değersizleşmenin aylık enflasyondan daha düşük tutulması sonucunda enflasyonun gerileyeceği öngörülüyor.
İkinci süreklilik ise, seçici kredi politikasında görülüyor. Her ne kadar Şimşek dönemindeki faiz artışları sonrasında bireysel ve ticari kredilerin artış hızlarında düşüşler görülse de Yatırım ve İhracat ile TCMB Kredi Programları (Reeskont ve YTAK) kanallarından verilen kredilerin hızında artış söz konusu. Bu anlamda Şimşek yönetimi Nebati yönetiminden devraldığı modeli sürdürmektedir. Bu sürekliliği en son TCMB başkanı Hafize Gaye Erkan’ın verdiği ve tartışma yaratan röportajında sarf ettiği şu sözlerden de anlıyoruz. Hatırlatmak gerekirse, Erkan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “bize üç alan söyleyin, biz şahlandıralım. Sizin stratejik gördüğünüz nasıl savunma sanayiinde önümüzü açtınız, stratejik gördüğünüz alanları söyleyin, destekleyelim" şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştu.
Üçüncü süreklilik alanı da reel ücretler. Nebati döneminde, ultra-düşük faiz politikasının doğrudan sonucu enflasyonun patlaması ve hayat pahalılığı kriziydi. Bu dönemde büyüme koalisyonuna dahil olan sermaye kesimleri süper kârlar elde ederken, çalışanların reel ücretlerinde büyük gerilemeler gözlendi. Şimşek döneminde reel ücretlerin seyrine bakıldığında, ilk aylardaki döviz şoku ve yüksek oranlı vergi artışları, geniş toplum kesimlerinin alım gücünü sınırlayıcı etki yaptı. Bu konudaki en önemli gelişme ücret artışlarının gerçekleşmiş geçmiş enflasyon yerine enflasyonun 12 ay sonra ne olacağı hakkındaki TCMB beklentilerine göre yapılması kararıdır. Ekonomi yönetiminin Orta Vadeli Plan’ında geçen, IMF’nin önerilerinde yer alan ve kredi derecelendirme kuruluşlarının sermaye girişlerinin koşulu olarak gösterdiği bu önlem, çok net bir şekilde ücretlerin baskılanmasını amaçlamaktadır. Yani Nebati programı faizleri indirerek, Şimşek programı artırarak ücretleri baskılamıştır.
Bu tartışmaya şimdilik burada bir virgül koyup, önümüzdeki hafta ekonomi gündeminde 2023’ten 2024’e kalanları ele alarak devam edeceğim. Bu vesileyle şimdiden herkese sağlıklı ve mutlu bir yıl dileklerimi ileteyim.
Ümit Akçay Kimdir?
Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Akçay lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme programında almıştır. Güncel olarak, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma, yeni otoriterliğin ekonomi politiği konularıyla ilgilenmektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl: Türkiye'de Kriz, Devlet ve Siyaset (İstanbul, Doğan Yayınları, 2024), Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV Yayınları, 2007) kitaplarının yazarı; Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene Yayınları, 2016) kitabının ortak yazarıdır. Akçay’ın Cambridge Journal of Economics, Contemporary Politics, Globalizations, Internaltional Journal of Political Economy, European Journal of Economics and Economic Policies ve Journal of Balkan and Near Eastern Studies gibi dergilerde uluslararası yayınları bulunmaktadır.
İlerici neoliberallerin otoriter popülistlerle imtihanı 14 Kasım 2024
Ekolojik emperyalizm 07 Kasım 2024
IMF, çoklu kriz konjonktüründe ne öneriyor? 31 Ekim 2024
Almanya’nın ekonomik modeli krizde mi? 24 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI