YAZARLAR

Nefreti bulaştırmayın

‘Kadınların rolü erkeklerin galibiyetini takdir etmekten’ çıktıysa tarih değişiyor, toplum değişiyor demektir ve bu değişim kendiliğinden değildir. Heteronormativitenin baskın olduğu dünyada LGBTİQ+’ları avantajlı, hak yiyen, yerimizi kapmaya çalışan olarak görmek kadar tutucu bir görüş olamaz kanaatindeyim.

Antik Yunan’dan günümüze uzanan olimpiyatlar her yıl gündem olmaya devam ediyor. Açılışı üzerine çeşitli farklı görüşler dile getirilirken konuyu bir de ayrımcılık yönüyle ele alalım.

Kadın ve erkek kategorilerine ayrılmış müsabakalarda, “Kadın mı ki? Erkek mi ki?” diye türlü nefret içerikli paylaşımlarla karşılaştık. İleri sürülen, çoğunlukla bir ayrımcılık, haksızlık olduğu yönünde. Bu ayrımcılık, sanki dünya tersine dönmüş de LGBTİQ+’ların başkaları üzerinde ayrımcılığı diye dile getiriliyor. Bir haksızlıktan bahsediliyor ama görünüşü üzerinden trans sanılıp linçlenenden tutun da görselleri üzerinde oynanıp hedef gösterilen yarışmacılara kadar bir çoğuna şahit olduk. Henüz beyanını, hormon düzeyini, biyolojik cinsiyetini bile bilmediğimiz -bilmemiz gerekir mi ayrı tartışma konusudur- yarışmacılar hakkında trans olduğu ileri sürülerek trans olmayan kadınlara ayrımcılık yapıldığı şeklinde iddialar ortaya atılıyor. Bu kervana siyasetçisinden akademisyenine, gazetecisinden maalesef kadın hakları savunucularına kadar kişiler ekleniyor.

Kimi konuların tartışmalı olduğunu kabul ederek kendi görüşlerimi sizlerle en azından tartışmalı olmayacak ortak zeminlere çekerek anlatmaya çalışacağım.

LGBTİQ+ düşmanlığı dünya genelinde ve Türkiye'de de yaygınlaştırılmaya çalışılırken birçok alanın mücadele ile açılmaya başladığı da bir başka gerçek. Her alanda olduğu gibi olimpiyatlarda da LGBTİQ+’lar söz konusu olunca ortalık ayağa kaldırılıyor. Önceki müsabakalarda bilebildiğimiz kadarıyla trans olmayan heteroseksüel bir kadına yenildiğinde trans ya da interseks bir kadın “kadın” kabul edilirken şimdi bir bakıyorsunuz yenen yarışmacı trans ya da interseks olduğunda trans olmayan ve heteroseksüel olduğu varsayılan diğer yarışmacının bir mağduriyeti ifade ediliyor ve soru ortaya atılıyor “Kadın mı ki?”. Yarışmacılar belirlenmiş, yarışlar başlamışken, kadın mı ki sorusunu soruyor olmak başlı başına esas ayrımcılığı doğuruyor. Önyargımız, içselleştirdiğimiz ve normalleştirdiğimiz, belki de bastırdığımız nefretin dışa vurumunu ya da egemen olan hakim görüşe bir adımda yaklaştığımızı yansıtıyor olabilir mi? Dikkat etmekte fayda var. Net verilere ulaşmak zor olduğu için isim isim anmamaya çalışacağım ama tartışmaların içeriğine dair akıl yürütebiliriz diye düşünüyorum.

TARİH NASIL DEĞİŞİR VE İLERİYE DOĞRU AKAR?

Olimpiyatların tarihine bakarken Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü sayfasına da bakayım dedim. Şöyle yazıyor:  “Günümüzde yapılan Modern Olimpiyat Oyunları'nın kökeni Antik Yunan'da yapılan şenliklere dayanır. İlk olimpiyatlar, Eski Yunan'da Tanrı Zeus adına yapılan şenliklerdi. M.Ö. 776 yılında Yunanistan'ın Olimpia bölgesinde, Sparta Kralı Lykurgos’un da önerisiyle yapılan şenlikler, tarihteki ilk olimpiyat oyunlarını temsil eder. Sadece Yunanlı erkeklerin katılabildikleri yarışlar, çıplak olarak yapılır ve kadınlar tarafından seyredilemezdi.”(1) ‘M.Ö. 776’, bir bunu unutmayalım, bir de son cümleyi: “Kadınlar tarafından seyredilemezdi” diyor.

Filiz Pehlivan da yazısında kadınlara yasaklanan olimpiyatları protesto eden ilk kadından bahsetmiş: “Yunanlı kadın koşucu Stamatia Revithi ise 1896 Atina Olimpiyatları’nda yarışmak istiyordu. Revithi, kadınların resmi olarak yarışmasına izin verilmediği için organizatörler tarafından reddedildi. Ancak, Revithi yılmadı ve resmi yarıştan bir gün sonra aynı maraton rotasını koşarak olimpiyat komitesini protesto etti.”(2)

1900’lü yıllara yani modern olimpiyatlara geldiğimizde, Baron Pierre de Coubert’e rağmen kadınlar iki branşta olimpiyatlara katılmayı başarmış. Erkek egemen dünyada ve sporun ticarete dönüştürüldüğü günümüzde bile kerte kerte kadınların dahiliyetini görüyoruz. Elbette Aydınlanma Çağı’nın, sanayileşmenin bunda etkisi büyük, Kadın/Feminist hareketinin de.

Türkiye de ilk kez iki kadın sporcu ile 1936’da olimpiyatlara katılmış. Şimdi ise ilk kez kadın sporcu sayısı erkeklerden fazla. İşte tarih, işte değişim.

Siz bakmayın yeniden ÖSYM’nin sporda kadınların aleyhine kota uygulamaya kalkmasına(3), Genç Feministler buna da izin vermeyecek. Tarih ileri doğru akmaya devam edecek.

Hedef gösterilmelerine rağmen başarıdan başarıya adım atan Kadın Voleybol Takımı’nı, Ebrar’ı ve türlü kutuplaştırma çabasına rağmen Milli Tekvandocu Kübra Dağlı’nın hakkaniyetli duruşunu hatırlatmak isterim.

TARİH HETERONORMATİF DÜNYA İÇİN DE DEĞİŞİYOR. NEDEN BAŞKA BİR OLİMPİYAT DA MÜMKÜN OLMASIN?

Kadınların olimpiyatları izleyemediği, katılamadığı tarihlerden bu günlere gelmişken trans kadınların, intersekslerin katılmasını mı aynı bakış açısı ile sorun edeceğiz.

O yüzyıl, bu yüzyıl değil artık. Burada aslında bir yönüyle eşitlik sancılarının ikili cinsiyet sistemini nasıl zorladığını da görüyoruz. Düşünün ki, tipik cinsiyet kalıpları da değişmiş. Öyle kolayca her feminen gördüğünüze “Kadın”, her maço gördüğünüze de “Erkek” diyemeyeceğiniz zaman olmuş. Kadınlıklar, erkeklikler de artık başka başka olmuş. Bu yüzden zorluktan kaçmayalım derim.

Kadınlığımız değişmemiş olsaydı hep evde oturup sadece çocuk doğururduk herhalde. Dayatılan erkek egemenliğine, makbul kadınlığa karşı olduğumuz gibi ‘normal’ kabul edilen cinsiyet kimlikleri ve yönelimlerin de dayatılmasına karşı oluyoruz. En azından LGBTİQ+ mücadelesine ve varlığına saygı duyanlar açısından diyorum. Şimdi de neden dayatılan ve her branşta, Uluslararası Federasyon ve Birliklerde, Uluslararası Olimpiyat Komitesinde değişen kriterleri ve kategorizasyonu da tartışıp daha ileri bir yol bulamayalım ki. Birinde kadın, diğerinde kadın sayılmadığınız bir durum olmasa mesela. Bu olacak diye trans kadınları, interseksleri yok sayma eğilimini kastetmiyorum elbette. Belirtme ihtiyacı duydum çünkü böyle bir görüş de epeydir var. Yok saymanın olmadığı, hedef göstermenin olmadığı, ayrımcılığın olmadığı bir sistemi kastediyorum. Yeter ki başlangıç fikrimiz hakim olanı, egemen olanı sorgulamak olsun. Başlangıcımız yerleşik olanın sebepleri üzerine daha çok düşünmek olsun.

İşin farklı dallarda ‘uzmanları’, uzmanlık alanlarına göre yazdıklarıma itiraz edebilirler ama sadece teknik bir konuyu konuşmuyoruz. O sebeple sadece kromozomları, hormonları konuşmadığımızı düşünüyorum. Politik akıl, mücadele deneyimi, tarihsel maddeci metod beni bu çıkarsamaya vardırıyor.

Dedikodular, iddialar, linçler derken belirsizlikler içerisinde yeşertilen nefret tohumlarının da olduğu çok açık. Bu nefretin ırkçılıkla birleştiğine sıklıkla rastlarsınız. Bunun da tesadüf olmadığını düşünüyorum. Buna rağmen olması gereken bir gerçek de şu: “Carini, Khelif hakkında siyasi bir açıklama yapmadığını söyledi ve daha sonra bir basın toplantısında Khelif'in ilk yumruklarının acısına dayanamadığını, hatta Khelif'in elini sıkmadığı için özür dilediğini söyledi.”(4). Sizi nefrete sürüklememelerini sağlamak mümkün.

BUGÜNÜN COUBERT’İ OLMAMAK DA VAR!

Coubert 1901’de demiş ki: “Kadınların rolü, erkeklerin galibiyetini takdir etmektir.” 1912’de de: “Olimpiyat oyunları erkeklere ayrılmalı ve kadın sporcuların görünüşlerinin korkutucu olduğu düşüncesi vurgulanmalıdır” diyor.(5)

Bilebildiğimiz olimpiyatlarda ilk yarışan trans sporcu, 2020’de Laurel Hubbard oldu. Yıl oldu 2024, 1900’lerdeki Coubert’ten bir farkımız olmalı. Kadınların yıllarca yaşadıklarını şimdi de kendimizde başka türlü bir üstünlük görerek translara ve intersekslere yaşatmayalım. Tarihin akışı gibi öğrenmek de hep devam eden bir şeydir, akar durmaz…

Olmaz öyle şey demeyin! ‘Kadınların rolü erkeklerin galibiyetini takdir etmekten’ çıktıysa tarih değişiyor, toplum değişiyordur ve bu değişim kendiliğinden değildir.

Heteronormativitenin baskın olduğu dünyada LGBTİQ+’ları avantajlı, hak yiyen, yerimizi kapmaya çalışan olarak görmek kadar tutucu bir görüş olamaz kanaatindeyim. Her türlü görüşünüze açığım.


NOTLAR:

(1) Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Olimpiyat Organizasyonu, Olimpiyat Oyunlarının Tarihçesi   

(2) Yetkin Report, Filiz Pehlivan, Olimpiyatların Kadınları: Paris 2024’te Kadın Erkek Eşitliği Nasıl Sağlandı?, 01.08.2024

(3) Eşitlik İçin Kadın Platformu, ÖSYM Sporda Kadınlar Aleyhine Kota Uyguluyor Açıklaması, 04.08.2024

(4) KAOS GL, J.K. Rowling, olimpik boksör Imane Khelif'in trans olmadığını biliyor, umursamıyor yazı çevirisi

(5) Doç. Dr. Funda Koçak, Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Sporda Kadın


Fidan Ataselim Kimdir?

Eşitlikçi Feminist mücadele insanı. 2010 yılında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kurucuları arasında yer aldı ve halen platformun Genel Sekreterliğini yürütüyor. 2017 yılında gerçekleştirilen kitlesel “Kıyafetime Karışma” yürüyüşünün organizasyonunda ve ardından Kadın Meclisleri’nin kuruluşunda çalıştı. 2022 yılında The Guardian'ın ilham veren kadınlar listesine dahil edildi. 2024 yılında CNN International'ın hazırladığı 30 cinsiyet eşitliği savunucusu listesinde de yer aldı. Öğrencilik yıllarında gençlik mücadelesi içerisinde yer alan Ataselim şu an genel sekreterliğini yaptığı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun kuruluş sürecinin ardından bir süre İstanbul temsilciliğini yürüttü. Bu sırada dava takipten, veri raporlamaya, politika geliştirmeden, kitlesel protestoların düzenlenmesine kadar birçok görevde yer aldı. 8 Aralık 2019'da Şili’de başlayan dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen Las Tesis Protestosunu Türkiye'de ilk İstanbul'da gerçekleştirirken 'Kadın cinayetlerini durduracağız' ve 'Asla yalnız yürümeyeceksin' sloganlarını söylediği için 5 kadınla beraber polis tarafından ters kelepçe ile gözaltına alındı. 2021 yılında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına Finlandiya Başbakanı Sanna Marin'in verdiği Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ödülünü temsilen aldı. Yine yıllar içerisinde pek çok ödülü Platformu temsilen almıştır.