Nejat İşler: Seyirciye 'vay be!' dedirtmen lazım

Nejat İşler'le Netflix'te yayınlanan 'Kötü Adamın 10 Günü'nü konuştuk. İşler, "İnsanoğlu bunca kitaba, kanuna, yasağa, günaha rağmen adaletsizlik yapmakta ısrarcıysa, 'batsın bu dünya'" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Mehmet Eroğlu’nun aynı adlı romanlarından uyarlanan üçlemenin ikincisi 'Kötü Adamın 10 Günü', Netflix'te izleyicilerle buluştu. Nejat İşler'in başrolünde yer aldığı film, hayatta sahip olduğu her şeyi kaybettikten sonra artık kötü bir adam olmaya karar veren Sadık'ın bir köşkte işlenen cinayeti çözmeye çalışmasını anlatıyor. 

İlayda Alişan, Şenay Gürler, Esra Ronabar, İlayda Akdoğan, Erdal Yıldız, Rıza Kocaoğlu, Kadir Çermik gibi isimlerin yer aldığı filmin ikincisinde kadroya Nur Sürer, Mahir Günşiray, Hazal Subaşı ve Hazal Filiz Küçükköse de dahil oldu.

Nejat İşler'le 'Kötü Adamın 10 Günü'nü, iyilik/kötülük kavramlarını ve edebiyat uyarlamalarını konuştuk. 

Filmde bir dedektifi canlandırıyorsunuz. Sadık/Adil’in adalet arayışını nasıl yorumluyorsunuz?

Biraz eski moda. Kovboy filmlerindeki gibi. Çok seviyorum.

Sadık meslekten atılmış bir avukat. Karşılaştığı herkes tarafından “kötü adam” olarak tanımlanıyor. Sizce “kötü insan” kimdir?

Hak yiyen ve hakkını yediren.

Romanda olduğu gibi filmde de edebi eserlere göndermeler yer alıyor. Siz Sadık/Adil ile Hamlet ve Raskolnikov arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Sizce adaletin sağlanması şiddeti, kötülüğü mü gerektiriyor?

Vicdanının sesini dinlemeyen birini uyarırsın, sonra daha ileri giderse elinden geldiğince durdurmaya çalışırsın. “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”

Kötü Adamın 10 Günü

'MEHMET EROĞLU FİLM GİBİ YAZIYOR'

Daha önce Mehmet Eroğlu’nun romanından uyarlama, Uluç Bayraktar yönetmenliğindeki "9,75"te de yer almıştınız. Roman uyarlamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Edebiyat ve sinema arasındaki etkileşim izleyiciye aynı şekilde yansıyor mu? Eroğlu, Bayraktar ve sizin sinema ve uyarlamalara dair ortak noktanız nedir?

Kesinlikle bayılıyorum roman uyarlamalarına. Ancak bir romanı filme çekmenin tehlikeli bir seçim olduğunun farkındayım. Çünkü romanı okuyan kişi, kendi hayal dünyasına uygun bir film çekmiş oluyor kafasında. Binlerce kişinin kendi hayal birikimiyle çektiği romanı, bir profesyonelin sektörel koşullara uygun çekmek zorunda kalması deli işi. Seyirciye "vay be!" dedirtmen lazım. Her zaman olmuyor.

Mehmet abi zaten film gibi yazıyor. Uluç, sinema duygusu çok yüksek, akıllı bir adam. Ben de bu meslekte 35 yılı devirdim. İyi anlaşıyoruz.

Filmlerin hikayesi, iyilik/kötülük, adalet/adaletsizlik, sadakat/aldatma gibi zıt kavramlara odaklanıyor. Gündelik hayatta bu kavramlar hakkında neler düşünüyorsunuz?

Çok da zıt olmadıklarını düşünüyorum. Duruma, zamana ve kişiye göre değişir. Adaleti sağlamak için çok kötü bir yol seçebilirsiniz. Birine veya bir inanca sadık kalmak uğruna adaletsiz davranabilirsiniz. Gün gelir, kendinizi çok karşı olduğunuz şeyleri yaparken bulabilirsiniz.

Sadık ilk filmde “İyilik, adaletin peşine düştüğünde kötüye dönüşebilir” diyor. Sizce adaletin sağlanması şiddeti, kötülüğü mü gerektiriyor?

İnsanoğlu bunca kitaba, kanuna, yasağa, günaha rağmen adaletsizlik yapmakta ısrarcıysa, "batsın bu dünya."

İyi Adamın 10 Günü

'OYNADIĞIM FİLMİN SİNEMADA İZLENMESİNİ TERCİH EDERİM'

Film, Netflix ekranlarında izleyicilerle buluştu. Dijital platformlardaki yapımlarla sinema salonlarındaki yapımlarda yer almanın farkı nedir sizce?

Güzel bir film teklifi gelmişse nerede gösterileceğini düşünmem. Çok yeni bir mecra dijital platform. Avantajları da var, eksikleri de. Oynadığım filmin sinemada izlenmesini tercih ederim ama. Düşünsene, hiç yan yana gelmeyecek iki kişi evden çıkıyorlar, aynı filme gidiyorlar. Belki filmden hemen sonra, belki de başka bir filmde tekrar karşılaşıyorlar. Filmle ilgili bir şeyler paylaşıyorlar, sonra başka şeyler de. Ekonomik şartların farkındayım ama hayali bile güzel değil mi?

Mehmet Eroğlu’nun bundan önceki romanlarında yer alan kavramlar, Türkiye toplumunun uyarlaması bu filmlerde de var. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz, toplumcu sanatla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Mehmet Eroğlu'nun romanlarını okurken en keyiflendiğim yerler, güncel olanı da hiç çekinmeden anlattığı ya da hikayesine fon yaptığı bölümler. Karmaşık ruh hallerini okurken, gündeme dair bir tespitle karşılaşmanız çok mümkün. Bunu değerli buluyorum. Kendi iç dünyamız beraber yaşadığımız insanlara bağlıdır. Aksini düşünmedim hiç. Ne yazık ki bunu önemseyen işlerle çok karşılaşmıyorum. Yanından geçen işlere bile ilginin fazlaca arttığını gözlemliyorum ama. Toplumun oluşturduğu fotoğrafları çekmezsek, gün gelir o fotoğrafların dışında kalırız. Gerçekten gören gözler var. Gördüklerini anlattıkları zaman, hele bir de dinleyeni olursa, Dünya çapında klasik olacak işler çıkacak, eminim.