YAZARLAR

Net hata ve noksan ekonomisi!

Türkiye’den çıkarılıp yurtdışında bazı yerlere park edilen paralar pansuman için dönebilir. Nereden mi? Britanya olur, Katar olur, ne bileyim Malezya olur. Bilemeyiz ki! Bu arada yurtdışına yapılan sermaye transferlerini unutmayalım. Gelenden gideni çıkarınca elimize ne kalacak o da ayrı bir muamma!

Bir esnafın tedarikçileri ve çalıştığı bankalar nezdinde güvenilirliği neyse, bir ülke için de CDS odur demek pek de yanlış olmaz. Eğer ki o esnafın ciroları düşük, borçları yüksekse, senetleri protesto olmaya başlamışsa hiçbir tedarikçi ona vadeli satış yapmaz, konsinye mal vermez, bankalardan kredi alması ya da kredilerini yapılandırması da imkansız hale gelir. Tek çaresi tefecilerin eline düşmesi, çok yüksek faiz oranlarıyla borçlanarak durumu idare etmeye çalışmasıdır ki, artık iflas kaçınılmazdır. Becerebilirse zararını karşılayacak kadar bir hava parasıyla dükkanı devretmeye çalışır.

Hemen hemen aynısı ülkeler için de geçerlidir. Credit default swap (kredi temerrüt takası) primi bir ülkeye borç verildiğinde, temerrüt riskine karşı kendini sigortalamak isteyenlerin ödedikleri primdir. O nedenle CDS priminin artması yatırımcılar gözünde temerrüde düşme olasılığının önemli ölçüde yükseldiğini gösterir. Prim yani risk yükseldikçe borsadan devlet borçlanma senetlerine, sendikasyon kredilerinden döviz kurlarına pek çok alanda ciddi sorunlar baş göstermeye başlar. 2018 yılından bu yana Türkiye’nin yaşadığı da budur.

15 Ağustos 2022 rakamları

DIŞSAL ETMENLERE KARŞI HAZIRLIKLI DEĞİLSENİZ

CDS’in yükselmesinin pek çok nedeni olabilir. Söz gelimi ciddi bir doğal afet (mesela Marmara Depremi benzeri bir doğal afet), ulusal ya da küresel ölçekte bir salgın (Covid-19 pandemisinde görüldüğü gibi) ya da bir savaş (Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde Rusya’nın CDS’inin 13.000’ler seviyesine yükselmesi) veyahut bir iç savaş ya da siyasi kriz olabilir (Sri Lanka bunun son örneği)... Bunun yanı sıra küresel ölçekte emtia ve enerji fiyatlarının artışı da hammadde - enerji kaynaklarından yoksun ve talebi yüksek olan ülkeleri derinden etkileyebilir (birkaç ay öncesine kadar emtia fiyatlarındaki seyir ve hala bugün devam eden yüksek enerji fiyatları)... Eğer ki ekonominiz kırılganken bu dışsal etmenler tarafından vurulursanız, başınız belada demektir (tıpkı şu anda Türkiye ekonomisinin hali)...

POPÜLİZM, İRRASYONELLİK, OTORİTERLİK...

Ancak Türkiye ve Arjantin örneklerine baktığımızda, CDS primindeki artışların ana sebeplerinin onlarca yıldan bu yana süregelen popülist ve irrasyonel ekonomi politikaları olduğunu görüyoruz. Buna hep ötelenen ve çözümlenemeyen yapısal ekonomik sorunları da ekleyince, sorun daha da karmaşıklaşıyor ve akut bir hal alıyor. Aslına bakarsanız popülist ve irrasyonel ekonomi yönetimi sebep, enflasyon sonuç! Türkiye’nin durumuna şöyle bir bakalım, sonra CDS priminin düzeyinin dış güçlerin oyunundan mı, yoksa ardı ardına tekrarlanan hatalar silsilesinden mi kaynaklandığını görelim.

Eğer ki dış açık veriyorsanız ve ihracatın ithalatı dengelemesinde makas negatif olarak açılıyorsa, bütçe dengenizde sorun varsa, kur krizi yaşıyorsanız, yüksek enflasyon kalıcı bir hal alıyorsa, yapısal sorunlar artarak devam ediyorsa, özel sektörün döviz borçluluğu alarm veriyorsa, kamu bankalarınız şeffaf değilse, serbest piyasaya açık ve gizli müdahaleler yapılıyorsa, iç siyasette gerilim zirvedeyse, yakında bir seçim varsa ve gerek resmi istatistikler gerekse merkez bankaları verileri makyajlanıyorsa, CDS primi yükselir. Bu saydıklarımdan sadece birkaç tanesi bile CDS’in fırlaması için yeterlidir.

BİRİKMİŞ BİR BAŞARISIZLIKLAR TOPLAMI

Bundan 20 yıl öncesine gidelim. Türkiye ekonomisi bankacılık krizinden yeni çıkmış, acı ilacı içmiş ve dipten dönmeye hazır bir haldeydi. AB ile balayı yaşanıyordu, küresel ekonomide dolar sağanağı vardı. Türkiye büyük bir pazardı ve gelişen piyasaların ‘yükselen yıldız’larından biriydi. Hızlı bir büyüme yaşanmaya başladı, ancak ne birikmiş yapısal sorunlar çözüldü ne üretime yönelik yatırımlara öncelik verildi. Dolar ucuzlamıştı, har vurup harman savurmayı tercih ettik. İthalata yüklenildi ve ‘ne de olsa paramız var’ mantığıyla dış açık katlanarak artmaya başladı. Belki hatırlarsınız, TL’den altı sıfır atıldıktan sonra bir ara 1 ABD doları 1 TL’ydi! Bu kadar ucuz dolarla her şeyi sonsuza kadar ithal edebileceğimizi sandık. Özellikle ikinci ve üçüncü hükümetler döneminde yolsuzluklar, sermayenin el değiştirmesine yönelik siyasi baskılarla birlikte uluslararası güven kırılmaya başlamış, ama sıcak para kar ettiği sürece spekülasyonlarını sürdürebilmek için akmaya devam etmişti. Her neyse bu kısmı uzatmayalım, sadece AK Parti’nin başından bu yana dışsal etmenlerin olumlu yansımaları dışında başarılı bir ekonomi yönetimi sergilememiş olduğunun altını çizmek için belirtmek gerekiyordu.

ŞU ‘STRATEJİK KONUM’ OLMASA ÇOKTAN BİTMİŞTİK

Türkiye sonuçta büyük bir ekonomi ve çok büyük hataları bile bir yere kadar kaldırabildi. İnşaat temelli büyüme, ihracat ve turizm gelirlerinin desteğiyle bir süre daha devam ederken ekonomi yönetiminin hataları da artarak vahimleşiyordu. Kırılma noktası, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve ardından ekonomi yönetiminin tümüyle irrasyonel kararlar almaya başlamasıyla aynı zamana denk geldi. 2018 yılıyla birlikte çöküş başladı. Bu çöküş çok daha hızlı olabilirdi ancak hemen her kriz anında palyatif bir çözüm bulma fırsatı bulacak kadar şanslıydılar. Uluslararası dengelerden faydalanarak krizin buhrana dönüşmesi bir süre daha ertelenebildi. Ama bu gerek uluslararası derecelendirme kuruluşlarının gerekse küresel finans piyasalarının rasyonel yaklaşımlarını değiştirmeye yetmeyecekti. Ülke notu düşmeye başladı, bu not düşüşlerinin hepsi de ekonominin normları etrafında şekillendi. CDS primi önü alınamaz şekilde yükselişe geçti, bunun da tek sebebi ekonomik parametrelerdi. Kar odaklı küresel sermayenin Türkiye’ye komplo kurmak gibi bir takıntısı olamazdı.

HATALARIN FATURASI ASTRONOMİK

Son birkaç yıl içinde olup bitene bakmak yeterli, olup biteni anlamak için... Uluslararası para piyasalarında doların daha da yükselmesini engellemeye yönelik milyar dolarlık müdahaleler zaten sınırlı olan döviz rezervlerinin erimesine neden oldu. Dolar ve euro yine de tırmandı. Bugün hala aralıklı olarak bu müdahaleler yapılıyor. Ve hangi kaynakla bu müdahalelerin yapıldığı muamma! İster piyasadan Kur Korumalı Mevduat uygulamasıyla çekilsin, ister Katar ile yapılan swap’larla ya da tümüyle gri alanda hareket eden park edilmiş parayla olsun bunun bir bedeli var! Söz gelimi Kur Korumalı Mevduat uygulamasının bütçeye maliyeti bugün itibarıyla 60 milyar TL’yi aşmış bulunuyor. Yapılan swap anlaşmalarının maliyeti de ağır. Ama bundan daha ağır bir bedelle de karşı karşıya kalacağız gibi görünüyor. Türkiye ekonomisinin gri alanlarının genişlemesi ve ‘park eden para’ gibi yeni yeni palyatif ve ciddi sorun yaratacak uygulamalar... Can havliyle yapıldığı çok belli ve günü kurtarmayı amaçlayan bu girişimlerin hepsi geleceğimizi ipotek altına alıyor, iç ve dış piyasalarda yatırımcı güvenini sıfırlıyor. Son olarak Akkuyu Nükleer Santralı’nda yaşanan gelişmeler tümüyle kafa karıştırıcı. 4 milyar dolar mı, 6 milyar dolar mı, yoksa 20 milyar dolar mı gelecek Rosatom’dan kimse bilmiyor. Yoksa Abromoviç ve benzerlerinden daha fazlası mı gelecek?.. Yapılan açıklamalardaki ciddiyetsizlik ekonomi yönetiminin irrasyonel ve güven kırıcı yapısını iyiden iyiye ortaya koyuyor.

O ‘HATA’ DÜZELTİLMEK İÇİN VARDIR AMA...

TÜİK istatistiklerinden tutun, Merkez Bankası verilerine kadar her veride bilinmezlikler var. Söz gelimi şu ‘net hata ve noksan kalemi’... Ödemeler dengesi ilk açıklandığında, net hata ve noksanın yüksek olması çok yadırganacak bir şey değil. Zira aslında teknik bir kalem ve varoluş amacı ‘ödemeler dengesi bilançosunu denkleştirmek’... Ancak net hata ve noksan kalemi ilelebet öyle kalması için değil, süreç içerisinde ilgili kalemin bulunarak hatanın düzeltilmesi için vardır. Ama öyle olmuyor! 2018 yılından kalan 23 milyar dolarlık net döviz girişi hala net hata ve noksan kaleminde duruyor. Eğer ekonomi yönetimi ve kurumları şeffaf ve güvenilir olabilseydi, söz gelimi ‘takip edilmesi güç turizm gelirlerinden kaynaklanıyor’ der geçebilirdik ama böyle milyarlarca dolarlık bir hacim söz konusuyken bu imkansız! Peki o zaman nereden?.. İlk akla gelen varlık barışıyla gelen kaynağı şaibeli para olabilir. Ama sanırım o da değil tek başına, şu park edilen para meselesi var bir de... Bu yeni duyduğumuz bir şey, tak diye milyarlarca dolar geliveriyor. Ve vahim olan, belki de hiçbir zaman bu net hata ve noksanı bilemeyecek oluşumuz!

Dünya Gazetesi'ndeki veriler dikkate alınmıştır

PARK EDİLEN PARA DURDUĞU YERDE DURMAZ!

Son örnek Rosatom ile ilgili olandı, ama devamı gelecek gibi görünüyor. Şimdi 55 milyar dolarlık bir yabancı para girişinin olacağına dair haberler dolaşıyor. Kimi iddialara göre seçim sürecinde piyasaları rahatlatmak için kullanılacak bir gri alan daha! Suudi Arabistan’dan 20, Katar’dan 15, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya’dan ise 10’ar milyar dolar... Herhalde bu girişler de ‘net hata ve noksan’ kaleminde yer alacak. Ve görünen o ki, Türkiye ekonomisi artık bir ‘net hata ve noksan ekonomisi’ olmaya devam edecek. Emin olun şu sıralar Rosatom’dan gelen ne kadar olduğu bile belirsiz dolarlarla biraz düşen CDS, bu net hata ve noksan kalemine baka baka yine yönünü yukarıya doğru çevirecek. Zira kimse şeffaf olmayan bütçelere, gri alanı sürekli genişleyen bir ekonomiye, hukuk devletinin ortadan kalktığı ülkeye doğrudan yabancı yatırım getirmez, kredi vermez, eğer verecek cesareti varsa çok yüksek faizle verir. Bırakın onu ‘vur-kaç’ yapacak sıcak parayı bile getirmez.
Bir tek, bir yerlere güvenli park yapmak zorunda olan bazı oligarklar, bazı kara para aklayıcılar, bazı Ortadoğu prenslerinin milyarları gelebilir.

Ta ki daha güvenli bir park yeri bulana kadar!

Ha bir de belki Türkiye’den çıkartılıp yurtdışında bazı yerlere park edilen paralar pansuman için dönebilir. Nereden mi? Britanya olur, Katar olur, ne bileyim Malezya olur. Bilemeyiz ki! Bu arada yurtdışına yapılan sermaye transferlerini unutmayalım. Gelenden gideni çıkarınca elimize ne kalacak o da ayrı bir muamma!